5. BÖLÜM

108 9 2
                                    

Ufukta yükselmekte olan güneş, uyanan şehrin en yüksek kuleleri olmaya kendisini adamış olan Marseille Sécurité'nin üzerine düşmüştü. Durukan alnını serin cama yasladıktan sonra gözlerini dışarıdaki şehir manzarasında gezdirdi. Kuru ve soğuk sonbahar havası yamaçlardan yükselen güneş ışığına rağmen gücünü hissettiriyordu.

"Ben buna, ressamın ışığı diyorum."

Ufuk çizgisinin tam ortasında, büyük camlarla kaplı dev bir kule yükseliyordu, zirvesindeki Marseille Sécurité yazısı, gümüşün can bulduğu bir fener gibi parlıyordu. Marseille Sécurité... Neva, benim balizikam olan bu muazzam kuleyi inşa ederken mimaride tarih yazmıştı ve şimdi, aradan geçen onca zaman sonra, üç yüz on üç metre yüksekliğindeki bu yapı hâlâ sabit bir dev gibi sapasağlam şekilde yerinde duruyordu.

Durukan'ın şu an ve öncesindeki anlarda hissetmiş olduğu duygular onu hasta ediyordu en başından beri, duyguların hastalıklı olduğu konusundaki fikrim yine beni doğrular nitelikteydi.

Pencerenin karşısında dururken göz ucuyla yanımdaki masanın üzerinde duran bilgisayara baktı. Sonra yine gözleri beni bulduğunda cam berraklığı taşıyan deniz mavisi gözlerini bana çevirmişti, denizlerinde boğmak istercesine. Sonrasında pencereden ayrıldı ve yanıma doğru birkaç adım attı. Aramızdaki mesafeyi azalttığı sırada bilgisayarı açtım, elimle ona ittim ve ekran öylece önünde dururken bir süre bekledi. Sonunda, aklına ne geldiyse yapacak başka bir şey bulmuş olmalı ki odayı adımlamaya başladı.

Elleri beyaz duvarlarda geziniyordu, sonrasında içeri bastırıyor ve gizli bölmeler açmaya çalışıyordu. Bacak bacak üstüne attıktan sonra ayaklarımı cam masaya uzattım ve koltuğumda geriye yaslanıp onu izlemeye başladım. Elimde kalemi çeviriyor ve her hareketini keskin bir avcı gibi izliyordum. Yerdeki mermer zeminden, duvarlara kadar her köşeyi inceledi ve sıkıntılı gözlerle bana döndü.

Kafamın içerisindeki ses bana bağırıyordu, ses giderek arttı ve farklı seslere dönüştü. Sesler bir yılan edası ile çoğalıp tıslarken gözlerimi kapattım. Duyuyordum, ancak dinlemek mümkün değildi çok fazlaydılar. Sesler giderek arttığında, kafamdaki sesleri, sanki kafamı sallarsam atabilirmiş gibi sağa sola salladım ve gözlerimi sinirle açtım.

"Evet Cerveau, seni dinliyorum, konuş."

Sesimle birlikte mekanik ses odada yankılandığında başımdaki baskı azalmıştı.

"Yirmi-dokuz yaşında bir erkeğin sahip olabileceğinden daha sağlıklı bir beyne sahip, bir tür kuantum süngerine benziyor beyni. Her türlü karmaşık düşüncelerini, ve beyninin yapısını yaptığımız çalışmalar sayesinde saygıyla inceliyorum. Ancak beyni diğer beyinlerden farklı bir yöne ayrılıyor. Muhtemelen daha önce görmediğimiz bir nöro plastisiteye sahip olduğunu söylemek mümkün."

Durukan ürperti içerisinde birkaç nefes aldı ve hızla başını iki yana salladı. "Bu tamamıyla gerçek olamaz," dedikten sonra şaşkınlıkla etrafa bakıyordu. Kalbinin hızla çarptığını anlıyordum, düzensiz nefes alışı ve içindeki sıkıntı giderek büyüyordu. Ben ise masaya ayaklarımı uzatmış öylece ona bakıyordum.

"Teşekkürler Cerveau, geldiğimde odada devamını dinlemek için bana vakit ayır."

"İyi günler efendim," dedi aynı mekanik ses sonrasında odada Durukan'ın nefes seslerinden başka bir ses duyulmadı. Gördüğü, duyduğu ve öğrendiği tüm her şeyi aklından silmeye çalıştığını biliyordum fakat her şey zihnine çoktan kazınmıştı.

DÜZEN: MEDUSA Where stories live. Discover now