Lucy

468 63 33
                                    

Acı hiç yokmuşcasına geçerken oturduğum yerde sinirle etrafa bakıyordum. Benim yüzümdendi! Belki yaralanmasan burada olmazdık.

Etrafa baktım. Benimle birlikte bu hapiste 3 kişi vardı. İkiside daha önce görmediğim bir yaşlı adamla küçük bir oğlandı. T shirtümü kaldırıp yarama baktım. Neden tedavi etmişlerdi ki? En azından ölmemiştim... Diğerlerinin nerede olduğunu bilmemek canımı sıkıyordu ama emin olduğum bir şey vardı. Natsu yakalanmamıştı. Yakalansaydı biz tutsak tutulmazdık. Buldukları yerde öldürürlerdi.

Kapı sert bir şekilde açılınca küçük çocuk polise doğru koştu.
"Lütfen beni annemin yanına koyun!" diye ağlayarak bağırdı. Polis tiksinti ile çocuğa tekme attı. Çocuk yere düşünce istemsizce öne atılıp çocuğun yanına gittim.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? O bir çocuk!" diye uyardım. Polis uyarılarımdan pek etkilenmiş gibi değildi.

   "Siz idam mahkumusunuz. Çocuk veya değil tekmeden fazlasıyla karşılaşacaksınız." dedi. Sonra diğer polise el işareti yaptı. Polis de içeri girip yanıma geldi. Kolumdan çekip kaldırmaya çalışırken direndim ama yaralı bölgeme vurunca acıdan direnmeye devam edemedim.

   Beni yarı yürüyerek yarı da sürükleyerek bir odaya attılar. Hala ağrıyan yaramı tutuyordum.
"Bay Heartfilia sizi bekliyor. Hazırlanıp dışarı çıkın." dedi polis sonrada kapıyı kapatıp üstüme kilitledi. Saçma babam ve saçma ritüelleri...

   Ayağa kalkıp odada dolaştım. Bir kaçış ya da sonrasında kendimi korumam için gerekli olabilecek bir şeyler aradım. Sıradan bir odaydı, masanın üzerinde makyaj malzemeleri ve saç yapma aletleri vardı. Yatağın üzerine serilmiş mavi bir elbise ve bir ayakkabı vardı.

  İç çekip elbiseyi alıp giymeye başladım. Natsunun t shirtünü çıkarınca nedense içim acıdı. Kesinlikle bu t shirtü çok seviyordum. Siyahtı hemde bana bol oluyor rahat hissetiriyordu. Sonra kokusu çok güzeldi ve en önemlisi Natsunun üstüydü. Kısaca çıkarmamam için bir çok nedenim vardı...

   T shirtümü katlayıp yatağın üzerine koydum. Kesinlikle tekrar giyecektim. Mavi elbiseyi üzerime geçirip aynalı masaya oturdum.

Aynada tekrar kendime bakınca kendimden iğrendim. Süslü küpeler maşalı saçlarım rujum ve pahalı makyaj malzemelerim... Onlara eşlik eden mavi uzun pırlanta detaylı ve sırtı açık elbisem ve ayakkabılarım.

   Tam olarak 20 bin dolar gibi duruyordum. Pahalı ve bir o kadar değersiz. İğrenerek aynalı masamdan kalktım. Kapının yanına gidip iki kez tıklattım. Kapı büyük bir gürültüyle açılırken derin bir nefes alıp yanımdaki iki polisle babamın odasına doğru yürümeye başladım.

   Yaralandıktan sonra gözlerimi burada açmıştım. Mirasan dan haberim yoktu ne soruyorsam cevapsız kalıyordu ama tahminimce ben yaralandığımda mirasana yük olmuştum ve yakalanmıştık. Ben şuan buradaysam mira san daha kötü bir yerde olmalıydı...

  Bu yüzden kesinlikle babamla konuşmam lazımdı. Ağzından laf alabilmeliydim. Natsu yakalandı mı? Ya da diğerleri nerede ve başlarına ne geldi? Bunları direk olarak sormayacaktım tabi ki de. Babam kurnazdı...

