11.Bölüm

113 84 9
                                    

Sabah olduğunda mutlu bir şekilde uyandım. Tek tuhaf olan şey gördüğüm rüyaydı. Rüyamda kulağımın içine kurşun geçiyordu. Bunun anlamı ise hızlı ve kötü bir haberdi. Umarım kötü bir şey olmaz. Hazırlanıp aşağı indiğimde gene evde kimse yoktu. Annem çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı.
Mutfağa gidip tam üst raftan çay bardağı alırken biri hızlıca arkamdan sarıp "Bir bardak daha koy" dedi. Onu kokusundan tanımıştım. O Topraktı.
"Bakıyorum sabahları alıştın buraya gelip beni sarmaya"
"Çünkü her sabah seninle kahvaltı etmek istiyorum."
Çayları doldurup masaya geçtik. Toprak zeytinden kalp oluşturarak bana tabağı uzattı. Bende ekmeğe vişne reçeli sürüp ona yedirdim.
Tam çay içecekken telefonum çaldı. Arayan Ulaştı. Toprak telefonun ekranında "Ulaş"yazısını görünce suratı düştü ve "telefonu aç"dedi. Telefonu açtım. Bu arada Toprak huzursuz görünüyordu.
"Efendim Ulaş"
"Bugün beraber öğle yemeği mi yesek?"
"Saçmalama"
"Neden? Hem biraz konuşuruz eski günleri yad ederiz olmaz mı?"
"Olmaz. Lütfen bir daha beni saçma sapan şeyler için arama" dedim ve telefonu kapattım.
"Hazal,Ulaş neden aramış?"
"Yemek yiyelim dedi. Ben de olmaz dedim."
"Hala sende numarası duruyor. Ve o senin eski sevgilin ne konuştunuz ne samimiyetiniz var ki seni arıyor?"
"Toprak, ne konuşabiliriz? Aynı hastanede çalışıyoruz."
"Ne samimiyeti bu ya ne yüzle seninle yemek yemek istiyor?"
"Toprak, saçmalıyorsun ne samimiyeti olabilir ki?"
"O sıradan biri değil farkında mısın?senin eski sevgilin. Artık ne konuştuysanız seni arama zahmetinde bulunuyor"
"Toprak, yeter saçmalıyorsun"
"Hadi gidelim Hazal. Yoksa geç kalacağız."
Toprakla hastaneye doğru gittik. Yol boyu arabada hiç konuşmadık. Bana çok sinirliydi. Ağzını bıçak açmamıştı. Yüzüme bile bakmadı. Ne anlamıştı ki? Benimle tartışacak kadar bozulmuştu belli ki. Hastaneye vardığımızda onun sunumu vardı.
"Hazal birazdan sunumum var orada olursan sevinirim."
"Geliyorum."
Bu arada o toplantı odasına geçti. Ben de  masada baş köşesinde oturdum. Arkamda sunum televizyonu vardı.  Toprak oraya bakıp bir şeyler anlatıyordu. Herkes onu dinliyordu. Gergin ve sinirli olduğu her halinden belliydi. Elleri titriyordu. Elleri titreyerek masaya dokunup anlatıyordu. Elinin üstüne elimi koydum. Elini geri çekti. Tekrar elini masaya koydu. Herkes onu dikkatle dinliyordu. Bu sefer onun elini tuttum. Geri çekmeye çalıştı, izin vermedim. Herkes bize bakıyordu. Aramızın limonu olduğunu hissetmişlerdi. Kelimeleriyle bana vurgular yapıyordu. "Sakin ol" diye sessizce söyledim. Ama olmadı. Çok kıskanmıştı.  Bu sefer elini geri çekti. Masada oturan bir profosor bana soru sordu.
"Hazal hanım siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?"
"Bence gayet mantıklı."
"Peki. Toprak bey siz devam edin."
