Her gün olduğu gibi karım Jamia ile akşam yemeği yiyorduk. Rutin işlerimi yaptığım bir günün daha sonuna gelmiştik. Neyse ki akşamlarımı kendime ayırabiliyordum.

"Günün nasıldı?" diye sordu Jamia. Klasik sohbetlerimizden biri olacak gibiydi.

"Her zamanki gibiydi," dedim kaşığımı bırakarak. "Albüm çalışmalarımız devam ediyor. Umarım kısa zamanda bitirir ve yıllardır kurduğumuz hayallerimize ulaşıp bir albüm çıkarabiliriz."

Jamia gülümsedi. "Ray, Bob, Mikey ve sen harika iş çıkaracaksınız. Televizyonda sizi izleyeceğim günleri görmek için sabırsızlanıyorum."

Jamia ile bir buçuk yıldır evliydik. Yirmi iki yaşındayken arkadaşlarımla kurmaya karar verdiğimiz müzik grubu için üniversiteden ayrılmıştım. O zamanlar Jamia ile yalnızca arkadaştık. Daha sonra yakınlaştık ve geçen sene, Jamia üniversiteyi bitirdiğinde, evlenmeye karar vermiştik. Bunun sonucunda pek de iyi şeyler olmamıştı. O olayı kafamdan silemiyordum.

Jamia'ya gülümsedim ve yemeğimi yemeye devam ettim. Bütün gün stüdyoda şarkı söyledikten sonra epey acıkmıştım.

***

GECE/SAAT: 03.46

Bir çığlık sesi beni uykumdan uyandırdı.

Yatağımda, olduğum yerde zıpladım ve ilk iş olarak yanıma baktım. Boştu. Jamia yoktu!

"Jamia!" diye bağırdım, yatağımdan kalkarken. Hiçbir ses, bağırışıma karşılık vermemişti. Bu beni daha da ürkütmüş ve endişelendirmişti.

Eve hırsız girdiğini düşünerek ses çıkarmamam gerektiğine karar verdim; her ne kadar biraz geç olmuş olsa da.
Odanın kapısını yavaşça açtım. Her ne kadar odadan ayrılmak istemesem de Jamia'nın yardıma ihtiyacı olabilirdi. Aklıma hiç de iyi şeyler gelmiyordu.

Genel olarak açık bıraktığımız koridor lambalarının ışığı gözümü kamaştırmıştı. Ama saniyeler içerisinde alışmıştım.

Uzun koridorumuz bu gece daha da uzun gözüküyordu gözüme. Neyse ki karanlık değildi. Karanlıktan az da olsa tırsardım.

Daha fazla beklemenin anlamı olmadığından kendimi koridorun ortasına sürükledim. Hiçbir yerden ses gelmiyordu. Ne Jamia, ne de başka bir şey. Kesinlikle bir terslik vardı ve ne olduğunu öğrendiğimde çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olacağımı seziyordum.

Koridorun sonundaki banyo kapısı dikkatimi çekmişti. Kapı aralıktı ve içeride olan birisinin elini görebiliyordum. El yerdeydi ve muhtemelen ayık -ya da diri- olan birisine ait değildi. Bu elin Jamia'ya ait olduğunu düşünerek hızlı adımlarla oraya doğru yürüdüm.

Korkudan titreyen elimle banyo kapısını açtım ve diğer titreyen elimle uzanıp aynı anda ışığı açtım. Gördüğüm şey çığlık atmama sebep olmuştu. 

''Aman Tanrım! Jamia!'' 
Jamia'nın kesinlikle cansız olan bedeni korkunç gözüküyordu. Boynundan akan kanlar durmak bilmiyordu ve gözü açık ölmüştü. Bunu gördüğüm andan itibaren korkum on kat daha artmış; yanına da üzüntü eklenmişti. 

Jamia'nın cansız bedeninin yanına çöktüm ve karımın saçlarını okşadım. Ağlamaya başladığımı da Jamia'nın yanağına düşen gözyaşımı görünce fark etmiştim. 

Çaresizce ağlarken korkunç gerçek kafama dank etti: Jamia'nın boğazı kesilmişti. Birisi tarafından. Ve o kişi hala burada olmalıydı.

Jamia'nın cesedini bırakıp korkuyla banyodan ayrıldım. Nefes alış-verişlerim düzensizleşmişti. Terlemeye başlamıştım ve terim, gözyaşlarımla karışıyordu.
Titreyen bacaklarımı oynattım ve banyodan uzaklaşmaya çalıştım. Koridorda geri adım atarak yürüyordum. Çünkü evde bir katil varsa banyonun olduğu taraflarda olmalıydı.

