Gizemli Yabancı: 11

166 5 2
                                    

11

Şeytan bir yıl kadar uzun bir süre bu ziyaretlere devam etti, ama sonunda daha seyrek gelmeye başladı, sonra da uzun süre hiç gelmedi. Bu da hep benim kendimi yalnız ve mutsuz hissetmeme neden oldu. Onun bu minnacık dünyamıza ilgisini yitirmekte olduğu ve ziyaretlerine her an bütünüyle son verebileceği duygusuna kapıldım. Bir gün, sonunda bana geldiğinde, sevincimden havalara uçtum, ama bu çok kısa sürdü. Bana söylediğine göre Şeytan veda etmeye gelmişti, hem de kesin olarak. Dediğine göre, evrenin başka köşelerinde, benim onun dönüşünü bekleyebileceğimden daha uzun sürecek araştırmaları ve girişimleri varmış.

"Şimdi gidiyorsun ve artık geri dönmeyeceksin, öyle mi?"

"Evet." dedi Şeytan. "Seninle uzun süre yoldaşlık ettik, bu da çok hoş oldu –ikimiz için de– ama şimdi gitmem gerekiyor, birbirimizi artık görmeyeceğiz."

"Bu yaşamda mı Şeytan, başka bir yaşamda mı? Başka bir yaşamda buluşacağız herhalde?"

O zaman Şeytan, çok sakin ve çok ciddi bir havaya bürünerek o garip yanıtı verdi: "Başka yaşam diye bir şey yok."

Onun ruhundan benimkine, yakalanması güç bir etkilenme esintisi oldu, bu esinti kendisiyle birlikte belli belirsiz, bulanık, ama bu inanılmaz sözlerin doğru olabileceği –hatta kesinlikle doğru olması gerektiği yolunda– kutlu ve umut dolu bir duygu getirdi.

"Bu konuda hiç kuşku duymadın mı Theodor?"

"Hayır. Nasıl duyabilirdim? Ama bu keşke doğru olabilse–"

"Doğru."

Göğsümün içinde bir şükran fırtınası yükseldi, ama sözlere dökülmeden önce bir kuşku bu fırtınayı engelledi ve ben şöyle dedim: "Ama – ama – biz gelecek yaşamı gördük – gerçekliği içinde gördük, bu nedenle de–"

"O bir hayaldi – gerçek varlığı yoktu."

İçimde doğmak için çabalayan o büyük umut nedeniyle neredeyse nefes alamıyordum. "Bir hayal mi? Bir – ha –"

"Yaşamın kendisi yalnızca bir hayaldir, bir düştür."

Bu bende elektriğe tutulmuşum gibi bir etki yarattı. Tanrı adına! Derin düşüncelere daldığım zamanlarda ben de tam bu düşünceye ulaşmıştım!

"Hiçbir şey var olmaz, her şey bir düştür. Tanrı – insan – dünya – güneş, ay, yıldızların ıssızlığı – bir düştür, hepsi bir düştür, onların varlığı yoktur. Boş uzamdan –ve senden– başka hiçbir şey var değildir!"

"Ben mi?"

"Sen de sen değilsin – bedenin yok, kanın yok, kemiklerin yok, sen bir düşünce'den başka bir şey değilsin. Benim kendimin de bir varlığı yok; bir düşten başka bir şey değilim ben – senin düşünüm, senin imgelemenin yaratığıyım. Biraz sonra bunu anlamış olacaksın, o zaman beni hayalinden kovacaksın; ben de eriyerek senin beni içinden çıkarıp yarattığın o hiçliğe karışacağım.

"Şimdiden yok olmaya başladım bile –gücüm azalıyor– ölüyorum. Kısa süre sonra sen kıyıları bulunmayan bir uzamda, sonsuza dek dostun ya da yoldaşın olmadan, o uzamın sınırsız ıssızlığı içinde dolaşmak üzere yalnız kalacaksın – çünkü bir düşünce olarak, var olan tek düşünce olarak kalacaksın, üstelik yaradılışın gereği söndürülemez, yok edilemez bir düşünce olarak. Ama ben, senin zavallı hizmetlin, seni kendi gözünde açığa çıkardım ve özgür kıldım seni. Başka düşler düşle ve daha iyilerini düşle!