Toprak anlatmaya devam etti. Sinirli olmasına rağmen sunumunu gayet iyi yapıyordu. Elini öyle geri çekmesine biraz bozulmuştum. Sunum bitince Toprak dinlenme odasına geçti. Bende arkasından gittim. Odada sadece biz vardık.
"Toprak, neden elini öylece çektin?"
"Neden acaba? Hazal ben sana hala çok kızgınım."
"Biraz abartmadın mı?"
"Ya beni sabahın köründe hastaneden bir hemşire arasa Toprak yemek yiyelim mi? Dese çok mu hoşuna gider?"
"Hayır gitmez. Tam aksine onu yolasım gelir."
"Bak işte bende şu an aynı duygu içerisindeyim."
Onun gözlerine baktım. Ve ellerini tuttum.
"Toprak bak ben üzgünüm hatamı telafi edeceğim.onun telefonlarını açmıyacağım."
"Sence sorun bu mu? Onun araması sorun şu an"
Bağırıp duruyordu. Çok sinirliydi,sinirden kelimeleri bile karıştırıyordu. Kıpkırmızı kesilmişti.
"Toprak,canım lütfen sakin ol ben onunla konuşacağım. Bir daha beni aramıyacak."
"Hayır anlamıyorum,ne cürretle arıyorsa."
Sakinleşsin diue onun ellerini alıp kalbime doğru tuttum. Bir süre göz göze geldik. O yerinde durmuyordu. Onu elinden tutup kanepeye oturttum. Şimdi biraz daha sakindi.
"Hazal bak lütfen bir daha bu tekrarlanmasın."
"Tamam terapistim. Söz bir daha tekrarlanmaz. Yeter ki bana bir daha öyle kızgın gözlerle bakma"
Ona sımsıkı sarıldım. O da benj sardı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Bir ara başını tuttu. Gene o ağrı başlamıştı.
"Ama Toprak ben sana söyledim  bak sinirdem gene baş ağrın başladı iyi misin?"
"Iyiyim. Birtanem sen endişelenme. Sinirden oldu ama ğeçti merak etme."
"Bak hastalığın da var. Gel bir kontrole geç bari. Iyi olduğundan emin misin?"
"Eminim. Hastalığım bir sinirden ilerliyecek değik ya. Sen işinin başına dön ben iyiyim."
Yönetmem gereken koskoca bir hastane vardı. Odama geçip işlerini halletim. Birkaç hastanın yanına gidip hemşirelerden bilgi aldım. Birkaç dosyayı raflara yerleştirip beyaz hastane ceketimi çıkarım askıya astım. Kapının önünde Toprak beni bekliyordu.
"Hadi gidelim Hazal"
Arabaya binip yola koyulduk. Hava kararmıştı. Toprakla Avcılar'daki bir eğlence merkezine gittik. Dışarıda ayıcık kazanmak için ateş edip ördeklerin birini devirmemiz lazımdı.
"Hazal ayıcık sever misin?"
"Sen alırsan,neden olmasın?"
Orada benim için kartondan ördeklerden birine ateş edip bana kocaman beyaz ayıcığı aldı.
Bir kaç metre ilerde  karoke yeri vardı. Oradan müzik sesleri geliyordu. Toprak, beni ellerimden  tutup oraya götürdü. Bu arada dans şarkısı olan "Çağatay Ulusoy'un mutlu sonsuz" şarkısı çalıyordu. Toprak, beni elimden tutup dansa kaldırdı. Herkes bize bakıyordu. Sanırım birbirimize çok yakışıyorduk. Karoke mekanında, yüksek bir sahne karşısında yüksek yuvarlak küçük masalar ve sahne karşısındaki ekranda şarkı sözleri ekrana yansıyordu.
"Hazal bekle senin için bu şarkının karokesini yapacağım."
"Sen ciddi misin?"
"Evet. Izle beni"
Sahneye çıkıp bu şarkının karokesini söyledi. Her sözünde bana bakıyordu. Onun sesi de çok güzelmiş. O anları videoya çektim. Hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Bir anda Toprak elinde mikrofonla duyuru yaptı.
"Herkes buraya bakabilir mi?"
Herkes pür dikkat ona baktı.
"Ben dünyalar güzeli bir kıza aşık oldum. Onunla bir daha buraya gelememe şansımız da olabilir. Bu yüzden ben onunla her anımı doya doya yaşamak istiyorum. Ve huzurlarınızla onu sahneye davet ediyorum."
Bir anda sahneden inip, elimden tutup beni sahneye aldı. Herkes alkış tutuyordu. Oradaki birinden bizi videoya çekmesini rıca etmiştim. Beraber "Bağdat" şarkısının karokesini yaptık. Şarkıyı söylerken göz göze gelip söyliyorduk. Sanki orada bizden başka hiç kimse yokmuş gibi hissetim. Ikimizin de gözleri parıldıyordu. Hiç bitmesin istediğim anlardan biriydi. O anlar çok güzel anlardı. Karoke bitince herkes bizi alkışlamaya başladı. Toprak beni o kadar mutlu ediyordu ki, o yanımdayken kendimi prensesler gibi özel hissediyordum. Karokeden sonra herkesin bize baktığını farkettim ve yüzüm kızardı. Toprak tekrar eline mikrofonu aldı.
"Hey millet bakın. Ben bu kızı çok seviyorum. Hazal, benim hayatımın anlamı. Ne olursa olsun hep yanımda olduğu için, beni iyi günüm de de kötü günümde de yalnız bırakmadığı için sizlerin önünde ona çok teşekkür ediyorum." Dedi. O kadar mutluydum ki orada ona sarıldım. Herkes bizi alkışladı. Bu arada Sinan da oradaydı. Sahneden inince yanımıza geldi.
"Selam çifte kumrular"
"Selam Sinan. Salih yok mu?"
"Buralardaydı."
Sinan da en az Toprak kadar yakışıklıydı. konuşması ve duruşuyla çok samimi ve sıcak kanlıydı.
"Size bir şey itiraf edeyim mi?"
"Et. Sinan."
"Bugüne kadar gördüğüm en uyumlu, en sıcak kanlı, en tatlı çiftsiniz."
"Çok teşekkürler. Sende çok sıcak kanlı birisin."
"Hazalın dediği gibi. Sinan sen çok dürüst, samimi ve sıcak kanlısın. Salihle hep yanımıza gelsenize beraber takılırız."
"Bir ara tekrar Istanbula geldiğimizde görüşürüz. Ben hep Edirne,Şırnak ve İstanbulda olduğum için baya yoğunum"
"Sinan sen çok farklısın"
"Ne gibi farklıyım Hazal? Konuşmam mı?"
"Yok ondan bahsetmiyorum. Sinan sen şu açıdan farklısın, çoğu ünlüler ne  bileyim havalı, hep sakin yerlerde gezerler. Işte hayranlarıyla iletişim kurmaktan pek hoşlanmazlar. Ama yorumları hoşlarına gider,hayranlarından gelen mesajların çoğuna bakmazlar bile baksalar da yanıt vermezler. Sen öyle ďeğilsin. Hem insanların yorumlarına, düşüncelerine önem veriyorsun. Hem de fırsat buldukça az da olsa mesajlara bir teşekkür ile yanıt veriyorsun."
"Benim hakkımda baya bilginiz var. Intagramımda duvarıma bakmış olmalısınız."
"Evet. Toprakla baktık. Özellikle şu fotoğrafların altına yazdıkların sözler çok güzel ve içten sözler bu devirde senin gibileri kaldı mı ya?"
"Kalmış demekki. Şu an beni o kadar mutlu ettiniz ki size anlatamam. Teşekkür ederim. Böyle düşündüģünüz için."