Yavaş adımlarla geri geri yürürken koridorun lambası cızırdamaya başladı. Bu beni daha çok korkutmuştu çünkü lamba sönerse evde hiçbir ışık kaynağı kalmamış olacaktı. Tabii içerisinde bir ceset olan banyonun ışığı hariç.

Ve tam da korktuğum gibi... Işıklar aniden söndü.
Ve ben de olduğum yerde sıçrayarak arkamı döndüm. Keşke dönmeseydim.

Tam karşımda olan bir gölge, çığlık atmama sebep olmuştu. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Yapayalnızdım. Koridorun bir ucunda karımın cesedi, diğer ucunda ise korkutucu bir surata sahip olan gölgemsi bir şey dururken ben evde yapayalnızdım. Üstelik ışık yoktu. Banyo ışığı da sönmüştü. Birinin gölgesinin buraya vurmasına imkan yoktu!

O şey, gölge değildi. Buradaydı. 

Kalbimin sesini duyabiliyordum. Olduğum yerde donup kalmıştım ve bakışlarını üzerimde hissettiğim, kanlı olduğunu sezdiğim surat ile baş başaydım. Gözyaşlarım görüntüyü bulanıklaştırırken titreyen bacaklarım beni ayakta tutmak için mücadele veriyorlardı.

Tam karşımda duran şey, simsiyah giyinmiş bir adama benziyordu. Siyah saçları olduğunu tahmin ediyordum. Suratı ise bembeyazdı. Bu beyazlığın üzerindeki kırmızılıklar kan olsa gerekti. Ve o kan damlaları, muhtemelen karıma aitti. 
Adam tam olarak yüzüme bakıyordu. Hiçbir şekilde kıpırdamıyor, nefes bile almıyordu. Yalnızca boş güzlerini benimkilere dikmiş bir şekilde öylece duruyordu. Gitmesi için Tanrı'ya yalvardım. 

Tanrım, ne olur duy beni. 

Titreyen ellerimi yüzüme kapattım. Artık dayanamıyordum. Korkudan ölmek gerçekse eğer, şimdi kanıtlanabilirdi işte.

Sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Öleceğimi hissediyordum. Ses çıkarmamanın anlamı yoktu. Burada olduğumu biliyordu!

Ellerimi vahşice yüzümden çekerek titreyen sesimle bağırmaya çalıştım: ''Ne istiyorsun benden!''
Bağırırken gözlerimi de aynı anda açtım ve koridorun karşısına baktım. Ama adam orada yoktu. 

Öyleyse, her yerde olabilirdi. 

Daha fazla koridorda zırlamanın fayda etmeyeceğini anlamıştım. Karımı öldüren adamla yüzleşmeliydim. Ölecek olsam da umurumda değildi artık. 

Tekrar banyoya yürümeye zorladım bacaklarımı. 
Banyonun kapısını tekrar açtım ve karımın gözü açık cesediyle tekrar yüzleştim. Bu kez dikkatimi çeken başka bir ayrıntı vardı; duvarda kanla yazılmış bir yazı:

Beni tekrar bırakma Frank.
                -G

Bu yazıyı az önceki adam yazmış olamazdı, değil mi? Bu kadar hızlı... Üstelik yanımdan bile geçmemişti!

Arkamda hissettiğim bir rahatsızlık yüzünden hızlıca arkamı döndüm. Bu rahatsızlığın nedeni belli olmuştu ve bu neden, çığlık atmamı sağlamıştı tekrar. Bu kez o adam tamamen dibimdeydi. Gözlerini net olarak görebiliyordum. 

Ve ben bu gözleri nerede görsem tanırdım.

''Ge- Gerard?'' dedim korkuyla. Karşımdaki soluk tenli adamdan -Gerard'dan- hiçbir ses çıkmıyordu. Bu anın bir kabustan, halüsinasyondan ya da başka bir şeyden ibaret olmasını diledim.

Beni korkudan öldüren şey eski arkadaşımın burada olması değildi.

Beni korkutan şey, bir yıl önce ölmüş olan eski arkadaşımın burada olmasıydı.

***

Heeeyy,,
Yine özüme döndüm ve korku-frerard yazmaya başladım. Çok içime sinmedi ama umarım beğenmişsinizdir.

the ghost of sweet revenge / frerardDär berättelser lever. Upptäck nu