Özüm SAMARCIOĞLU

80 4 3
                                    

-Bölüm Şarkısı: Adele - Set Fire To The Rain 🎶

Kot ceketimi hızlıca çıkarıp fortmantoya astım. Koşar adımlarla merdiveni aşıp banyoya ulaştım sonunda. Sıcak bir duş kasılan bedenime iyi gelecekti. Ayrıca kirli düşüncelerimden de arınacaktım.
Nasıl hissettiğimi bilmiyorum içimi kemiren bir şeyler var.. İçimde en çok yine içimi acıtan bazı şeyler var.. Dile getirmem gerek mi bilmiyorum, konuşsam geçer mi bunu da bilmiyorum.. Sadece uzaklaşmak istiyorum bulunduğum yerden kilometrelerce uzaklaşmak.. Dişlerimi bir araya getirmekte zorlanıyorum zangır zangır titriyor derler ya hani hehh işte öyle. İçimde ki acı tarifsiz, kelimeler çoğu zaman kifayetsiz.. Harelerim dahi titriyor. Sanırım kaybedecek olmanın hissizliği var üzerimde.. Düşünüyorum da sadece acı mı güçlüdür ? Bedeni en son o terkeder ya hani ondan dedim.. İçin acır ya böyle gözlerin dolar, parmak uçlarından kulaklarına kadar ateş basar, dudaklarını dişlersin kanın metalik tadı ağzında leş bir tat bırakır.. Bunlar kaybedişin sancısı. Bunlar nefes alamamanın aslında alınacak bir nefeste olmadığının belirtisidir..

Daha on sekiz yaşında bile değilim. Ayaklarımın üzerinde dimdik durmak için çok küçük sayılmaz mıyım ? Söylesene baba...
Hani ben senin miniğindim, biricik kızındım. Peki ya sen anne ? Saçlarımı hemen hemen her sabah tarayan sen değil miydin ?
Şimdi neredesin ? Neden yoksun ?
Allahım ne olur güç ver. Ne olur üstesinden gele bileyim. Babamın kızı olduğumu kendime kanıtlamama izin ver.

Aynanın karşısındaki aciz kıza baktım. Acınılası bir haldeydim. Sıcak sudan dolayı tenimde kızarıklıklar vardı. Gözlerim ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. Resmen acı kokuyordum. Ciğerlerim sökülene dek acı kusabilirdim. Deli gibi özlüyordum. Deli gibi aileme ihtiyaç duyuyordum. İsyan etmek değildi bu. Bambaşka bir şeydi. Saf acıydı. Canımdan çok içim acıyordu. Nasıl geçerdi bilmiyorum. Önünde sonunda geçerdi ama değil mi ? Geçmesi gerekiyordu, geçmesi lazımdı. Geçecekti.
Ne yapacaktım ya da ne yapmam gerekiyordu bilmiyorum ama geçecekti.
Zaman lazımdı biraz. Üç gün, beş gün, üç ay, beş sene..
Az ya da çok. Sadece zaman ilacım olacaktı. Histerik bir şekilde kahkaha attım. Sanki başka çarem vardı.

Kendi içimde sürekli çelişkiye düşüyordum. Her mezarlığa gidişimde sonuç buydu. Ama mezarlıkta bulunduğum süreçte en huzurlu olduğum zamanlardı.
Hem gitmeyeli dört gün olmuştu. Onları özlemiştim. Eminim onlarda beni özlemişti çünkü yine yağmur yağmıştı. Ne zaman mezarlığa gitsem yağmur yağıyordu. Sanki annem, babam ve kardeşimin benimle konuşma, iletişime geçme şekliydi bu. Gözlerim tekrar dolmaya başladığında kendimi bir an önce banyodan dışarı attım. Artık ağlamamam gerekiyordu. Söz vermiştim.

Ağlamayacaktım.
Ağlamamalıydım.

Hasta olmamak için hemen üzerimi değiştirmeliydim. Ardından da gerilen sinirlerime iyi gelmesi için papatya çayı içmeliyim. Sonra güzel bir uyku çekerdim. Ohh mis.

Saçlarımı kuruladıktan sonra siyah taytımı ve kırmızı polarımı geçirdim üzerime. Ağır adımlarla merdivenlerden aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde karnımın da acıktığını hissettim. Atıştıracak bir kaç şey baktım. Sonuç dolapta bir şey yoktu. Canım sanırım pizza istiyordu. Evet evet pizza istiyordum. Telefonumu elime alıp numarayı tuşladım.

Canım sıkılmaya başlamıştı ne zaman gelecekti mantarı bol, zeytini bol, bol sucuklu, salamlı pizzam benim. Oyy. Kapının çalışı düşüncelerimi beyaz bir toz bulutuna dönüştürürken koşa koşa kapıya ulaştım. Kapıyı heyecanla açtığımda karşımda uzun boylu, yakışıklı birini beklemiyordum aslında. Ağzım o şeklini alırken kapıdaki çocuk gülümsemeye başladı. İnci gibi dişleri gözlerimi alırken aynı zamanda gülümsemesiyle afallamıştım.

Masimaoropen Where stories live. Discover now