4. BÖLÜM

187 15 1
                                    

Ruhu var edenlere sırtını her döndüğünde o kibrin senin ruhunu biraz daha karartıyor. Ruhum ve tüm benliğim aynı zamanda can bulan kalbim ise hırsın kızgın demirinde dövülüp karanlık gecenin katran karası sularında yıkandı. Dolunayın ışığında varoldum sudan çıktığımda, şeytanın kucağına bırakılan kundaktaki o korkulu canavar bendim. Işığım karanlıkta parlarken, karanlık beni yenmedi. Karanlık beni yedi, zehrini tüm vücuduma yağdığında çoktan karanlığın kendisi olmuştum.

Arabayı otoparka bıraktıktan sonra köşedeki asansöre yöneldim. Sessiz şekilde peşimden gelen Durukan ile birlikte beklemeye başladık. Asansör açıldığında içeri geçtik, tuşa basacağı sırada onu durdurup ben bastım. Parmak izimi okuduktan sonra açılan kapı ile Durukan öylece gözlerime bakıyordu. Baş işareti ile geçmesini söyledim ve diğer kabine girdim. Başını iki yana sallayıp o da girdiğinde kapı çoktan kapanmıştı.

Asansörün aynasında gördüğüm yüze baktım, canavarın gözlerinin içine. Çok geçmeden bakışlarımı yüzümden çektim ve omuzlarımı dikleştirip derin bir nefes aldım. Açılan kapı ile birlikte dışarı çıktığımda masada çoktan oturmuş olan grup ayağa hızlıca kalktı. Elimi havaya kaldırıp parmaklarımı indirdiğim de oturmalarını anlayıp tekrar yerlerine oturdular.

Ejder Bey yine masanın diğer köşesinde, elinde deri eldivenleri ve işlemeli bastonu ile oturuyordu. Bu sefer masanın baş köşesinde tek sandalye benim değildi, Durukan içinde bir sandalye vardı. Başımı iki tarafa yatırıp vücudumu esnettim. Masanın başına geçip ellerimi iki yanıma koyup öne doğru eğildim. Gözlerine bakarken zehrin vücudumda yayıldığını fark ettim.

"Sakın, aklından bile geçirme!"

Yüzünde peyda olan sinsi gülümsemesi bana iblisleri hatırlatıyordu. Başını sallarken samimi olmayan bir gülüş can buldu. Bakışları Durukan'ı bulduğunda gözlerimi ona çevirdim. Hemen arkamda duruyor ve gözlerini Ejder Bey'den ayırmıyordu.

Durukan, kaçtığı geçmişinin onu bulduğunu anlamıştı.

Kısılmış gözlerine gölge düşüren saçlarının ardından Ejder Bey'in gözlerinin içine bakıyordu. Bakışları normal değildi, hatta transa geçmiş şekilde bakarken varlığımın gerçek olup olmadığını sorguladım. Onları uzaktan izleyen bir rüyanın içindeydim sanki. Durukan'ın bir sonraki hamlesini bilemiyordum, fakat Ejder Bey'in birazdan onun damarına basacak bir cümle söyleyeceğinden emindim. Endişe ve merak dolu bakışlarla, korkuyla yerlerine sinen Düzen üyeleri benden gözleriyle yardım diliyorlardı.

En sonunda ellerimi birbirine vurdum ve ikisinin dikkatini üzerime çektikten sonra bakışları beni bulduğunda olduğum yerden kıpırdamadım. "O hâlâ yapısını çözemediğim karmaşık beyninden neler geçiyor ihtiyar?" dedim cümlenin sonunda söylediğim kelimeyi dilimle ezerek ve soğuk bir gülümseme ile ona baktım.

Eğlendiğini belli eden ifade gözlerinde dolaşırken bastonunu yere vurdu ve ayağa kalktı. Birkaç büyük adım sonrasında yanımıza geldi, Durukan tüm varlığı ile benden birkaç santim uzakta dikilirken beni korumak amacıyla önüme geçti.

"İzini bulduğunu düşünüyorsun fakat yanıldın Medusa, seni değil onu da değil sizi istiyorlar artık," dediğinde gözleriyle Durukan'a baktı. "Onu koruman yeterli olmayacak, kendini de koruman da yeterli değil. Gerçekleri saklayarak da hiçbir zaman birisini koruyamazsın."

Bastonunu yere vurduğunda tekrar eski yerine geçti. Durukan kafası karışmış şekilde bana baktığında gözlerimle sandalyeyi işaret ettim. O oturduğunda ben ayakta kalmaya devam ettim. Durukan ellerini önünde birleştirdi ve ayaklarını Ejder Bey'e doğru çevirdi. Omuzları dik, duruşu sarsılmazdı. Düzen'in karşısında takındığım tavrın canlı örneğini karşımda gördüğüm de kaşlarım kendiliğinden havaya kalktı.

DÜZEN: MEDUSA حيث تعيش القصص. اكتشف الآن