Taha

911 7 0
                                    

Bir ev... Çok sessiz, içinde sadece o olmasına rağmen... Yatağında yatıp bu işlerin içinden nasıl çıkacağını düşünüyor... İçi içini yiyordu, dışarı çıkıp delicesine bağırmak istiyor... ''Huzurlu bir hayat istiyorum ulan!'' diye homurdandı ve sabah oldu! Bir sigara sonra uykuya dalacaktı. Ama ne ses ne de araba vardı caddede. Bir o kaldı yine, kendi seçtiği şarkılarıyla.

Evdeydi yine. Bilgisayarın karşısına geçti. Akşam güneşine ters istikamette olmasına rağmen, karşı evin camından odasına, oradan da bilgisayarın ekranına yansıyan güneş sanki ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. ''Çık dışarı gez biraz. Vücudunun ışınlardaki yararlı etkilere ihtiyacı var!'' diye sinyal veriyordu. Ama dinleyen yoktu tabii. Oysa son iki veya üç seneye nazaran uzun ve dondurucu geçen kış boyunca ''Şu yaz gelse artık. Güneşe hasret kaldım,'' diye sayıklayan ondan başkası değildi.

Ne kadar gereksiz spor haberi varsa okumaya başladı. Beş gün önceki o iğrenç derbiden sonra ''Belki bir mucize olur da o pis olayların hepsini unutturacak bir haber okurum,'' diye umutsuzca haber portallarını geziyordu. Bir de Kudret Helvası... Sonra Desperate Housewives dizisi geldi aklına... Her bölümün sonunda yüzlerine çöken o çaresiz hava, sanki bu anı beklermiş gibi ona doğru esiyordu.

''Manna: Masonların Gizli İksiri'' diye bir haber görünce yine yüzü düştü. Her yerde karşısına çıkıyordu bu da. İyice sinir olmaya başlamıştı ama yine de haberi okumadan geçemedi... Başlığın altında da Bakara Suresi'nin Elli Yedinci Ayeti yazılıydı:

''Yâ Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız,' demiştiniz de gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı. Ölümünüzden sonra şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik. Bulutla sizi gölgelendirdik, Kudret Helvası ve bıldırcın indirdik. 'Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin,' dedik. Onlar bize değil fakat kendilerine yazık ediyorlardı.''

Fareyi hızlıca hareket ettirdi sanki ayetten kaçar gibi. Ve sonra bir paragraf yakaladı:

''Yedi kat sema ve bunların içerisinde on sekiz ayrı geçiş seviyesi bulunur. Şimdiye değin dünyada yaşamış veli kişilerin en üstünü dahi en fazla altıncı kata kadar ulaşabilmiştir. Her katta ve seviyede biz insanlara bildirilen yahut bildirilmeyen binlerce varlık vardır. Manna'yı kullanan kişi transa girdiğinde bu seviyelerdeki varlıklarla da temasa geçebilir.''

Ardından gelen sıkıcı paragrafları atlayarak okumaya devam etti. Bir kelime gözüne takıldı. DMT... Bu kelime için yapılan açıklama o kadar ilginçti ki Taha tekrar tekrar okudu:

''Bu uyuşturucu, insanların farklı boyutları algılamasını mümkün kılmaktadır. DMT kullanmış ya da bu maddeye maruz kalmış kişiler, bir tür birlik hissiyatı deneyimlediklerini savunuyorlar. Normalde tüm psikedelik maddeler, her bireye özel bir takım sanrılara sebep olurlar. Ancak bilim insanları bu şizofrenik sanı olarak yorumladıkları durumu henüz açıklayabilmiş değiller.''

Dikkati dağıldı. Önünde bir ajanda, yanında da bir de çay bardağı vardı. Bu noktada yine bir sigara yaktı. Sol tarafında kapının arkasında asılı duran gömlek ve pantolonları... Bu arada masada oturmaya devam ediyordu. Sağ tarafında üç ay sonra taşınacağı için kolide duran kitapları... Bilgisayarın yanında Old Holborn'u, çarşafı ve filtreleri... Farenin yanında çay bardağına ek olarak boş bir kahve bardağı... Pencereden içeri girmeye çalışan güneş, bir o kadar da sabırsız... İki bardak, boş tabaklar... Ağzında sigara... Her üfleyişinde soğuk havayla karışan sigara dumanı... Ha, bir de fonda çalan müzik... Plakta Zeki Müren ve bir o kadar da tatlı... Geri dönmüştü yine ses.

Kafasının içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir ağrı başladı. Eliyle başını ovalamaya çalışırken sanki bilgisayar hareket ediyor gibi geliyordu, artık baş edemiyordu kendisiyle ve tüm bu seslerin arasında kendi sesini duyabilmeye şaşırıyordu. Evet, insan aynı zamanda düşündükçe şaşırabilen bir canlı...

Kafasında deli düşünceler dolaşmaya başladı. ''Milyarlarca yıllık bir dünya ve yıldızlar, neden ve niçin yaratılmış olabilir?'' diye sorguladı. Çok düşününce insanın kafayı yiyebileceği geldi aklına ve bir ara verip yine çayından bir yudum çekti. Ardından marketten aldığı üç çeşit kurabiyeyi mutfaktan çekip aldı. Elinde de çay bardağı... Kurabiyeleri dizdi masaya. Önündekilerden biri un kurabiyesi... Diğer ikisinin ne olduğunu çıkaramıyordu. Bilgisayarda bir reklam açıldı, en sevdiği dizinin reklamıydı... Ve bir süre sonra o ses de yitip gitti. Hiç olmadık bir şey oldu. Vücudu kontrolden çıktı, etrafında bir şekil çıktı ve ardından ona eklenen başka bir şekil... Bilinci yitip gitti ve gözlerini tekrardan açtığında karşısında yükselen bir imparatorluğa şahit oldu. Babil'in Asma Bahçeleri...

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin