(bölüm 26) Meydan Okuma

30 13 0
                                    

      John'un konuşmasını yok sayarak oturmaya devam ettim, sanki o büyücü değilmiş gibi. Abartılmış bir gerçekti sadece bu.
Neler olacağını düşünmeye çalıştım. Mantıklı bir şeyler olmasını diledim, bir seferliğine mantıklı. Bir yerlerden biri çıkıp senin babanım demese, sürekli yeni bir güç çıkmasa... ya da, Ufo'lar, hayal gücü olarak kalmaya devam etseydi. Veya bu şeye biz yakalanmasaydık...
       Bu düşüncelerimi daha çok kurcalamadan gözlerimi açtım. Odada yalnızdım. Lucas, garip davranıyordu ve bunu saklamaya çalışır gibi yanımızdan ayrılmıştı. John ise sinirle kendini dışarı atmıştı. Neye sinirliydi? Onu öldürmediğimize mi? Eğer sebep buysa, istediği kadar sinirlenebilirdi. Bu güne kadar diğer iki dostuma anlatmadığım şeyleri düşündüm. Ne güzel sahip çıkıyordum dostluğuma, değil mi? Sinirden yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim. Gömleğimin alttaki bağını sinirle çözdüm. İçimdeki parçalama isteği büyüdükçe kontrolü kaybediyordum. Sıktığım yumruklarımı geri açtım, yoksa eklemlerimi bir daha kullanamayabilirdim. Gömleğimin ceplerini ters çevirdim.
"Telefon!"diye bağırdım. "Telefon...telefon!"diye tekrar bağırdım.
Buraya gelirken cidden telefon almamış mıydım? Derin nefesler alarak sakinleşmek için çabaladım. Ama biliyordum ki sinirimi sadece ağlayarak atabilirdim. Bir süre 'lanet' temalı şekilde bağırarak ağladım, sanırım daha iyiydim. Gözlerimdeki yaşı sildiğimde, yere oturduğumu farkettim, üstümü çırparak ayaklandım. Daha önce bu odaya yüzlerce kez girmeme rağmen sadece burayı gördüğümü farkettiğimde, arka tarafa gitmek için yürümeye başladım. Üstüm başım savaştan çıkmış gibiydi. Saçım ise dağılmıştı. Kendime en son ne zaman doğru dürüst baktığımı düşündüm. Üç yıl önce mi?
Yutkundum. Girdiğim yer, laboratuara benziyordu. Tam olarak olmasada.
       Soldaki duvar, dolaplarla kaplanmıştı. Karşımdaki duvarın önünda bir masa vardı. Gerçek bir evi anımsatıyordu baktığım yer. Geri kalan yerlerin boş olması beni şaşırtmıştı. Masanın yanına gittim. Birkaç tomar kağıt, pek düzenli olmayan bir şekilde masada duruyordu. Birkaç tanesine göz gezdirdim. Beni  pek ilgilendirmiyordu, hatta yazanları anlamamıştım dahi. Son aldığım kağıdı yerine koyarken, bir zarf gördüm. Onu alıp elimdeki kağıdı bıraktım. Üstünde 'DNA testi' olduğunu açıklayan yazılar vardı. Zarar vermeden açmaya çalıştım. İçinde katlanmış şekilde  duran kağıdı yavaşça açtım. Başta yazan isim, tüm dikkatimi kırıp geçmişti. Anna Ryder! Toparlanıp hızlı okumaya çalışacakken, kapının çarpma sesiyle irkildim. Kağıdı hızlıca zarfa koymaya çalıştım. Ayak sesi yaklaşırken yanlışlıkla zarfı yırttım. Kapattığımda yırtık  yerin görünmemesi için alt taraflara ittirdim. İçeri gelen Lucas'tı.
"Ah... Lucas,"dedim ve yalancı bir şekilde gülümsedim.
"O zarfı okudun mu?"dedi mimiksiz ifadesiyle.
"Ahh, gelmeseydin okuyacaktım."diye itiraf ettim, derin bir iç çekerken.
"Bir daha buraya girmemelisin."dedi. Söz vermemi bekliyor gibiydi.
"O zarfta ne yazıyordu? Anna, neden bir DNA testi yaptırdı?"dedim derinlere girmek ister gibi.
"Seni ilgilendirmez, Lisa. Buraya bir daha sak-"
Büyük bir gürültü oldu.
Sanki Ufo'ya bir şey çarpmıştı.
"Aa!"diye haykırdım. Korkudan ne yaptığımı bilmez halde yere düştüm, Ufo ciddi bir şekilde sallanıyordu.
"Sakin ol! Bekle beni burada!"diye bağırdı.
"Hayır, gitme!"diye haykırdım ama duymazlıktan gelerek, kapıdan tutunarak yürüdü. Bacaklarım yaprak gibi titrerken sabit durmaya çalıştım. Boşlukta sallanan Ufo, garip bir korku yayıyordu sanki. Yutkundum.
"Jhoon!!"diye haykırdım. Titreyen sesim, söylediklerimi anlaşılmaz kılıyordu.
Bacaklarımın bağı çözülmüş halde yerde sürünerek odadan çıktım.
Bir dakika kadar duraksadım. John ölseydi, kimden yardım isterdim? Mark'tan? Hayır.
Dörtlü grubumuzu yaşatacaktım, ikili, tekli değil, biz dört kişiydik. Ancak öyle karşı konulamaz olurduk.
        Bir anlığına zarfı alsam, diye düşündüm. Neden merak ediyordum? Sırrı öğrenmek için mi? Yoksa bizimle alakası olmadığını kanıtlamak için mi? Kadını gözümün önüne getirdim ve tanıdıklarımdan kime benzeyebileceğini düşündüm. Birtek Maria ile eşleşmişti. Maria'nın yüzünü andırıyordu bana. Ellerimde titreyince, biraz alt tarafa kaydım. Maria, umarım bu işin içinde değildir. Eğer öyleyse, Maria ile bir ilgisi varsa, işler daha çok karışacaktı. Ve, Maria çok üzülecekti.
         Kavradığım kapıyı sakince bıraktım ve aşağı kaydım. Ayağım duvara çarptığında durdum. Sağ taraf sarsıntıdan sonra aşağı çökmüştü. Masadan destek alarak dizlerimin üstüne oturdum. Kağıt tomarları sağa sola uçmuştu. O zarfı bulmak zor olacaktı. Bende daha çok dağıtarak kağıtları geriye attım. Yine, daha büyük bir sarsıntı Ufoyu vurduğunda, kendimden geçmiş halde geriye uçtum. Kapı şiddetle kapanmıştı ve ardından kafam, demir kapıyla buluştu. Acı bir çığlık attığımda, saçlarımın arasında dolaşan ılık kanı hissedebiliyordum.
         Gözlerimi açık tutmayı denedim. Belki çok geçti, belki değil. Eğer kapatırsam, ölümü kabullenmiş olacaktım ki, bu sarsıntılara dayanmak mümkün olmayacaktı. Pes etmeyip, masaya tekrar gittim. Zarfı bulursam, gerçeği öğrenebilirdim. Bu sefer büyük bir kırılma sesi yükseldi ve Ufo tekrar sallandı. Masanın altına
Sürüklendiğimde ellerimi başıma siper ettim. Sarsıntı durana kadar en az iki parmağım kırılmış gibi acımaya başlamıştı. Sonunda durmuştu. Zarfı boş vererek kapıya koştum. Ağlamama ramak kalmıştı. Yatağın yanındaki dolaptan saçılan eşyalardan cam olanlar paramparçaydı. Bu odaya baktığımda, küçük bir inilti kopardım. Yatağın üstüne sıçrayarak oradan da kapıya koştum. Survivor yaşıyorum, diye geçirdim içimden. Burası en zorlu parkuru bine katlardı. Kapıyı sertçe açtım ve dışarı çıktığımda duvarın dibine çömeldim. Sızlayan parmaklarım ve acısı olmasa da kanamasıyla acı veren başım ilerlememi engelliyordu. Başım dönüyordu sürekli. Ayak sesleri duymaya başladığımda hayal görüyorum sandım fakat, Maria ve Henry son hızla bana doğru koşuyorlardı. Gözlerim bir anda açılmış, tüm ağrılarım uçup gitmişti. Maria hızla yanıma çömeldi.
"Lisa iyi misin? Lisa!"diye bağırdı.
"İyiyim Maria. Siz nereden çıktınız?"dedim arada kısılan sesimle.
Henry kolumdan tutup kaldırmaya çalıştı. Hemen kalktım.
"Bu sarsıntılar neydi?"
"Boşver Lisa, önemli değil. Başın kanıyor!"
"Neydi?"dedim ısrarla.
Yürümeye başlamıştık.
"Savaş. Büyücüler, meydan okudu. Ve Nick!"diye bağırdı sinirlenen Henry. "O kabul etti, ve direkt daldı. Manyak herif!"diye devam etti. Sesi öfke doluydu.
Bir süre söylediklerini düşündüm. Anna meydan mı okumuştu? Nick yüzünden zarfı alamamıştım.
"John? Mark ve Sue?"dedim hızla.
Sue'nin kim olduğunu biliyorlar mıydı?
"Sunmi mi? Sunmi Suzuki?"dedi Maria.
Soyadını bilmiyordum fakat kafamı salladım.
"A..arenadalar."dedi Maria kekeleyerek.
"Olamaz!"diye bağırdım. Her şeyi unutmuştum. Koşmaya başladım. Onlar engel olmadılar ve koştular. Girdiğimiz  koridorun bir odaya çıktığını gördüğümde deliye döndüm. "Çıkış nerede!"diye bağırdım. Maria kolumdan tutarak çekti. Birkaç dakikanın ardından bir Mini Ufonun içindeydik.
"Sakin olacaksın,"diye uyardı Henry.
"Sunmi bizden mi?"diye sordum emin olamayarak.
"Kimin umrunda, ama sanırım evet."
Az da olsa rahatlamıştım.
"Arena, çok büyük, büyücüler çok kalabalık ama hepsi güçlü değil. Çoğu yeni."dedi Henry.
Maria, başını geriye atmış bir şeyler düşünüyordu.
"Neden John'u tek bıraktınız?"diye yakındım.
"Ölebilirdin."diye fısıldadı Maria.
Dördümüzü kesinlikle yaşatacaktık.
"Üzgünüm, size söylemediğim için."diyerek başımı eğdim. Dağınık saçlarım öne düşünce  rahatladım. Yüzüm şuan görünmese iyi olurdu.
"Sorun yok Lisa. Her zaman yanındayız."dedi Maria.
"John, benim yüzümden bü-"dedim ve sustum. Neredeyse ağlayacaktım.
"Büyücü oldu..."diye tamamladı cümlemi Henry. "Senin suçun yok. Her şeyi biliyoruz, tek sorun bu kahrolası savaş!" Yine bağırdı Henry. Her zaman ki gibi öfkesini kontrol edemiyordu. Öfkeli, sürekli bağıran Henry Walden geri dönmüştü, ve tüm duyguları aynı anda yaşayan Maria Davies da öyle. Böyle düşününce, göz yaşlarımı tutamadım. Saçlarımı kulağımın arkasına atıp gülümsedim.
"Sizi seviyorum..."diye fısıldadım ağlamaklı tonumla.
Siz'e dahil ettiğim yalnızca üç kişi vardı.
Maria yanıma kayıp elini omzuma attı. Henry arkasını dönüp gülümsedi.
Sonunda, diye fısıldadım kendime. Sonunda işe yaradın...

(Carmen, Lucas olarak değiştirilmiştir. )
İlk bölümleri düzenleyeceğim arkadaşlar bu yüzden bölümler daha seyrek gelecek.♡♡♡
Medya; Halsey, Sorry

4 ELEMENT Onde histórias criam vida. Descubra agora