Gizemli Yabancı: 8

257 7 7
                                    

8

Uyku bir türlü gelmiyordu. Bunun nedeni, yaptığım yolculuklardan ve kocaman dünyayı dolaşarak Çin'e ulaşmaktan duyduğum heyecan değildi, kendi deyişiyle "gezgin" olan, bir kez Viyana'ya gitmiş olduğu için başkalarına yukarıdan bakan ve böyle bir yolculuğu yaparak dünyanın harikalarını görmüş tek Eseldorf'lu çocuk Bartel Sperling'den nefret etmem de değildi. Başka bir zamanda bunlar uyumama engel olurdu belki, ama şimdi beni etkilemiyordu. Hayır, zihnim Nikolaus'la doluydu; düşüncelerimde yalnızca onu, uzun yaz günlerinde korularda, tarlalarda, ırmakta birlikte yaptığımız haşarılıklar ve deliliklerle, anne babalarımızın bizi okulda sandıkları kış günlerinde paten yapıp kızakla kaydığımız güzel günleri izliyordum. Şimdiyse o, gencecik yaşamını terk edip gidecekti, yazlar kışlar gelip geçecekti, biz öteki çocuklar eskisi gibi oynayıp eğlenecektik, ama onun yeri boş kalacaktı, onu artık görmeyecektik. Yarın o hiçbir şeyden kuşkulanmayacaktı, hep eskiden yaptığı gibi davranacaktı, onun kahkahalar attığını duyunca, şakalar, delilikler yaptığını görünce şok geçirecektim, çünkü benim gözümde o balmumu gibi sararmış elleri ve donuk gözleriyle bir ceset olacaktı, yüzünün çevresine sarılmış kefeni görecektim; ertesi gün de, bir sonraki gün de o hiçbir şeyden kuşkulanmayacaktı, bütün bu süre boyunca, bir avucu ancak dolduracak sayılı günleri geçip gidecek, o korkunç olay daha çok, daha çok yaklaşacaktı; yazgısı yavaş yavaş onu çevreleyip sıkıştıracak, bunu da Seppi'yle benden başka kimse bilmeyecekti. On iki gün – yalnızca on iki gün. Bunu düşünmek korkunç bir şeydi. Düşüncelerimde ona seslenirken küçük adları olan Nick'i ve Nicky'yi değil de, insanın ölmüş birinden söz ederken yaptığı gibi, saygıyla tam adını kullandığımı fark ettim. Ayrıca arkadaşlığımız boyunca yaşadığımız olaylar geçmişten çıkıp art arda zihnimi doldururken, bunların da gene ona kötü davrandığım ya da canını yaktığım durumlar olduğunu fark ettim; bunlar içimi burkuyor, bende suçluluk duygusu uyandırıyordu; yüreğim pişmanlıkla sızladı, tıpkı öbür dünyaya göçmüş olan dostlarımıza yaptığımız kırıcı şeyleri anımsadığımızda, önlerinde dizlerimizin üstüne çökerek, "Bana acı ve bağışla beni," diyebilelim diye, bir an için bile olsa onları yeniden geri getirebilmeyi dilerken olduğu gibi.

Bir keresinde, dokuz yaşındayken, Nikolaus meyve yetiştiren adama yapacağı bir yardım için neredeyse iki millik yol kat etmişti, adam da ona ödül olarak kocaman, harika bir elma vermişti, Nikolaus elinde o elmayla, şaşkınlıktan ve sevinçten kendinden geçmiş durumda uçarcasına eve gidiyordu ki ona rastladım, kendisini kandıracağımı hiç aklına getirmeden elmasına bakmama izin verdi, ben elmayı kapıp kaçtım, kaçarken bir yandan da elmayı yiyordum, Nikolaus peşimden geliyor, bana yalvarıyordu, yetiştiği zaman elmanın elimde kalan parçası olan eşeleğini ona uzatıp kahkahalarla güldüm. Bunun üzerine Nikolaus, ağlayarak bana arkasını döndü, o elmayı küçük kız kardeşine vermek istediğini söyledi. Bu söz beni mahvetti, çünkü Nikolaus'un kız kardeşi bir hastalık geçirmişti ve iyileşme evresindeydi, kızın şaşkınlığını ve sevincini, kendisini okşayarak teşekkür ettiğini görmek Nikolaus'un gurur duyacağı bir an olacaktı. Ama ben ona utandığımı söylemeye utandım, hiç aldırmıyormuş gibi yaparak yalnızca kaba ve adi bir şey söyledim; Nikolaus bana sözle karşılık vermedi, dönüp evin yolunu tutarken yüzünde çok incinmiş bir hava vardı, bu incinmiş hava daha sonraki yıllarda geceleyin defalarca gözlerimin önünde canlanmış, beni suçlamış ve yeniden utanmama neden olmuştu. Zihnimde yavaş yavaş bulanıklaşmış, sonra bütünüyle yok olup gitmişti, oysa şimdi aynı hava geri dönüp gelmişti ve artık bulanık da değildi.

Bir keresinde de okulda, biz on bir yaşındayken, mürekkep hokkasını devirmiş, dört defteri lekelemiştim, çok sert bir cezaya çarptırılma tehlikesi içindeydim, suçu Nikolaus'un üstüne atmıştım, kamçılanarak cezalandırılan o olmuştu.

Seçme ÖykülerOù les histoires vivent. Découvrez maintenant