Bölüm 3

2.9K 117 78
                                    

Eline daha önce makas almamış iki kişi olarak aslında epey iyi iş çıkarmışlardı. Hermione'nin saçları her ne kadar kesilmekten çok kırpılmış da olsa, kıza iyi hissettirmeyi başarmıştı. İşleri bittiğinde Hermione tuhaf bir tatmin duygusuyla aynayı kaldırdıktan sonra eğilip yerdeki saçları toplamaya başladı. Draco kızın yerlerde sürünen haline gülerek "Kendinden utanmalısın, cadı değil misin sen?" dedi.

"Çok komik Malfoy. Asam yok."

"Benimkini al."

Hermione bir an şaşkınlıkla bakakaldı, yakın arkadaşlar ya da aile bireyleri asalarını ara sıra paylaşırdı ama bu gerçekten 'ara sıra'ydı, zorunluluk hali dışında başkasının asasına dokunulmazdı bile. Asalar, bir büyücünün sahip olabileceği en kişisel eşyaydı, asa değiş-tokuşu, tüy kalem ya da kitap ödünç vermeye benzemezdi. Aynı bardaktan içmek ya da aynı çatalı kullanmakla bile kıyaslanamazdı, bir ölçüt kullanılacaksa, birinin iç çamaşırını giymek ya da diş fırçasını paylaşmak kadar mahremdi.

Hermione titreyen parmaklarıyla aldığı asayı, yerdeki saçları yok ettikten sonra sahibine iade etti. Fısıltıyla teşekkür ederken, gözlerinin tekrar dolmasına engel olamamıştı. Bu kez sarılan Hermione olmuştu, çünkü duygularını ifade edecek kelime bulamamıştı. Olaydan önce hala birbirlerine laf atıyor, ulu orta kavga ediyorlardı ama savaş tehdidi ortadan kalkınca, ortak noktalarda buluştukları olmuştu. Draco'dan hoşlanmaya başlamıştı, eğer genç adam ona doğru bir adım atmış olsaydı, karşılık verirdi. Kendisine saldıranın Draco olduğunu gördüğünde yaşadığı şok bu yüzdendi. Şimdi ise, içinde hiçbir duygu kalmamıştı, hiçbir şey hissedemiyordu ama şefkat ya da anlayış gördüğünde anlayabilecek kadar insanlık kalmıştı içinde.

Birbirlerine sarılarak bekledikleri bir kaç dakikadan sonra Hermione "Neden bu kadar gerginsin?" diye sordu. Yakın olmalarının delikanlıyı rahatsız ettiğini düşünmüş ve biraz alınmıştı. "Saçların burnumu gıdıklıyor" dedi Draco, "Ayrıca kedin de bacaklarımı tırmalıyor."

Hermione gülerek kollarını çözüp Crookshanks'i kucağına aldı. Crookshanks'in kıskançlığından bahsettikleri sırada Draco kızı inceliyordu. Saçları gidince narin yüz hatları, ince boynu ortaya çıkmış, büyük gözleri belirginleşmişti. Son üç günde yüzü zayıflamış, gözlerinin altı kararmış, omuzları çökmüş olsa da, kız gerçekten güzeldi. Birlikte çalıştıkları projelerden, ana okulu çocukları gibi didişmeleri sayılmazsa, epey keyif almıştı. Ama nasıl olup da kıza hiç dikkatli bakmamıştı, kendi de şaşırıyordu.

Gerginliği gerçekti, kedinin tırmıklarıyla alakası yoktu, bahanesinin Hermione'yi kandıramayacağını da biliyordu. Kızın yeterince iyi olduğunu düşündüğünden açık konuşmaya karar verdi. Bu Merlin'in gazabı hastanede daha ne kadar kalacakları belli değildi, biraz samimiyet iyi olacaktı.

"Yanında nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Açıkçası insanları rahatlatma konusunda pek iyi değilim Granger. O yüzden bu kadar gerginim." dedi boynunu ovalayarak.

"Aslında şimdiye kadar iyi iş çıkardın" dedi Hermione tekrar ayağa kalkarak. Draco'ya dönmesini işaret ettikten sonra Crooks'u yastıkların üzerine bırakıp, Draco'nun boynuna masaj yapmaya başladı. Genç adam huzursuzlukla kıpırdanırken "Rahat dur, ne yaptığımı biliyorum. Ginny ona masaj yapayım diye sürekli peşimde dolanır." diye azarlamayı ihmal etmedi.

"Crooks'u getirmek çok iyi bir fikirdi. Ayrıca saçlarımı kestiğin için de teşekkür ederim. Yanımda olmasaydın, nasıl olurdum bilmiyorum."

"Muhtemelen daha iyi."

Kırık bir gülümseme. "Ona ne şüphe."

Genç adam kızın ellerini itip ona doğru döndü. "Hermione, olanları konuşmak ister misin?"

Karanlığın İçinde - Darkness Within (Dramione) (+18)Onde histórias criam vida. Descubra agora