GURONİ - 44

17.5K 895 179
                                    

 İmran dünkü davetten sonra Cevdet Bey in evine gelmiş ve orada kalmıştı. Gece yine uyuyamış ve boş boş odasında gezinmeye başlamıştı. O kadar sıkılıyordu ki, hayatında anlamsız giden bir çok şeyi düzene sokmak için çaba göstermesi gerekiyordu. Yaşıtları belki evlenmişken, o pekt tekin işlerle uğraşmıyordu.
  Çok haz etmediği fakat aynı oranda da güvendiği biriyle yakın zamanda yurt dışına çıkma ihtimalini düşündükçe bunu tuhaf karşılıyordu. Belki bu ihtimal hiç olmayabilirdi. Dört sene sonra babasını görüp, bazı şeyleri çözüme kavuşturmak ve gözleriyle bunu görmek isteyip istemediğine emin değildi. Her şeye rağmen merak içiresinde yaşamaktan nefret ediyordu.
Babasını başka bir kadınla, değer verdiği başka çocuklarla görme ihtimalini aklında canlandırdıkça derin bir buhran içerisine sürükleniyor ve buna engel olamıyordu.
 Gözlerinden istemsizce akan yaş nefesini kesiyor ve zorlukla nefes almasını sağlıyor ve bu da ufak iç çekişlere dönüşüyordu. Ağlamamak için verdiği savaşı çoktan kaybetmişti fakat bunun farkında değildi.
 Abajürden yayılan loş ışık, odanın bir kısmını aydınlatıyorken diğer kısmı karanlıktı. O karanlık kısımdan görünen cüsse hiç yabancı gelmiyordu. 

"Sen ağlıyor musun?" şaşkınlıkla sorduğu soru ona yaklaştıkça aydınlanan cüssesinin üzerindeki kareli ve gömlek tarzında olan pijamasıyla görülmüştü. Onu bu pijama ile görmemeyi beklemeyen İmran, ağladığının farkında olmadan istemeden gülümsemişti. 

"Ben ağlıyor muyum?" sorduğu sorunun karşısında uzun bir sohbete ihtiyacının olduğunu anlayan Kutay, İmran'ın yatağının kenarına oturmuştu. 

"Farkında dahi değilsin. Neler oluyor sana?" dediğinde İmran anlatıp, anlatmamak konusunda kararsız kalmıştı. Ağladığı konusunda yalan söylemediğini kontrol etmek adına elinin tersiyle gözlerini silmiş ve eline bulaşan göz yaşlarına tiksinircesine bakmıştı.

Kendi eline bakışlarının farkına varan Kutay, İmran'ın telkin edilmeye ihtiyacının olduğunu düşünüp, akıl verircesine konuşmuştu.

"Ağlamak, asla kötü bir şey değil. Rahat ol." dedikten sonra İmran onu zerre umursamamış ve fark etmeden kendini ağladığına inandırmadan konuşmaya devam etmişti.

"Senden başka anlatacak birimin olmaması cidden sinir bozucu."dediğinde küçük bir kız çocuğu gibi yataktan sallandırdığı ayaklarını ileri geri yaparak oyalanma başlamıştı. Kutay, onun iyi mi yoksa kötü bir şey mi dediğini anlamamış sadece anlam veremez bir şekilde bakmıştı.

"Gideceğiz dedik tamam ama bunu düşünmeden yapamam. Bu çok hassas bir konu ve oraya gittiğimde görecek olduğum şeyleri kaldıramamaktan korkuyorum. Ya dedikleri gibi cidden yeni bir hayatı varsa babamın? Annemden başka birini sevip, başka çocuklara sahip olduysa... Dört senedir beni bir hata gibi görüp çöpün içerisine, iğrenç bir hayatın içerisine bir miktar para ile bırakıp, başka çocuklar yapıp onlara babalık yapıyorken beni umursamadıysa.. Düşünmesi bile iğrenç. Anlatabiliyor muyum? İğrenç. "

Lafını bitirdikten sonra abajürün mayhoş ışığı gözlerini almış ve bir süre oraya odaklanmasını sağlamıştı.
 Kutay ise İmran'ın babasını şirin şekilde kıskanması ve sahiplenmesi o kadar hoşuma gitmişti ki, bir an için hayatındaki olacak kişinin çok şanslı olduğunu düşünmüştü. Sahiplenme duygusunu ve baba gibi sevilme duygusunu belki de hiç hak etmeyen babasını bu kadar seviyorken, ciddi anlamda ona değer veren birini kim bilir nasıl sevebilirdi?
 Çok yanlış bir insana, çok yanlış bir benzetme yapan Kutay bunu kafasından direkt olarak sildi çünkü onun herhangi bir ihtimalinin olduğunu bile düşünmüyordu. Bu izlenimi yaratan İmran, bu konu hakkında oldukça başarılıydı.
Dikkatle ne söyleyeceğini seçen Kutay ona destek olan cümleler kuruyordu.

GURONİWhere stories live. Discover now