39. Bölüm

50 5 19
                                    


Selam!

Nasılsınız bakalım görüşmeyeli?

Geçen bölüm kısa ve anlamsızdı. Netlik yoktu. Bilincinde olduğum halde paylaşmak istedim. Sizi daha fazla bekletmemek adına yaptığım bir şeydi. Toplayamadığım kafamın ürünleri... Verimsiz olması kaçınılmazdı.

Her neyse! Çok konuşuyorum bu aralar...

Keyifli okumalar efenim...

Katre'nin anlatımıyla...

Zaman delip geçiyor un ufak ediyordu umutlarımı. Sevinçlerimden geriye yaralı, aksak bir ümit kalmıştı. Gözüm dalıp gidiyordu anlamsız bir boşluğa çoğu zaman. Ne baktığım yerin bir anlamı vardı ne de hüzünlü düşüncelerimin kol gezdiği yaşamımın. Anlamsız geliyordu her şey. Tüm yaşadıklarımın, çektiğim acıların nedenini sorgulamaktan bitap halde dönüp duruyordum yatağımda.

Derin bir iç çekişin ardından hayat işte, diyordum kendi kendime.

Hayat...

Tüm kederlerim, haksız yere yaşadıklarım nasıl tek kelimenin ardına sığınabiliyordu bir türlü anlamıyordum. Bazen nedenlerin cevapsızlığı karşısında aklımı yitireceğimden korkuyordum.

Akan yaşı silmeden tavana bakmaya devam ettim. Ben yer açmasam da yeniler kendine yer bulabiliyordu zaten. Tıpkı bir acının diğerine sorgusuz sualsiz mevkisini devredebilmesi gibiydi. Sıkışık nefesim odanın kasvetli trafiğine katılıyordu.

Saat kaç olmuştu acaba? 2? Ya da 3? Bilmiyordum. Bir önemi var mıydı ondan da emin değildim. Ruhsuz gözlerle tavanı izlemeye devam ettim. Savrulduğum boşluğun tarifi yoktu. Acı her yanımdaydı. Ama yoldaşlık değildi yaptığı yalnızlığımı kamçılıyordu sadece. Korel'in zihnimde yankılanan sesi de tuz biberdi hüznüme.

'Yoksa aranızda bir şey mi var?'

Zihnimdeki sesleri susturamamak çıldırtıyordu beni! İnsan belki de böyle deliriyordu. Gecenin bilinmezliğinde ket vuramadığı düşüncelerden yavaş yavaş yitiriyordu aklını...

'Tabii!', 'Başka ne olabilir ki!'

Kuru bir acılıkla öksürdüm. Hastalığımdan geriye acı bir öksürük kalmıştı. Ciğerlerimi dağlıyordu. Haliyle iyileşiyor muydum yoksa her şey yeni mi başlıyordu anlayamıyordum.

Doğrulup komodinimin üzerindeki bardaktan su içtim. Aklıma yine saatin kaç olduğu soru gelirken telefonumdan saate baktım. 03. 08 idi.

Korel de uyanık mıydı acaba? Düşünüyor muydu beni? Söylediği sözlerin pişmanlığında can çekişiyor muydu? Derin bir nefes aldım. Poyraz'ın o gün evime neden geldiğini, Korel olduğu halde gitmeyip benimle ilgilenme çabasını bir türlü anlayamamıştım. Korel ile bu konuda tartışacağımızı biliyordum.

Ama konunun benim Poyraz'la aramda olmayan bir ilişkiye kadar geleceğini asla düşünmemiştim. Korel'i bu denli severken ve onunla sevgili olmuşken... Karaktersiz miydim ki ben başka erkeklere mavi boncuk dağıtacaktım? Korel nasıl böyle bir ithamda bulunabilmişti? Bir insan sevgilisine o* der miydi? Onu dinlemeden, en ufak bir fikre bile sahip olmadığı bir konuda onu yargılayabilir miydi?

Poyraz'ın o gün orda olmasını gerçekten bilmiyordum. Ölsem aklıma Poyraz'ın çat kapı evime geleceğini düşünmezdim. Hastalıktan perişan halde yatarken o durumdayken umurumda bile değildi, olamazdı. Sonrasında da sorgulamamıştım. Poyraz'la konuşmam demek yeni bir kavganın başlangıç bileti olurdu. Zaten sinsi yılan bakışlı varlık da benimle iletişime geçmemişti.

Bir Umuda KiracıWhere stories live. Discover now