güvendiğim bütün çiçekler bahara küsüp soldu

1.8K 175 138
                                    

Bana kızınca neler söyledin, başka şeyler söyledi gözlerin
Beni kandırma geçiyor zaman, hala beni seviyorsan
Beni burdan kurtar gidelim, yolumu kaybettim güzelim
Sen olmayınca, sen olmayınca.
——

"Geleli üç gün oldu. Daha ne kadar odanızda kalacaksınız Prens'im?"

Sehun büyük bir hüzünle konuştu, bunu söylemeye yetkisi yoktu ama aralarındaki tüm rütbe farklılıklarından daha önemli bir şey varsa da, bu prensinin, sevdiği abisinin iyi olmasıydı. Yıllardan sonra şansını denemek isteyerek pencereden bakan Yixing'e yaklaştı. "Ge... Endişeleniyorum."

Yixing Sehun'un ona 'abi' diye hitap etmesiyle arkasını döndü. Günlerdir uyumamış olması yakışıklılığından gram götürmemişti, saçları düzenli ve gözleri karanlıktı. Birkaç adımla Sehun'a yaklaştı ve elini omzuna yasladı. "Pes etmiş değilim Sehun'ah. Gerçek aşkı bulduğunda asla pes etmemelisin, bunu unutma. Pes etmedim, düşünüyorum yalnızca. Onu bu kadar özlüyor olmak bana güç veriyor, karar verme gücü."

Sehun hayranlıkla abisine baktı, çok güçlü bir adamdı Zhang Yixing. Olan her şeyden sonra, geçen zamandan sonra bile hala güçlüydü. "Akşama yemeğe gelecekler, Ge, ne yapacaksın?"

Yixing derin bir nefes aldı. Kızın ismi Ja Xuan'dı. Oldukça güzel, eğitimli biri olmakla beraber kibardı da ancak bir insan ne kadar mükemmel olursa olsun onu zorla sevemezdiniz, aşk bundan daha haylazdı. Nerede imkansız var, onu seçerdi. Severdi can çekişmeleri, en çok da acıları. "Şimdilik idare etmek zorundayız, onunla evlenmeyeceğim. Göreceksin, onunla asla evlenmeyeceğim. Junmyeon olmadığı sürece bunların bir önemi yok."

——

Junmyeon şehir merkezindeki sarayda büyük bahçede oturuyor ve güneş batarken öylece ileride maviliğini tüm ihtişamıyla gösteren denizi izliyorken yalnızlığın ve sessizliğin düşüncelerini yönlendirmesine izin veriyordu. Derin iç çekişleri havaya karışıyorken ağlamamak için dudaklarını ısırmak zorunda kalıyordu. Çok pişmandı, hayır. Köpekler gibi pişmandı. Öyle düşündüğü falan yoktu ama anlık patlamayla söylemiş, sonrasında Yixing gidene kadar suratına dahi bakmamıştı.

O gözlerine biraz daha bakabilmek için tüm akşamlarını ve sabahlarını yakmaya hazırken, Yixing bir kere bile gözlerini çevirmemişti ona. Hak ediyordu, hak ediyordu etmesine ama kimse bunun bu kadar acıtacağından bahsetmemişti. İki elini suratına bastırdı ve yüzünü sıvazladı. Gömleğinin kolları kırışmış, saçları her zamankinden kat be kat daha dağınıktı ancak kimin umurundaydı ki?

Başka ellerin onun vücudunda dolanma ihtimali çıldırtıyordu Junmyeon'u. Başka biriyle evlenme ihtimali, başka biriyle sevişme ihtimali... Başka biri-

Hayır.

Günler sonra Kralların buluşmasında karşısına çıkacaktı ve bunları düşünmeye devam ederse vücudundaki tüm gücün çekilmesine sebep olmaktan korkuyordu.

"Akşam yemeği hazır Junmyeon." dedi Minseok yanına otururken. Herkes ona acıyor olmalıydı ancak hiçbir şey onun kadar acıtmıyordu.

"Ondan tamamen vazgeçmeli miyim hyung? Nasıl yapacağımı bilmiyorum, nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Güvendiğim bütün çiçekler bahara küsüp soldu."

Minseok uzanıp Junmyeon'u kendisine çekerek sarıldı ve kendisine bastırdı. Genç adamın kafası Minseok'un omzuna yaslıydı şimdi. "Vazgeçmeyeceksin Jun. Seviyorsan peşinden gideceksin. Çünkü öyle ya, bazı insanlar birbirleri için doğmuştur, sen ve Zhang gibi."

Lose ControlWo Geschichten leben. Entdecke jetzt