Bu sırada Salih te geldi.
"Ya sen nerelerdeydin?"
"Arkadaşlarlaydım. Şenlik varmış kaçırmışım sanırım."
"Ben sana yolda anlatırım kardeşim. Biraz  daha burada kalırsak uçak kaçacak."
"Istanbula geldiğimizde görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz. Mutlaka haberleşelim."
Daha sonra Toprakla beraber sahile indik. El ele sahilde yürümek bize çok iyi geliyordu. Deniz havasını içimize çektik.
"Yarınki adrenaline hazır mısın?"
"Ne gibi bir adrenalin mesela?"
"Paraşüt gibi mesela, dağın zirvesinden ikili paraşüt ile kendimizi havaya salsak nasıl olur?"
"Ya sen deli misin?ben çok korkarım yapamam."
"İtiraz yok. Yarın paraşüt ile uçuyoruz."
"Bak valla kalbim yerinden çıkar"
"Ben yanındayken sana hiçbir şey olmaz."
Toprakla biraz sahilde yürüdükten sonra beni eve bıraktı. Saat baya geç olmuştu. Odama geçtim.
Sabah uyandığımda gene aynı rüya ile karşı karşıyaydım. Kulağıma bir kurşun saplanmıştı. Bu rüya biraz canımı sıkmaya başlamıştı. Telefonuma mesaj gelmişti. Hayatımın Terapisti" canım ben kapıdayım apartmanın önünde seni bekliyorum"diye mesaj atmış.
"Geliyorum" diye yanıt verip merdivenlerden aşağı indim.
Arabanın önünde durmuştu.
"Hazır mısın prenses?" Dedi ve havalı bir haraketle gözlüğünü çıkardı.
"Hazırım prensim."
Arabada,yalın" tatlıyla balla" şarkısını açmıştık. Uzun bir yolculuğun ardından adrenalin dolu bir yere geldik. Çok heyecanlanmıştım o yüksekliği görünce biraz korkmuştum. Şimdiden bende adrenalin tavan yapmıştı.
"Toprak,vaz mı geçsek?"
"Hayır. Geldik artık itiraz yok. Hazal"
Dağın zirvesinde oradaki yardımcıların yardımı ile paraşüte bindik. Şimdi yavaşça gökyüzüne doğru havalanıyorduk. Çok korkuyordum.
"Canım"
"Efendim Toprak"
"Diyorum ki korkuyorsan elimi tutabilirsin."
Korktuğum için hemen onun elini tuttum.
Tabi bu onun işine gelmişti sırıtıyordu.
"Ya Toprak bu ne?inelim" tam aşağımızda deniz ve yol vardı. Çok yüksekteydik.
"Hayır,Hazal ben yanındayım. Korkma gökyüzünün şu güzelliğine bak."
"Ne kadar yüksekte olduğumuzun farkında mısın?"
"Bira adrenalin iyidir. Hem şu anın tadını çıkar. Masmavi gökyüzü,bulutlar,hava, deniz oh mis"
Toprak selfie çubuğunu çıkarıp benimle birkaç selfie çekti. Ben can derdindeydim o ise selfie. Aslında gökyüzünün ortasında olmak güzel bir duygu ama bir o kadar da korku doluydu. Ta ki aşağıya bakana kadar. Resmen evler,deniz,kumsal ayaklarımızın altındaydı. Kalbim hala çok hızlı atıyordu.
Birden Toprak yukarıya bakarak
"Hazal seni çok seviyorum." Diye haykırdı.
"Ben de seni"
"Bak gördün mü Hazal korkun geçti."
"Biraz geçti. Sebebi se şu senin yanımda olman"
Gökyüzünün keyfini çıkardıktan sonra aşağı inmek için yan tarafımızdaki ipleri çektik ve aşağıya doğru indik. Onun sayesinde korkumu da yenmiştim.
"Toprak, bilerdo oynamaya mı gitsek?"
"Hazal, sen bilerdo oynamasını biliyor musun?"
"Evet. Lisedeyken çok oynardım."
"Tamam o zaman sen sizinkileri çağır ben de Bora ve Cenki arıyım."
Bir süre sonra takım da tamamlandı. Hep beraber istinyadaki bilerdo salonuna gittik.
Salonda,yeşil,mavi bilerdo masaları vardı. Yerler mavi parkeydi. Duvarlar ise krem rengindeydi. Duvarlarda topların tabloları vardı.
Ben ve Toprak. Peri ile Cenk. Didem ve Bora da bir grup oldular. Ben elime ıstıkayı alıp, eldivenleri takıp,biraz eğildim ve gözümü kırpıp nişan aldım. Topu deliğe soktum. Sıra Topraktaydı. Toprak,bu konuda neredeyse profösyeneldi. Istıkayı vurur vurmaz deliklere 5top sokmuştu. Cenkler ise kötü durumdaydı. Boraların takımı da en az bizim kadar idaalıydı. Toprak sayesinde geriye bir top kalmıştı. Ben son topu deliğe soktuğum için çok mutlu olmuştum. O mutlulukla hemen Toprak'a sarıldım. O da beni döndürdü. Diğer iki grup bozulmuştu. Çünkü Toprak sayesinde kazanmıştık.
"Ama böyle olmaz ki neredeyss hepsini Toprak attı."
"Ayıp kardeşim. Bize de bıraksaydın keşke."
Toprak biraz şımararak.
"Gençler, gençler lütfen kıskanmayın."diyerek gülümsedi. Ben de nispet yapmak için.
"Kızlar bakın da görün. Benim sevgilim tek atışta neredeyse tüm topları içeri soktu."
Toprak ta elini omzuma koyarak.
"Kanka,yenildiniz işte. Ben ve sevgilim sizi yendik."
Bir süre sonra
"Toprak,ben araba almayı düşünüyorum da bana bu konuda yardımcî olur musun?"
"Tabi,o zaman hadi gençler istikamet otogaleri"
Hep birlikte İstanbulun göbeğindeki bir otogaleriye gittik.  Oto galeri çok büyüktü.Otogaleride her çeşitten arabalar vardı. Bir sürü marka vardı Nissan, auidi,fiat,BMV,mercedes vb. Hepsi yan yana ve arka arkaya dizilmişti
"Toprak,şu mavi dacia?"
"Hazal sen bana söyle sen rahat ve konforlu araba mı istiyorsun?"
"Evet de hangisi bana uygun?"
"O zaman şu saks mavisi nissan jeep tam sana göre"
"Genćler sizce?"
"Bizce de bu iyi"
"Pardon,bakar mısınız? Ben şu arabayı alıyorum."
"Hoşgeldiniz efendim. Nissan, iyi tercih rahat ve konforlu bir arabadır. Ben hemen işlemleri halledeyim. Imzalamanız gereken yerler var sonra arabayı alabilirsiniz."
Birkaç yere imza attıktan sonra arabayı aldık.
"Toprak,hep sen mi beni alacaksın? Bundan sonra ben seni evinden alacam."
"Olur. Hayırlı olsun o zaman."
Arabayı kullanıp eve geldim. Biraz yorgundum. Eve gider gitmez ayaklarımı uzatıp dinlendim. O topuklularla gezersem olacağı buydu. Sonra babamdan mesaj geldi.
"Canım biz bizim restorandayız gelsene hem Toprak da burda."
"Geliyorum baba." Diye mesaj attım
Yeni arabamla denize bakan restorana gittim. Restoran boğaziçi manzaralıydı. Duvarları kahve fincanı şekli ile boyanmıştı. Boğaz manzarası restoranın büyük camlarından görünüyordu. Masaların çoğu koyu kahverengi ve siyahtı.
Babam herzamanki gibi çok karizmatik görünüyordu. Hafif beyazlamış siyah saçları, uzun boyu,beyaz teni, kahverengi gözleri ve spor giysileri ile havalı bir görüme sahipti. Annem ise düz siyah küt saçları,kahverengi gözü ve kendine has tarzıyla gayet şıktı. Sanırım babam Toprak'a mesaj atıp onu çağırmıştı. Çünkü Toprak bana geleceğini söylememişti.
biz hep beraber siyah uzun boğaza bakan masada oturduk. Toprak biraz tedirgin görünüyordu.
"Toprak, canım iyi misin? Hiç konuşmadın da."
"Buraya gelirken bira başım ağrıdı da ama şimdi geçti."
"Kemoterapi yüzünden dimi? Aksattın mı gene?"
"Hazal, bu doz hafif bir doz o yüzden bu baş dönmeleri gayet normal."
"Kalk bari hastaneye görün."
"Evet Toprak. Hazal haklı kalk hastalık bu şakaya gelmez."
"Haluk amca,helen abla ben iyiyim endişelenmeyin."
"Hazal sen istersen Toprakla bir sahile git. Hem iyi gelir ona deniz havası."
Yemek yedikten sonra Toprakla sahile gittik. Çok suskundu.
"Canım iyi misin?"
"Iyiyim. Hazal gel şu bankta oturalım."
Hava kararmıştı. Öylece bankta oturduk. Başımı onun omzuna yasladım ve dalgaları izledim. Elime telefonu aldım ve bizim en sevdiğimiz şarkıyı. "Yalın sesinde aşk var" şarkısını açtım. Müziği dinleyip?denizin o güzel kokusunu içimize çektik.

-Hayaller-
"Hazal, ben eğer yaşarsam her günüm seninle olsun istiyorum."
"Yaşayacaksın hatta ilerde beraber yaşlanacaz"
"Yaşlanmak derken? Anlatsana biraz."
"Düşünsene ikimiz yaşlanmışız. Ama ben hep güzel kalmışım. Sen de yakışıklısın ama göbeğin çıkmış. Elimzde baston."
"Ben neden göbekli olmuşum?"
"O kadar güzel yemek yapacağım ki sende öyle göbeğini salacaksın. Ama az bir şey sal, benden başka kimse sana bakmasın."
"Torunlarımız olmıyacak mı?"
"Olacak ama sen onlar çok ses çıkardıkları için biraz huysuz  olacaksın. Arada toplarını da patlatırsın."
"Hazal, hayali bile güzel umarım bunları yaşayacak kadar vaktim olur."
"Olacak ama sen  başka kızla olursan onu bilemem."
"Benim gözüm senden başkasına kör Hazal. Tabi sen beni bırakmazsan."
"Sence ben böylesine yakışıklı,böyle zeki? Böyle tatlı birini buldum bırakır mıyım?"
"Bilmem bırakır mısın?"
"Asla bırakmam."
"Hazal bana hayalini anlatsana."
"Anlatacam ama sen de anlatacaksın."
"Tamam dinliyorum."
"Bir gün seninle beraber tatile gitmek. Ama öyle sıradan bir tatil değil. Aşk şehrine Fransa Parise gidip her gün orada bisikletle paris sokaklarını turlamak."
"Çok güzel bir hayal bu"
"Şimdi sen anlat Toprak"
"İyi dinle. Eğer yaşarsam,seninle beraber ailelerimizi de alıp Fransa'ya taşınmak. Orada yıllarca kalabalıktan uzak,sakin bir hayat sürmek, Eyfelin tepesine seninle çıkıp oradan seni sevdiğimi haykırmak istiyorum."
"İkimizde Fransa tutkunuyuz desene."

Biraz yürüdükten sonra ikimiz de evlerimize dağıldık.

HAYATIMIN TERAPİSTİ(Tamamlandı Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin