TOMRİS (Part/2)

9.5K 733 91
                                    

Güneşin göğü terk etmesine az kalmıştı. Hava kızarmış, hainliklere utanmıştı. Altında yürüyen, dağları taşları aşan henüz yirmi beşi görmemiş genç delikanlılara nazlıydı. Hayatında zevk tatmamış, sevgilinin sıcaklığında kaybolmamış, ömrünü dağın başında geçirmeye hazır genç, şerefli, onurlu, masum delikanlılar...

Poyraz hızlı atılan adımları kontrol ederken dağda kuş uçsa haberinin olması için dikkat ediyordu. Dikkati avının hareketlerini gizlice takip eden aslanın dikkatine eş değerdi; aslan gibi adam!

Yanında yürüyen Can telsizle her türlü irtibatı sağlamaya hazırdı, hepsi bugünün kokusunu alıyordu. Tehlike...

Güneş tepeden çekiliyor, nazlı asuman kızarmış delikanlıların asilliğine aşkından...

"Komutanım." Dedi kısık bir sesle.

Operasyonda her şeyi biraz daha içten, biraz daha hazırlıklıydı. Her zaman kavga edenler utanır, üzülürdü. Ölüm vardı, ölüm gerçekti, soğuktu.

Ölüm güzel fahişeydi. Sonsuz uyku vadediyordu. Bir anlık zevke eş değer kılıyordu insan sonsuz uykuyu. Dert yok, tasa yok...

Ölüm neydi?

Bir kurtuluş? Hesaba çekiliş? Dinleniş? Ölüm neydi? Bedenin ceset olmasından ibaret miydi?

Can bu düşünceleri taşımakta zorlanıyordu, konuştuğu kadının soruları vardı. Onu düşündürüyordu. Onu ölümden korkutmuyor ona ölümün de var olduğunu hatırlatıyordu. Oysa... Can ölümle bachata yapıyordu, diğerleri gibi. Korkmadan kalçalarını sallayan fahişenin tutkulu partneri olmuştu. Bu onu zorlayan duygulardan ibaret karmaşık ama bir o kadar da yaşamaya değerdi. Ölüm, belki de en güzel sondu.

Poyraz'ın etrafı incelerken, göz ucuyla kendisine bakmasından konuşması gerektiğini anlamıştı.

"Komutanım, bizi ölüme mi gönderiyorlar?"

Poyraz soru karşısında duraklasa da belli etmedi. Etrafta gözlerini gezdirmeye ufak bir ara verip Can'a baktı.

"Korkuyor musun?"

Sesi düzdü, ne düşünüyorsa onu soruyordu. Bu nadir gerçekleşirdi. O konuşmaktan rahatsız değildi, konuşurken düşünmek bazen fazla yorucuydu.

Can dürüst bir adamdı. Dürüstlüğünden ödün vermedi ve konuştu.

"Evet komutanım. Şu an hissettiğim korku."

Poyraz'ın kaşları çatılmamıştı, beklenenin aksine bunu anlayışla karşılıyordu.

"Ölümden mi korkuyorsun?"

Can gözlerini kapatıp açtı, komutanı yürümeye devam ediyordu. Gözlerini komutanından çekti ve sıkılarak, "Evet." Dedi.

O zaman dağın başında ne işin var demesini bekledi komutanının lakin durum öyle değildi. Dağın başında olmasının en büyük sebebi vatanını kendisinden bile çok sevmesiydi.

Poyraz bölgeye yaklaştıkları için daha ağır adımlar atarken konuştu ciddi bir sesle.

"Ben de korkuyorum."

Can rahatlamamıştı, karşısındaki adam efsaneydi. O mu ölümden korkacaktı? Saçmalık.

"Senden daha çok korkuyorum. Ölmekten değil, sonrasından. Sen de sonrasından korkuyorsun."

BORDO HAREKATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin