twelve

1.5K 220 201
                                    

Chenle gözlerini açtığında onu kapkaranlık bir ortam karşıladı.

Önce odasında yatağında yattığını düşündü. Jisung da yanında olmalıydı. Bu gece de beraber uyumuş olmalılardı.

Sonra vücudunun yatar pozisyonda değil de oturur pozisyonda olduğunu fark etti ve rahatsızlıkla homurdandı. Her tarafı tutulmuştu. Belki de koltukta uyuyakalmıştı.

Daha sonra yavaşça kıpırdanmaya çalıştı. Gözlerini ovmak için elini kaldırmaya çalıştığı anda bileklerinde keskin bir acı hissetti.

O an kendine geldi.

En son Jisung eve gelmemişti ve Chenle da onun için endişelenip Jaemin ve Jeno'nun odasına gitmişti. Jaemin de Chenle'nun endişeleri için "Az sonra gelir." demiş ve eklemişti: "Çok istiyorsan git kendin ara."

Chenle da dışarı çıkmıştı tabii ki.

Şimdi de buradaydı işte. Eli arkadan bağlanmıştı. Ağzında bant vardı ve karanlık bir yerdeydi. İleride küçük bir oda gibi bir şey vardı. Oradan küçük da olsa bir ışık hüzmesi süzülüyordu.

Bu ona on bir sene öncesini hatırlatmıştı. Karanlık ortam, bant, oda, ışık ve bağlanmış eller.

Tek bir fark vardı. O da on bir çocukla beraber tıkılı kalmamasıydı burada.

Karşısındaki odadan televizyonun sesi geliyordu ve Chenle yavaş yavaş neden burada olduğunu anlamaya başlamıştı.

O herif.

Kwon Ji Yong.

Bu sefer gözlerini fal taşı gibi açtı ve çığlık atmaya çalıştı.

Ağzından boğuk sesler çıkınca Ji Yong birden kapının ardından belirdi ve Chenle'ya yaklaştı.

Kapıyı biraz daha araladığı için daha net görülüyordu içerisi şimdi.

Depo gibi bir yerdeydi. Her yerde koli kutular ve metal aletler vardı. Etraf çok genişti ve Chenle bu kocaman, geniş yerde Kwon Ji Yong'tan kaçmak için olduğu yerde küçülmeye çalışıyordu.

"Ah, benim tatlı bebeğim uyanmış mı?"

Kendisine bir şey yapacağını düşündüğü için gözlerini kapadı ve kendini sıktı. O sırada Kwon Ji Yong ona adım adım yaklaşıyordu.

Çenesinde bir baskı hissedince ayaklarını refleksle öne savurdu, Ji Yong'a tekme attı.

"Seni aptal! Ne cüretle bana vurursun!"

Kwon Ji Yong'un hırsla bağırışıyla Chenle refleksine lanet etti. Zaten korkudan tir tir titriyordu, bir de üstüne ağlamaya başlamıştı. Çok, çok korkuyordu. Hani korkudan delirmek deyimi vardı ya, onu yaşıyordu resmen. Her an kriz geçirebilirdi.

Chenle birden yüzünde bir acı hissetti. Sonra bir tane daha ve bir tane daha. Yüzünden bir sıvı akıyordu ve bu onu korkunç hissettiriyordu. Artık yüzü tanınmayacak hale geldiğinde Ji Yong karnına son bir tekme savurdu ve konuşmaya başladı.

"Tatlım, beni sinirlendirmemelisin. Bu anı ne zamandır istediğimden haberin var mı senin?" Chenle'nun göz yaşları kesilmiyordu.

"Ağlama. Ağlaman sinirlerimi bozuyor."

Bir tekme daha.

"Senin ve şu aptal çocuklar yüzünden hapse girdiğime inanamıyorum."

Sırtına bir yumruk.

"Normalde birlikte olduğum çocuklar ses çıkarmadan yaşamlarına devam ederler ama siz öyle yapmadınız. Ailenin ve ailenin aptallıkları yüzünden bu haldesin Chenle-ya~"

Bel boşluğuna dirsek geçirdi.

"Normalde burada yalnız olmayacaktın ama on bir sene önceki o güzel üç günümden sonra üçünüz o gün ölmüş. Dört kişi intihar etmiş ve diğer beş kişi de ülke değiştirmiş. Onlar Kanada'ya veya Fransa'ya falan giderlerken sen Kore'ye gitmişsin. Neden? Beni seviyorsun, değil mi?"

Ayağını Chenle'nun kafasının üzerine koydu ve biraz bastırdı. Chenle artık çığlık çığlığa ağlıyordu.

"O zaman parti başlasın!"

Ve Chenle kriz geçirmeye başlarken onu saçlarından tutup televizyon bulunan odaya doğru sürüklemeye başladı.

+++

Final yakın dostlar

❝buy something before you come❞ ↬chenle&jisungWhere stories live. Discover now