6|🕊

18.4K 1.2K 135
                                    

Elimdeki fırçayla duvarı beyaz renge boyarken yorulduğumu hissediyordum. Fırçayı yere bırakıp Çınar'a baktım. Geldiğimizden beri sadece görev dağılımı için konuştuğunu duymuştum. Sessiz kalmayı seviyor diye düşündüm ya da beni sevmiyordu.

Ona baktığımı fark edince duraksayıp tek kaşını kaldırdı. Gereksiz bir şekilde heyecanlanırken bunu önemsemedim ve bakışlarımı kaçırdım.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu elindeki fırçayı yere bırakırken.

"Yoruldum."

"Gel, biraz dinlenelim o zaman." dediğinde bana sırtını dönmüş ve yere serdiğimiz temiz gazetelerin üstüne oturmuştu. Ben de gidip yanına otururken daha ne kadar susacağımızı düşünüyordum.

Sırt çantasından birkaç tane ay çöreği ve iki kahve çıkardığında kahvelerden birini bana uzatıp çörekleri aramıza koydu. Utanmıştım. Buraya gelirken hiçbir şey getirmemiştim.

"Teşekkür ederim." dedim. "Sanırım bugün şanslı günümdeyim, en sevdiğim kahveden almışsın."

Gülümsedi. Gözlerim gülüşüne takılırken ne kadar güzel güldüğünü düşünmeden edemedim. "Demek ki ikimiz de aynı kahveyi seviyormuşuz." Çınar konuştuğunda düşüncelerimden sıyrılmıştım.

Tekrar sessizlik oluştuğunda ne diyeceğimi bilemeyip kahvemi yudumladım.

"Biliyor musun," diye mırıldandım. "Bazen uçmak istiyorum." Bakışlarını üzerimde hissederken ona bakmadım. "Kuş olup uçmak, gökyüzünde süzülmek... Çok güzel değil mi?"

Cevap vermedi. Kahvesini bırakıp ayağa kalktığında eline küçük fırçalardan bir tanesini almıştı. Omuzlarımı düşürüp onu izlemeye başladım.

Bu yaptığı hoş değildi. Konuşmak istemiyorsa bile bunu dile getirip istediği kadar susabilirdi. Alınmıştım. Ben de konuşmama kararı alıp onu izlemeye devam ettim.

Fırçayı siyah boyaya batırıp beyaza boyadığımız duvara doğru ilerledi.

"Hey." dedim. "Ne yapıyorsun? Burası bir huzurevi, duvarı siyaha boyayıp insanların içlerini karartmak istemeyiz değil mi?"

"Bekle biraz."

Yaklaşık beş dakika içinde çizmeyi bırakıp boyadığı alanın önünden çekildiğinde şaşırmıştım. Gülümseyerek ayağa kalktım ve yanına doğru ilerledim. Duvara küçük bir kuş figürü çizmişti.

"Birkaç tane daha çizsem güzel olur bence." dediğinde heyecanla başımı salladım.

"Kesinlikle."

Birkaç saat içinde işimiz bitti, geriye sadece duvarların kuruması kalmıştı. Odanın pencerelerini açarken aklıma gelen fikirle sırıttım. Belki de bunu yapacağım için Çınar bana çok kızacaktı ama canım sıkılmıştı.

Gazetenin üstüne koyduğumuz fırçalardan birini alıp hafifçe boyaya batırdım. Ses çıkarmamaya özen göstererek pencereden dışarıyı izleyen Çınar'a doğru ilerlemeye başladım. Yanına ulaştığımda alt dudağımı ısırıp elimdeki küçük fırçayı Çınar'ın tişörtüne sürdüm.

İrkilip arkasını dönerken birkaç adım gerilemiştim. Şaşırdığı belliydi, güldü. "Ne yani?" diye mırıldandığını duydum. Bana bakarken sırıtmaya başlamıştı. "Bunu yaparken karşılık vereceğimi düşünemedin mi?"

Panikle arkamı dönüp kaçacağım sırada beni kolumdan yakalamıştı. Gülmeye başlarken aynı zamanda beni bırakmasını söylüyordum. Fırçayı elimden alıp aynı şekilde benim üstümü boyadığında gayet keyifli görünüyordu.

"Ya!" dedim sahte bir üzüntüyle. "Bu benim en sevdiğim üstlerden biriydi."

Güldü. "Cidden, duvar boyamaya en sevdiğin kıyafetleri giyip gelecek kadar ne yaşadın?"

Haklıydı.

"Ben bir Delfin'e bakayım." diye mırıldandım. Çınar hafifçe başını sallayıp arkasını dönerken odadan çıkmıştım. Biraz ileride bulunan odaya girmeden önce Alperen'i gördüm. Sigara içip telefonuyla ilgileniyordu. Beni fark edince gülümsedi, ona karşılık verip Delfin'in yanına doğru ilerledim.

"Çok yoruldum." dedim elimle saçlarımı omzumun arkasına iterken.

"Ben de." dediğinde eş zamanlı olarak telefonum titremişti. Bildirimi açtım.

053*: napıyorsun

🫂

bazen uçmak isterim ❦Where stories live. Discover now