five; death stories

5.5K 680 172
                                    

+

Carmen son zamanlarda çok fazla düşünmekteydi, ve bu Luke'u korkutuyordu. Carmen ne zaman çok fazla düşünecek olsa, Luke ona iyi olup olmadığını sormaya devam ediyordu, ve o sadece başını sallıyordu. Bundan nefret ediyordu Luke.

Carmen Luke hakkında çok düşünmekteydi. Neden ailesi olmadığı, neden hiç yemek yemediği, veya neden su bile içmediği hakkında düşünüyordu. Ve neden sürekli evi etrafında aylaklık ettiğini, sanki kendisininki yokmuş gibi.

Ama sonra tekrar, bazen kayboluyordu, belki de o ara kendi evine gidiyordu. Ama Carmen onun evini veya ailesini daha önce hiç görmemişti. Düşünceleri onu kusacak gibi yapıyordu.

Carmen çalan müziğin sesini kısarken dizlerine sarıldı. Birdenbire Luke kapıyı sakince arkasından çarparak içeri girdi.

"Carmen, lütfen, konuş benimle" diye başladı, beş dakikalık katlanılmaz sessizlikten sonra.

Carmen Luke'a baktı ve onu inceledi. Yatağın üzerinde baş parmaklarıyla oynayarak oturuyordu.

"Carmen, ne düşünüyordun?" diye sordu, ama aldığı cevap sadeece bir omuz silkmesiydi.

Carmen son zamanlarda ilaçlarını almamaktaydı, ve onun ruh halini bir parça gergin yapıyordu, ve aklı daha bile beter durumdaydı. Luke ona doğru yaklaştı, kolunu sımsıkı onun omzuna sardı.

Luke onun alnını öptü, ama o ona duygusuz bir ifadeyle baktı.

"Luke, sen gerçekten buradasın değil mi?" diye sordu, ve Luke gülümsedi. Luke, onun sesini duymayı çok uzun zamandır beklemekteydi.

"Elbette buradayım, neden olmayayım?"

Bunun üzerine Carmen ruh hâlinin değiştiğini hissetti. Birdenbire daha sakin hissetti, ve Luke bunu fark etti. Günün geri kalanını konuşmakla harcadılar, her ne kadar konuşmanın büyük bir kısmını Luke yapmış olsa da. Carmen hâlâ ona karşı birazcık kapalıydı.

Carmen, Luke'un onun ruh hâlindeki değişimleri fark etmesini seviyordu, fark edilebilir olmasalar bile.

Luke Carmen'i sadece çok iyi tanıyordu. Sonuç olarak, Luke Carmen yeni yürümeye başladığından beri oradaydı. Aslında beraber büyümüşlerdi.

Carmen bazen beraber büyüdüğü diğer insanları düşünüyordu. Ailesi, kız kardeşi, iki küçük erkek kardeşi. Tanrı aşkına, onları özlemiş miydi?

Luke onun ailesini asla sevmemişti, ona göre onlar çok otoriter ve kabaydılar, ve sadece Carmen'e karşı böyleydiler.

En küçük kardeşi, Jeremy, bir şekilde çok zekiydi. O, Luke'un aslında orada olmadığını biliyordu, ve Luke Carmen'in de bunu fark etmesinden korkuyordu. Bunu istemiyordu.

Gün geçtikle Luke Jeremy'nin neye sebep olabileceğini fark edince, onun hayatını sona erdiren tek şey bir ipti.

Tabii ki de, çığlık attı, ama evde kimse yoktu, Carmen dışında.

Ve tabii ki, Luke.

Ve bir de onun diğer erkek kardeşi vardı, Derek. O Carmen'den sadece iki yaş daha küçüktü, ama Carmen üzerinde çok korumacıydı, ve Carmen'i korumanın onun işi olmadığını düşünmüştü, bu Luke'un işiydi.

Luke Carmen'e bir tabanca verdiğinde, Derek yukarıdaki odasında sınavları için çalışıyordu. Carmen silahları asla sevmemişti, ama Luke sevmişti.

Böylece, Carmen yaptı. Bir mermi Derek'in boynunun içinden geçip gitti ve bu Luke'u gülümsetti.

Ve bir de Leah vardı. Büyüleyici gülümsemesiyle ve ipekten daha yumuşak saçlarıyla şu resimlerdeki mükemmel kolej kızlarına benziyordu. Luke onun sadece bir gösterişçi olduğunu düşünmüştü.

Bir bıçak. Carmen'in Leah'yı öldürmek için kullandığı tek şey buydu.

Ve bir de onun ailesi vardı, bu tamamen başka bir hikayeydi.

+

 

schizophrenia | luke hemmings | türkçe çeviriWhere stories live. Discover now