Bölümleri neden gece atmıyorum bilmiyorum aslında gece atsam daha etkili olabilirdi :c

***

Uykusuz geçirdiğim bir haftanın sonunda kafamı dağıtmak için gördüğüm ilk bara girmiştim. Barlara içip dans etmek için değil, bilinçsizce oradan oraya savrularak dans eden veya kusan insanları izlemek için gelirdim. Bugün de bunun için gelmiştim. Bence kafa dağıtmak için bu yöntem, alkolden daha iyiydi. En azından hem ne yaptığımın bilinde olup, hem de insanları izlerken eğlenebiliyordum. 

Masalardan birinde otururken hem -kesinlikle alkolsüz- meyve suyumu içiyor, hem de sarhoş bir kızın başka bir kız grubunun masasını devirmesini izliyordum. Kavga başlayacak gibiydi. Bu anı kaçırmamalıydım. Kavga izlemeyi her zaman sevmişimdir. 

''Hey, merhaba.''
Yanımdan gelen bu soğuk sese doğru döndüm. Sesin sahibi, siyah ve uzun saçlara sahip, siyah elbiseli ve soluk tenli bir kızdı. Gerçekten güzel görünüyordu ama yine de suratına baktığımda ne olduğunu çözemediğim, rahatsız edici bir gariplik görüyordum. 

''Merhaba.'' dedim soğuk bir ses tonuyla. Sosyalleşmek istemediğimi anlamış olacağını düşünüyordum.

''Sen de mi insanları izlemeyi seviyorsun?'' dedi kız. Ardından benim izlediğim kavgaya doğru çevirdi başını. ''Ortam sıkıcı ama bu eğlenceli.'' Bunu kavgayı kastederek söylemişti. 

''Ortam sıkıcı geliyorsa neden hala buradasın?'' dedim. Gitmesini istiyormuş gibi konuşuyordum çünkü gitmesini istiyordum. 

Kız bana döndü ve içten olmayan bir şekilde gülümsedi. ''Çünkü sen buradasın.'' 
Ona doğru sanki iğreniyormuş gibi baktım. Ama dediği şeye anlam verememiştim. Belki önemsizdi, belki de dalga geçiyordu. Barda tanıştığım kişileri ciddiye almamalıydım. 

''Belki de başka yerde konuşmaya devam etmeliyiz.'' dedi kız, gülümseyerek. Umarım tahmin ettiğim şey değildir. 

''Neden? Burası gayet iyi.'' dedim. Her cümlem onunla çatışma başlatacakmış gibiydi ama garip olan kendisiydi, ben değil. 

Kızın surat ifadesi sinsi ve daha tuhaf bir hal almıştı ve bu beni korkutuyordu. Sadece onun suratına baktım ve ne söyleyeceğini beklemeye başladım. Ama o, bir şey söylemek yerine masanın diğer ucundan yakamı tutup beni kendisine çekti. 

Kulağıma yaklaşıp fısıldadı: ''Öyleyse sana bir şey göstereceğim. Belki fikrini değiştirir.''
Kız beni fırlatırmış gibi bırakıp diğer elindeki -daha önce fark etmediğim- kutuya benzer bir nesneyi masaya sertçe vurdu ve oturduğu yerden kalkıp gitti. 

Nereye gittiğini görmeye çalıştım ama çoktan kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ben de gözümü, masaya bıraktığı nesneye çevirdim. Bu bir müzik kutusuydu ve ben bu müzik kutusunu daha önce de görmüştüm. Hemen elime alıp inceledim. 

Bu müzik kutusunun, Gerard'ın bana geldiği son geceki müzik kutusu olduğundan üzerindeki Heather Lee yazısını görünce emin olmuştum.

O kız, Heather Lee olabilir miydi?

Telaşla oturduğum masadan kalkıp barın çıkışına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Bardan çıktığımda etrafıma bakındım ama hiç onun gibi bir kız göremedim. Umarım onu kaybetmemişimdir. Çünkü o müzik kutusunun ne anlama geldiğini çok merak ediyorum. 

