↑7↓

641 79 34
                                    

Jin'in ne yapması gerekirdi? Maalesef ki bu konu hakkında bir fikir sahibi değildi. Sabahtan beri kafasını kaşıyordu. Yıkamaya bile vakit bulamaz olmuştu, yakında bitlenmesi an meselesiydi. Derin bir iç çekti ve kafasını mutfak penceresine doğru çevirdi. TaeHyung daha iyi miydi? Kendisi hakkında ne düşünüyordu? Acaba ona her şeyin bir yanlış anlaşılma olduğunu söylemeli miydi?

Bu soruları şimdilik cevapsız bir şekilde mutfakta bıraktı ve odasına doğru yol aldı. Saat daha akşam yediydi ama daha şimdiden üzerinden tır geçmiş kadar kötüydü hali.

Bedenini yatağa atar atmaz göz kapakları onu sonsuz bir karanlığa iteledi. Sonrasında o sonsuz karanlık, beyaz renge bürünüverdi. Yine oradaydı. Bu sefer ne vardı?

Siyah giyimli büyücü karşısında belirdiğinde; tek kelime bile etmedi. Ne zaman bu büyücü hayatına girdi, o zamandan beri tüm hayatı altüst olmuştu. Başta büyücünün teklifini kabul etmesiydi belki, o zaman bunların hiçbiri olmazdı. Sevdiği kız Go Ara'ya kendi açılabilirdi. Reddedilseydi eğer pes etmezdi. Hayatın şimdi uğraştığı şeyler kadar onu yormayacağından adı gibi emindi.

"Bu sefer ne var?"

Diye sordu bıkkınlıkla. Yüzünü göremediği büyücü, nedense şuanda her zamankinden daha gizemliydi.

"Artık sana kendimi göstereceğim."

Ani gelen bu cümleyle birlikte; boğazında hiçbir şey olmamasına rağmen sanki boğuluyormuş gibi öksürmeye başladı SeokJin.

"Amacıma ulaştım artık. Zaten hayatını karmakarışık yapmışken, benim kim olduğumu öğrenmek senin hayatını daha da çıkmaz yollara götürecek. Zaten başından beri amacım buydu. Artık durmanın vakti, ha?"

SeokJin tek kelime etmeden onu dinlemeye ve her bir hareketini incelemeye devam etti. Büyücünün o gizemli ve korkunç olan ses tonu, bir yıldır duymadığı o tanıdık ses tonuna büründüğünde; nefesi kesilir gibiydi.

O, NamJoon'du.

Başından beri kendini büyücü olarak tanıtan kişi, bir yıl önce ölen arkadaşı NamJoon'dan başkası değildi.

"Selam Jin, nasılsın?"

Gözlerini kısarak gülümsedi NamJoon arkadaşına. Fakat mutlu gibi bir hali yoktu. Kendini sıkıyordu sanki, sanki elinde olsa şuan da yapışacaktı arkadaşının boğazına.

"NamJoon.. nasıl?"

SeokJin ağlamak istedi ama nedenini bilmediği bir şekilde dökülmüyordu gözyaşları. Sanki her şey daha çok acı çekmesi içindi. Sanki hayat onunla bir tür oyun oynuyordu.

"Aşk, arkadaşlığın önüne geçer. Ne kadar doğru bir cümle değil mi? Ne de olsa bu yüzden ayrı düşmedik mi biz? Adını bile bilmeyen bir kız için, arkadaşının son aramasına cevap vermeyen sen, onu öleceği o kafede yalnız bırakan sen, sırf bu cümlenin doğruluğu yüzünden yapmadın mı bunu? Lanet olsun sana Jin.."

SeokJin'in aksine hüngür hüngür ağlayan; siyah giysiler içersindeki NamJoon, kendisine yaklaşmak için adımlayan Jin'e doğru uzattı elini ve çattı kaşlarını.

"Yaklaşma bana, ağlama da. Her şey olup bitmişken pişman olma. Benim karşımda bu acınası tavırlara bürünme. Çünkü ben seni hep, beni yüzüstü bırakan arkadaşım olarak hatırlamak istiyorum."

Her bir cümlesi SeokJin'in boğazında bir takım düğümlere yol açarken, diz çökmek mecburiyetinde kaldı SeokJin. Ağır gelmişti şuan da olan her şey. Her şey.. taşınması imkansız olan bir yüktü onun için.

"Sence NamJoon.. ben tam buradan, senin öleceğini bile bile mi bıraktım orada? Nerden bilebilirdim? Söyle bana nerden bilebilirdim?! Seninle kavga dahi etsem, o akşam benim evime gelip, yine barışacağımızı; hatta senin yine rap yapmak uğruna, bana bir gram uykuyu çok göreceğini düşünmüştüm. Nerden bilebilirdim?"

Sonunda göz yaşları dökülüp, hıçkırıkları yüzünden zor konuşuyorken devam etti SeokJin:

"Asıl beni yüzüstü bırakan sensin. Beni bu hayatta yalnız başıma bırakan sensin NamJoon!"

Yere diz çökmüş hüngür hüngür ağlayan arkadaşına dayanamadı NamJoon. Her ne kadar ona nefret kussa da, yaşadığı zamanlarda ki anıları engel oldu bu öfkesine. Arkadaşını kolları arasına aldı ve onun hıçkırık seranomisine o da katıldı. İkisi de çok uzun bir süre boyunca sadece ağladı..

Artık gözlerinde gözyaşı denen şey kalmamış olsa gerek, sustu ikiside. Uzun süren sessizliği ise NamJoon bozdu.

"SeokJin, senden.. son bir şey isteyebilir miyim?"

Kızaran gözleri ile NamJoon'a bakındı SeokJin. Başını onaylarcasına salladı ve dikkatle dinlemeye başladı oturduğu yerden.

"TaeHyung'a, onu çok özlediğimi söyle ve ona iyi bak olur mu?"

TaeHyung'un adını duymasıyla, şaşkınlığını gizleyemedi SeokJin. Fakat arkadaşının, onun sonu gelmeyen o sorularına cevap verebilecek kadar zamanı yoktu.

"Artık gitmeliyim."

Dedi NamJoon.

"Ait olduğum yerde olmam gerekir değil mi?"

Yerden kalktı ve gamzelerini gösterir şekilde son kez gülümsedi SeokJin'e.

"Sende bir gün yanıma geldiğinde, konuşacağımız güzel şeyler olsun olur mu?"

Ve sonra gözden kayboldu NamJoon,

Ve gözlerini odasında geri açtı SeokJin..

Büyücünün Laneti ♤taejinWhere stories live. Discover now