Hava aydınlanmış, yağmurlu geçen bir gecenin sonunda güneş gökte parıldamaya başlamıştı.Uzaklardan gelen kuş sesleri, çekirge sesleri güne bilinmedik bir dinginlik katarken adam omuzunda uyuyan kadının acı kokusunu içine çekmekten rahatsızdı.Zılgırtın'ın üç gündür konakladığı mağaradan çıkmasıyla beraber Poyraz yorgun gözlerini ona çevirdi, birbirlerine kısa bir süre baktılar ve Zılgırtın'ın gözlerini kaçırmasıyla Poyraz aklında oluşan planları gözden geçirmeye başladı.
Dağda olduğu süre boyunca onun peşine düşecek bir dosta sahip olduğunun bilincindeydi. Yakalandığından beri iz bırakıyordu. Bir ihtimal gelen birileri olacaktı. Diğer bir ihtimal ise aceleci davranıp kısa zamanda bir şekilde teröristleri öldürmekti. Suriye sınırına kadar beklerse düşmanları çoğalacaktı. Ya da zaten çok olan düşmanları bir araya gelecekti.
Omuzunda kıpırdanan kadın yüzünden düşünceleri yerle bir oldu, bir de o vardı tabii.
"Günaydın." Dedi kadın hafif çatallı bir sesle. Poyraz'a bakarken gözlerinde düpedüz bir korku ve ufacıkta güven vardı.
Poyraz gözlerini kadına çevirdi, bütün gece uyumamış ve düşünmüştü. Bu yüzden gözleri pek iyi durumda değildi, başının ağırdığını hissediyordu fakat uykusuzluğa alışıktı. Çocukluktan kalan mecburi bir alışkanlıktı...
"Adın ne?" Diye sordu Poyraz en sonunda kadına. Düşünceleri bir yere varamıyordu ve o da kadın sayesinde bir nebze olsun rahatlıyordu. En azından artık iki kişiydiler ve konuşacak insan vardı.
Kadın gözlerini önündeki toprağa çevirdi. Poyraz'ın omuzundan kalkalı birkaç saniye olmuştu. Çatlak dudaklarını dişledi ve gözlerini Poyraz'ın yüzüne çevirdi. İçindeki korku yerini güvene bırakmaya niyetli değildi.
Kısık bir sesle, "Melek." dedi.
Poyraz kafasını salladı ve kadına uzun süre bakmadı, gözlerini Zılgırtın'a çevirdi. Ona öldürecekmiş gibi bakarken konuştu.
"Ne istiyor senden?"
Melek yeşil gözlerinin dolmasına engel olamazken bağlı elleriyle göğüslerini kapattı, bu refleksif bir hareketti.
"Benliğimi."
Ardından durdu ve derin bir nefes aldı, "Beni kurtaracak mısın?" dedi.
Poyraz'ın kaşları çatılmıştı, aldığı kaçamak cevap hoşuna gitmemişti ama bunu umursamadı. Zaten bütün cevaplara kısa zamanda ulaşacaktı.
Kadın, Melek, tekrar konuştu.
"Beni kurtarmak istemeseydin bütün bu tehlikeye sırf benim canım için atılmazdın. Sen kimsin?"
Poyraz çatık kaşlarını kadına çevirdi, aslında oldukça basit bir denklemdi ama yine de kadının bunu çözmesini beklemiyordu. Zekice bir düşünce tarzıydı, dikkatliydi. Üstelik cehennemin içinde olmasına rağmen.
"Adım Poyraz."
Kadın kafasını aşağıya yukarıya salladı, "Onu zaten biliyorum. İsmini duydum ama kimsin? Burada ne işin var?"
Poyraz kadına göz ucuyla baktı, "Yolcu diyelim," dedi ve Zılgırtın'a bağırdı.
"Yola çıkmaktan korkuyor musun?!"
Zılgırtın yediği yemeğe ara verip ayağa kalktı, Poyraz'a doğru yürürken içinde kibir büyüyordu. Dağdakilerin üç yıldır ezeli düşmanı Poyraz artık elindeydi. Dün gece Gkp liderleriyle telsiz üzerinden yaptığı toplantı sonucunda onun için yabancıların çok para verdiğini öğrenmiş oldu, keyifliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO HAREKAT
ActionKızıltepe Karakolu... Ömrünü vatanına adamış, canı pahasına bayrağını dalgalandırmaya yemin etmiş komutan... Poyraz Ali Demirbaş. O pes etmez, pes ettirir! O katil değil, kahraman! O Türk Askeri! Ve onun kurak toprağına dökülen birkaç damla deniz u...