''Beni mi arıyorsun?'' Arkamdan gelen bu sesten korkup yerimde sıçrayarak sesin geldiği yöne, arkama döndüm. Bu, muhtemelen Heather olan, aradığım kızdı. 

''Kimsin sen?'' dedim. O ise sadece elimde tuttuğum müzik kutusuna uzanıp sertçe benden aldı ve eliyle onu takip etmemi gösteren bir işaret yaparak arkasını döndü, yürümeye başladı. Ben de onu takip ettim. 

Kız, beni barın arkasındaki ıssız ve karanlık mekana getirmişti. Ah, belki de beni daha rahat doğramak için!

Kız durdu ve bana döndü. Siyah elbisesi ve siyah saçları karanlıkta kaybolurken bembeyaz suratı ifadesizlikle kaplıydı. Böyle korkunç bir suratı ancak korku filmlerinde görmüş olabilirdim.

''Neler olduğunu bana anlatacak mısın?'' dedim sıkıntıyla. Sesimdeki korkuyu gizlemeye çalışmıştım. Başarı olduğum söylenemezdi ama tiyatrocu olmamam benim suçum değildi. 

''Heather,'' Bu ses bir erkeğe aitti ve kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. ''Benim arkadaşım, Frank. Tanıştırmak istedim.'' 
Neresi olduğunu bilmediğim bir yerden çıkagelmişti, Gerard. Onu gördüğümde iki adım geri çıkmıştım ve korku, vücudumu biraz daha fazla ele geçirmişti. 

''Yine mi sen?'' dedim güçlü gözükmeye çalışarak. ''Yeter artık, Gerard. Seni sevmiyorum! Peşimden gelip beni rahatsız etmeyi bırak ve ait olduğun yere git: Cehenneme!''


Gerard bu söylediklerimden sonra aynı Flash gibi bir hızla önüme gelmiş ve neler olduğunu anlayamadan boğazımı tutmuştu. Ama tehditkar bir tutuş değildi bu. Daha çok flört ediyormuş gibiydi.

Gerard fısıldadı: ''Öyleyse sevmeye başlasan iyi olur,'' dedi. ''Sen ve ben, mutlu olacağız, Frank. Sonsuza kadar beraber olmamız için bir yol biliyorum.''
Beni korkutuyordu ama bunu fark ettiğini sanmıyordum. Eski Gerard'dan eser yoktu. Ben Gerard'ı özlemiştim, bu canavarı değil. 

''Bunu neden yapıyorsun?'' diye sordum. Bu kez ses tonum acınası ve ağlamaklıydı. 

''Çünkü seni seviyorum,'' dedi Gerard, boynumu bırakırken. ''Bunu görmüyor musun? Seni sevdiğim için buradayım. Tekrar birlikte olabiliriz.''
Bu sözleri hem kalbimi acıtıyor, hem de korkutuyordu. 

''...Tekrar birlikte olabiliriz, Frank. Bunun bir yolu var,'' dedi gülümseyerek. ''Seni öldürmek.''

Bu cümleyi duyar duymaz arkamı dönüp kaçmaya çalıştım. Ama sokağa çıkan yolda birden elinde makasla Heather belirdi. Bana bakıp sırıtıyordu ve ben çığlık attığımda bu sırıtışına kahkahalar da eklendi. Bir deliyi andıran kahkahaları bugüne kadar duyduğum en korkutucu şeydi. 

Kaçmak için başka bir yol ararken arkamı döndüm. Ama orada da Gerard vardı ve doğrudan yüzüme bakıyordu. Bir çığlık daha kopardım ve ayakta tutmakta zorlandığım bacaklarımı salıp kendimi yere attım. Ellerimle kulaklarımı kapayarak Heather'ın deli kahkahalarını duymamaya çalıştım. Bunu yaparken aynı zamanda ağlıyor ve bağırıyordum:

''Gidin buradan! Gidin!'' 

the ghost of sweet revenge / frerardWhere stories live. Discover now