  Babamın odasına girince iki şeye şok oldum... Birincisi babam son gördüğümden bu yana -6 yıl sanırım- çok yaşlanmıştı. İkincisi ise babamın karşı koltuğunda oturan kişiydi... Zeref!

   Olduğum yerde kalırken babam gülüp ayağa kalktı. Yanıma yaklaşıp omzumdan tuttu.
"Kızım hadi geç otur konuşacaklarımız var." dedi. Hala konuşamazken zoru zoruna tam Zerefin oturduğu koltuğun karşısına oturdum. Ne olduğunu anlayamıyordum. Babam masasına geçince gülüp konuştu.

  "Demek örgüte katıldın?" diye sordu gülerek. Kızacağını düşünürdüm... Kaşlarımı çattım. Kesinlikle bir iş dönüyordu.
"Evet." diye cevapladım dürüstçe.
Zeref güldü.
"Kardeşimi gördün o zaman. Sence o nasıl biri?" diye sordu. Kaşlarımı olduğundan daha fazla çattım.
"Sizin tam tersiniz olduğu kesin." diye sertçe cevapladım.
"Şimdi burada ne olduğunu söylermisiniz?" diye çıkıştım. Zeref iç çekti.

"Bize neler anlatabileceğine bakıyoruz." dedi babam. Ne yani benden casusmuşum gibi mi davranmamı istiyordular.

"Ben hain değilim. Onlarla ilgili hiç bir şey söylemeyeceğim." dedim.
Zeref gülümsedi.

"Söyleyip söylememen önemli değil. Zaten bizim tarafımızdasın. Yardımlarınız için teşekkürler bayan Heartfilia." dedi. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken konuştum.
"Ne saçmalıyorsunuz?" diye sordum.

   "Tünellerde yaptığımız baskını biliyorsun." dedi ve susup tepkimi inceledi. Ben cevap vermeyince devam etti.
"Senin bacağından vurmuş olduğun yaralı polis sizi takip etmiş..." dedi. Natsuyu korumak için ayağından vurduğum polis aklıma gelince kanım çekildi. Gerçekten benim suçumdu... Biraz daha cesur olup öldürebilseydim ya da iyi bir nişancı olsaydım belkide...

   "Nereye varmaya çalışıyorsunuz?" diye sordum sertçe.
"Kısaca tüm gece o polis sizinle tünellerdeydi. Çok fazla bilgi elde ettiği yadsınamaz." dedi. Lanet olsun! O geceyi hatırlayınca yüzüm kızardı.
"Natsu için diğer arkadaşlarından önemli olduğun belli. Sevdiği kız mı arkadaşları mı?" diye sordu. Sonrasında alayla gülünce elimi sinirle yumruk yaptım.

   Gelmeye çalıştığı noktayı anlamıştım. Natsuyu iki seçenek içinde bırakacaktı. Ben mi yoksa arkadaşları mı? Natsu çaresiz kalacaktı. Gülümsedim.
"Demek Natsuyu yakalayamadınız. Planın ne olursa olsun Natsunun onu yok edeceğine eminim." dedim. Zeref ciddi haline bürünüp öne doğru eğildi.

"Oyunumu görünce yok olanın kim olacağını anlayacaksınız bayan heartfilia." dedi ve ayağa kalktı.

"Bay Heartfilia kızınızı bu akşam için hazır tutun." dedi. Babam kafasını sallarken Zeref hızla odadan çıktı.

"Şimdi odana git. Akşama kadar orada bekleyeceksin." dedi. Ayağa kalktım.
"Beni eski hapse götürün. Orada kalmak istiyorum." dedim.
"Seçme hakkına sahip değilsin şimdi çık!" diye bağırdı. Kapıdaki polis gelip elimden tutup çekti.

  Tekrar odama giderken zerefin planını düşünmeye çalışıyordum... Natsu ne yapacaksın?  Umarım beni seçmez... Örgütü tek ihtiyacı olan şeydi ama benim ona hiç bir yararım yoktu.

AnarşizmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin