Bölüm 14

20.2K 1K 64
                                    

Burası şimdiye kadar gördüğüm en güzel yer olabilirdi. Hafıza kaybımı hesaba katarsanız- Yine de objektif olarak güzel bir yerdi. Oldukça. Ethan ilerlemeye devam etti. Her yerde bitkiler vardı. Tavana asılmış saksılardan sarmaşıklar yere kadar sarkıyordu. Bazıları dokunduğunuzda sime benzeyen polenler saçıyordu. Bazılarının renkleri... Renkleri imkansızdı.

"Çiçeklerini tanıdın mı? " dedi Ethan bir yıldız gibi parlayan bir tanesine dokunurken. Çiçek daha da parlamaya altın rengi ışıltılar saçmaya başladı. Bütün bunları attığını sanıyordum. Hep öyle varsaymıştım.

"Hiçbiri doğru değildi. Neden sakladın? "

"Mükemmelliği sevmem, prenses. "

"Bana o şekilde seslenme. " diye karşı çıktım. Bu isim beni sürekli rahatsız ediyordu ama Ethan bir türlü geri adım atmıyordu. Sinir bozucuydu. Ama ortamı mahveden çıkışımdan etkilenmişe benzemiyordu yine.

"Buna yıldız tozu çiçeği demeyi düşünüyorum. Yazın gidip ormana ekebiliriz. Ne dersin? " dedi yürümeye devam ederken. Biraz daha ileride çiçekler ve bodur ağaçlar seyrekleşiyor, bir açıklık oluşturuyordu. Boş kanvaslar, boyalar, üç şövale için. Biraz daha ilerleyince tabloları gördüm, üzerinden yaprakları yere kadar inen birkaç tür sarmaşık olan bir dolaba yaslanmışlardı. Saçılmış eskiz defterleri hemen önündeki masada boş fincan ve bardaklarla duruyordu.

Kendi yüzümü görünce dondum. "Beğenmedin mi?" diye sordu Ethan arkamdan yaklaşıp bir elini belime dolarken. Bunları o mu yapmıştı? Ona bakınca hiç öyle biri gibi gelmemişti. Bana doğru bir hamle yaparken. Bacağımın arkası üzerinde saksılar olan bir masaya değene kadar geri çekildim. Ethan ilerlemeye devam etti. Fazla...Fazla yakındı. Nefesi suratıma çarparken tek düşünebildiğim buydu. Neredeyse içtiklerinin tadını alabiliyordum nefesinden. Gözleri buğulu bir şekilde bana bakıyordu. Gözleri... Gözleri hala anlamlandıramadığım bir şekilde bana bakıyordu. Ellerim kendiliğinden yüzüne doğru hareket etti. Yüzü ellerimin arasında sıcacıktı.

Claire! Dur! Ses ile birlikte sanki vücudumda bir elektrik dalgası yayılmıştı. Birkaç saniyeliğine nefesim kesildi. Başım Ethan'ın göğsüne doğru düştü. Geri çekildim. Masanın üzerine nasıl çıktığımı, Ethan'ın nasıl bacaklarımın arasına nasıl geldiğini bilmiyordum. Ellerimi yüzünden göğsüne indirdim. Sanki bana ait değillermiş gibi hareket ediyorlardı. Onu hafifçe geriye ittim. " Bekle. " dedim beni öpmek için eğilirken. Tekrar itmeden önce tereddüt etsem de çekilmeye devam ettim. Masanın üzerinde ne kadar çekilebilirsem. Dudakları benimkilerle birleştiğinde gerçekten tadını alabiliyordum. Kalbim tekledi. " Ethan, dur. Ethan! Se- sen..." Sen ne? Aradığım kelimeyi bir türlü bulamıyordum. Durmasını gerçekten istiyor muydum? Hayır, hayır. Durması gerekiyordu. Sarhoş. Sarhoş. Evet kelime buydu, beynimde yankılanıp duruyordu. " Ethan, sarhoşsun. " Onu tekrar ittiğimde durdu. Birkaç adım geriye çekildiğinde arkasında tuvale çarptı. Başka bir portrem bana bakıyordu.

" Özür dilerim. " dedi Ethan etrafına göz gezdirirken. " İlk seferinde geri çekilmem gerekiyordu. " diye ekledi elleriyle yüzünü kapatırken. Pencerelere doğru yürüdü, daha doğrusu bir kapıya doğru. Teresa açılan sürgülü bir kapıyı itti, sanırım bütün pencereler tek bir kapıyı oluşturuyordu. Dışarıda rüzgar esmeye başlamış olmalıydı çünkü aralanan kapıdan gelen bir esinti kağıtları oynatıyordu. Ethan dışarı çıkınca onu takip ettim.

" Seni buraya getirmemeliydim. " dedi trabzanlara yaslanırken. Saçları rüzgarla birlikte yukarı kalkıyordu, sinirlenip eliyle hepsini arkaya yatırmaya çalıştı. " Ruh hastası olduğumu düşünüyor olmalısın. Bütün o resimler. " Yani, haklı sayılırdı. Birbirimizi tanıdığımız bu kadar kısa zaman içerisinde, benim portrelerimi çizmesi biraz ürkütücü görünüyordu.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin