Bölüm 9

620 68 40
                                    


Zihnimde yaşanan depremi bölük pörçük hatırlarken tenimin enkaza dönüştüğünü hissettim. Artçı sarsıntılar gibi ellerim ve bacaklarımda hala titremeler vardı. Omuriliğime saplanan ağrı ise moloz yığınlarının altında kalmışım gibi büyük bir acı veriyordu. Göz kapaklarımı aralayacağım sırada bir anlık duraksadım. İnsan gözlerini açmaktan korkar mıydı? Ben korkuyordum. Hem de çok. Çok fazla. Nerede uyanacağım hakkında saniyelik bir süre ortaya üç seçenek sundum. Dünya da veya Traumland da olmak ilk iki seçeneklerim arasındayken üçüncü şık yeni bir depreme yol açar nitelikteydi. 

Ölmüş olabilirdim. Daha sonra zihnimde bir ampul daha yanıp patladı; Kabuslar ülkesinde, bir kabusun içine sıkışmış da olabilirdim. Ve bu düşünceler zihnimin düşünmeye alıştığı birkaç fikirdi, evirip çevirip durmadan zihnim düşünceleri yeniden ortaya dökerek benimle kendince oyun oynuyordu. Gözlerim milimlik bir açıyla aralandığında Ares'i gördüm. En son bıraktığım gibi sandalyede oturuyordu. Fakat sandalyeye ters bir şekilde oturmuş, sırt kısmının üzerine kollarını çapraz olarak koyup yatakta yatan beni izliyordu. Gözlerini bile kırpmadan. Bir ölüye bakar gibi. Bir cesedi nasıl yok edeceğini düşünür gibi. Öyle, bomboş. Belki de hissizlikle dopdolu. Gözlerim usulca kapandı, kaburgalarımı acıtan bir nefesi zorla içime çektim.

Beni soluksuz izleyen adamın güzelliği zihnimi kurcalarken, ona karşı ne hissedeceğim konusunda kendimle kavgaya düştüm. Bir an iyi biri olduğunu hissediyordum, bir an geliyor ve hissettiklerimi altüst ediyordu. Ares nasıl bir adamdı? Bunu kestiremiyordum. Biri önce sizi size zarar vermekle tehdit edip sonrasında sizi koruyacağını söylese ve sizin inanmaktan başka seçeneğiniz olmadığını bilseniz onun hakkında ne düşünürdünüz? Biliyordum, bu bir rüya değildi ve kabus da olamazdı, Ares'in güzelliği olayı kabus olmaktan çıkarıyordu. Bazen, özellikle dünyaya geri dönüp tekrar onun yanına geldiğimde gözlerinin mavisinin derinliklerine kadar işleyen bir duyguyu görebiliyordum. Ares, geri döndüğümden itibaren sadece birkaç saniye öyle bir bakıyordu ki bana; Cehennemi cennete çevirebilecekmiş gibi. Sonra beklediği kişi ben olmuyordum, gözlerinde ki o derinlik bir anda puf, yok oluyordu. Yerine tedirginlik ekleniyordu bakışlarına; biraz öfke, çok az merhamet. Ve çokça çaresizlik, koca bir yangın, bir yanar dağ büyüklüğünde terk edilmişliğin verdiği acı.

Beni dağın eteklerinde bulduğu gün de öyleydi, gözlerinde ki ifade şimdikiyle aynıydı. En başında da beklediği kişi olmadığımı anladığında bakışlarının ardına sakladığı duygular bir bir sönmüştü. Sonrasında öfkesiyle ve doğaüstü gücüyle baş başa kalmıştım. Şimdi anlayabiliyordum, o gece verdiğim hiçbir tepki normal değildi. Gücünü kullandığını yeni fark ediyordum. Eğer kendi zihnimle hareket etseydim, yolun sonunda ölecek olsam da o motosiklete hiçbir açıklama yapmadan üstelik açıklama yapacağını söyleyip beni kandırdığını bile bile asla binmezdim.

Ares beni engelliyordu, aklımı kurcalayan soruları ustalıkla zihnimden def ediyordu. Sorgulayamıyordum, soru soramıyordum. Ve buna engel olamıyordum. Belki de zihnimi susturmasa aklımı yitirirdim. Evet, kesinlikle aklımı yitirirdim.

Gözlerimi yine aralamayı denediğimde bunu yapmamın nedeninin Ares'in o saniyelik süren bakışlarını yakalamak olduğunu söyleyen iç sesime kulak tıkadım. Ama gözlerimi açtığım gibi bakışlarım onu buldu. Ayağa kalkıp sarsak adımlarla yanıma gelişini izledim. Usulca yatağa oturdu, kalbimin dizginlerini kaybettim. "Mavera," diye fısıldadı, nefesi içki kokuyordu, gözlerinin içine kan oturmuş gibiydi. "Benim," dedim boş bir sesle. "Yine beklediğin kişi değilim." Ares'in yüz hatları gerilse de sesine yansımadı. "Olmadığını biliyorum," dedi. "Çünkü beklediğim biri yok, Mavera."

TRAUMLAND -DÜŞLER DİYARI-Où les histoires vivent. Découvrez maintenant