"Garip! Bundan yıllar önce – yüzyıllar, çağlar, devirler önce bundan kuşkulanmamış olman, çünkü sen bütün o sonsuz zamanlar boyunca hiç yoldaşın olmadan var olageldin. Garip gerçekten, evreninin ve içindekilerin yalnızca düşler, hayaller, kurmacalar olduğundan hiç kuşkulanmamış olman! Garip çünkü bunlar öylesine apaçık, isteriklik içinde çılgınca şeyler ki – tıpkı bütün düşlerin olduğu gibi: Kötü çocuklar yaratabildiği kolaylıkla iyi çocuklar da yaratabilecek olan, gene de kötü çocukları yeğleyen bir Tanrı; bunların hepsini mutlu kılabilecek olan, gene de bir tekini bile mutlu bir çocuk yapamayan bir Tanrı; o acı dolu yaşamlarını çok değerli görmelerini sağlayan, gene de cimri davranıp bu yaşamları kısa kesen bir Tanrı; meleklerine hak etmedikleri ebedi mutluluk bağışlayan, oysa başka çocuklarından bunu kazanarak elde etmelerini bekleyen bir Tanrı; meleklerine acısız yaşamlar bağışlayan, oysa başka çocuklarını canlarını yakan sefilliklerle, zihinsel ve bedensel hastalıklarla lanetleyen bir Tanrı; adaletten söz eden ama cehennemi icat eden – merhametten söz eden ve cehennemi icat eden – Altın Kurallar'dan, yetmiş kere yediyle çarpılmış bağışlamadan söz eden ve cehennemi icat eden bir Tanrı; başkalarına ahlaktan söz eden ama kendisinde ahlak diye bir şey bulunmayan bir Tanrı; işlenen suçlar karşısında kaşlarını çatan, ama o suçların hepsini kendisi işleyen bir Tanrı, kendisinden istenmediği halde insanı yaratan, sonra da dürüst davranarak bunları ait oldukları yere, kendisine bağlamak yerine edimlerinin sorumluluğunu insana yüklemeye çalışan bir Tanrı; son olarak da bütünüyle tanrısal bir ahmaklıkla bu zavallı, sömürülmüş köleyi kendisine tapınmaya çağıran bir Tanrı!..

"Anlıyorsun artık, bütün bunların hepsi, düş dışında bir yerde olanaksızdır. Anlıyorsun ki bunlar safdil ve çocukça çılgınlıklardır, kendi garipliklerinin bilincinde olmayan bir imgelemin aptalca yaratılarıdır – tek sözcükle bunlar, bunlar bir düştür, sen de bu düşü yaratan kişisin. Düş olduğunu gösteren işaretlerin hepsi ortada, bunları daha önce fark etmiş olman gerekirdi.

"Doğru bunlar, sana şimdi açıkladıklarım; Tanrı diye bir şey yok, evren diye bir şey yok, insan ırkı diye bir şey yok, dünyevi yaşam diye bir şey yok, cennet cehennem diye bir şey yok. Bunların hepsi bir düş – garip ve aptalca bir düş. Senden başka hiçbir şey var değil. Sen de bir düşünce'den, serseri, işe yaramaz, yersiz yurtsuz bir düşünceden – başka bir şey değilsin; bomboş sonsuzlukların ortasında, yitik bir durumda dolaşıp duruyorsun!"

Şeytan kayıplara karıştı, beni afallamış bir durumda orada öylece bıraktı, çünkü onun söylediklerinin hepsinin doğru olduğunu biliyordum ve anlamıştım.

Seçme ÖykülerWhere stories live. Discover now