Kamping

35 1 0
                                    

Simge karavanın arkasına oturdu. Can'ın karavan sürüşünü izliyordu. Birlikte yarışmanın başlayacağı alana yol aldılar. Gereken işlemleri yaptıktan sonra bütün karavanların yaptığı gibi başlangıç çizgisinde sıralandılar. Başlangıç işareti verildi ve bütün yarışmacılarla birlikte onlar da yarışmaya başladı. Saat şimdilik 16.00'dı. Akşam 8'e kadar karavanı Can kullanacaktı. O süre zarfında ikisi de uyanık kalacaktı. Daha sonra bir kamping bulup orada konaklayacaktılar.

Otoyola çıkmışlardı. Simge arka taraftan gelip ön koltuğa oturdu:

-Nasılsın?

-İyiyim. Sen?

-Ben de. Yorulduysan sürebilirim.

-Yok hayır, iyiyim.

-Emin misin?

-Evet.

-...

-...

Belirli bir süre sessiz kaldılar. Simge bu sessizliği hiç sevmemişti. Sanki aralarında bir soğukluk yaratıyordu:

-Müzik açalım mı?

-Olur.

-Şey ne tür müzikler dinlersin?

-Sen ne seviyorsan onu aç.

-Yok sen benim sevdiklerimi dinlemezsin. Ben senin sevdiklerini dinlemek istiyorum zaten.

-Benim mi?

-Evet.

-Bilmiyorum yani pek sever misin?

-Bilmem severim belki.

-İyi. İstiyorsan o zaman. Şuradaki dolapta bir CD kutusu olmalı.

-Bu mu?

-Evet orada bir "Q" yazılı bir CD olacak içinde.

-...

-Buldun mu?

-Evet.

-Tamam. Bakalım beğenecek misin? Belki seviyorsundur.

-Bilmem biliyor da olabilirim.

CD çalmaya başladı. Simge pür dikkat dinlemeye koyuldu:

-Bu şey değil mi? Freddie Mercury miydi? Queen değil mi?

-Evet öyle. Tebrikler. Daha önce dinledin mi?

-Hayır ama "We Are The Champion" şarkısını iyi bilirim.

-Hmm! Sen sevdiğin bir tane açsana.

-Bak gerçekten sen benim dinlediklerimi sevmeyebilirsin.

-Niye ne dinliyorsun?

-Hard Rock, Alternatif rock, spooky filan.

-Hippi müziği.

-Yok yani öyle kedi keser gibi değil.

-İyi tamam aç. Severim belki kim bilir.

-İyi tamam sen yola dikkat et yeter.

-Otoban zaten boş. Bir şey olmaz.

-Boş dersin kör noktana filan gelir lütfen dikkat et. Kendim için diyorum.

-İyi peki.

Simge kendi CD'sini taktı. Can tahmin ettiğinden daha iyi bir şarkı ile karşılaşmış ve bu şarkıyı daha önce duymuştu:

-Şey bu M ile başlayan biri söylüyor. İngiliz hani değil mi?

-Matt Bellamy!

-Evet aynen.

-...

-Güzel şarkı yani. Derin biraz.

-Evet.

Uzun sohbet dolu yolculuktan sonra Bosna yoluna sapmıştılar. Can gördüğü ilk kamping yerinde hemen sağa geçti. İşlerini hiç riske atmak istemiyordu. 40 Euro'ya anlaşmıştı Can. Karavana girdi:

-Bu akşama anlaştım. Bize etleri verecekler, biz pişireceğiz. Ve nehir kenarında konaklayacağız. 5-6 karavan daha var.

-AA ne güzel.

-Ben karavanı nehir kenarına çekeceğim.

-Tamam. Sen o sırada istediğini yap.

-Tamam anlaştık.

Nehir kenarına gittiler. Güneş neredeyse batmak üzeredeydi. Karavanların toplandığı yerin tam ortasında erkekler büyük bir ateş yakmıştı. Herkes yavaş yavaş orada ızgara yapıp yemeğe hazırlanıyordu. Simge ve Can'da ateşin başına geçip ızgara yapıp yediler.

Çoktan gün batmıştı. Bütün herkes ateş başına toplanmıştı. Enstrüman çalmayı bilen bir adam gitarını almış ateş başında şarkı söylüyordu. Yanındaki bir kız da ona eşlik ediyordu. Simge karavanın kapısında oturmuş, uzaktan onları izliyordu. Can ise bilgisayarını almış sürekli bir şeyler yapıyordu.

O kadar güzel şarkılar çalıyordu ki. Duygulanmamak elde değildi. Özellikle Simge için. Kapı eşiğinde sessizce gözleri dolmuş, duygusal şarkıları dinliyordu. Ve yine aklına o aşık olduğu adam düşmüştü. Ne kadar bu düşünceyi aklından silmeye çalışsa da çıkmıyordu. Ateş ile yazılmış gibiydi. Ne siliniyor ne de unutuluyordu. Unutulmuyordu. Unutamıyordu. Ağlamamak için kendini sıkmayı denedi. Can'ın onu ağlarken görmesini istemiyordu.

Birden Simge tutamaz hale geldi. Küçük hıçkırıklarını hala büyük bir güç ile çıkmaması için zorluyordu ama nafileydi. Can ise bu tuhaf sesin nereden geldiğini anlayamamıştı. Bilgisayarı bırakıp yerinden kalktı. Kapıya doğru gitti:

-Simge?

Dedi ve Simge'nin yanına oturdu. Simge hemen göz yaşlarını silip Can görmesin diye kafasını çevirdi. Can ne olduğunu çözememişti:

-Ağlıyor musun sen yoksa?

Simge kafasını iki yana salladı hayır dercesine. Can:

-Bak gerçekten bir şey olduysa ilk söyleyeceğin kişi benim biliyorsun değil mi?

-...

-Gel içeri biraz sakinleş istersen.

-...

-Ben bir şey yapmamışımdır umarım. Bana mı sinirlendin?

-Hâyıy!

-Sadece niye ağladığını merak ettim.

-Ağlamıoum!

-Sana gülmek yakışıyor çünkü hakettiğin bu biliyor musun?

Dedi Can. Bu sözü duyunca Simge biraz daha duruldu. Can:

-Şimdi daha iyi misin?

-Hıhı!

-Niye böyle tuhaf sesler çıkarıyorsun bahsetmek ister misin?

-Ara-da...

-Hıhı.

-Ol-uyor...

-Heee! Duygusal müzik girince araya tabi anladım.

Diyince Simge yine eskisi gibi ağlamaya başladı. İçeri geçti hemen yüzünü yıkadı Simge. Can:

-Kahve ister misin?

-Hıhı!

Dedi Simge. Ve Can'ın yatağına yattı. O sırada Can onun uykuya daldığını görünce kahve yapmayı bıraktı. Kapıyı kapattı ve ışıkları söndürdü. Üst yatağa geçip bilgisayarını aldı ve blog açmaya orada devam etti.

YolcuWhere stories live. Discover now