Bölüm 32: En Değerlim

7.6K 326 23
                                    

Eveeeet, tatilde olmamdan dolayı ne yazıkki bayadır veremedim yeni bölüm. Gerçi istediğim vote de geç zamanda geldi... Yine en az 55 Vote istiyorum. O tuşa basmaya üşenmeyen herkese çok teşekkür ederim. Seviliyorsunuz :*

***Eylül***

Bütün gün tam anlamıyla 'ruh gibi' yaşamıştım. Düşünceler ne kadar yüzsüz şeylerdi! Kovuyordum, def ediyordum, ama gitmiyorlardı. Daha da çok musallat oluyorlardı hatta.

Kapıyı çaldım ve kapıyı gülümseyerek açan Elif’i sadece başımla selamlamak geldi içimden. Daha fazlası olmuyordu. İki dudağım birbirine yapışmıştı sanki, açılmıyordu.

Merdivenlerden çıkarken beni durdurmayı başaran, çekingen sesi olmuştu. "Eylül hanım?"

Zorla ona döndüm.

"Babanız sizi çalışma odasında bekliyor."

"Tamam, sağ ol."

Çalışma odasında beklediğini duyduğum an anlamıştım ciddi bir şeyler olduğunu. Çünkü ne zaman açsam o odanın kapısını, sinirle kapardım. Ve gözyaşlarıyla. Tembel adımlarla merdivenleri çıkarken bu defa bir farklılık olması için adeta yalvardım içimden. Kendimi her şeyi duymaya hazırlamış bir halde açtım kapıyı, nasıl kapayacağımı kestiremerek. "Merhaba baba."

"Hoş geldin." Sesi buz gibiydi. Öyle ki, içim üşümüştü. Ve o kadar üşümüştüm ki, sesimde zaten olmayan sıcaklık, daha da gerilere saklanmıştı. "Hoş buldum. Beni çağırmışsın?"

Sandalyesinde bile gergin bir şekilde oturuyordu. "Otursana." dedi önündeki deri koltuğu göstererek.

Koltuğa otururken etrafı sarmış dumanları izledim. Masasında yanan çalışma lambası dışında hiçbir ışık yoktu, onu görmeme yardımcı olacak. Yüzündeki gölgeler, geleceğin habercisi gibiydi. Yüzünü inceledim uzun uzun. Son birkaç ayda göz altı torbaları büyümüş, alnındaki kırışıklık derinleşmişti. Gözleri, her geçen gün biraz daha kanlanıyordu. Saçları her gün biraz daha dökülüyordu. Her an, her nefesiyle biraz daha yaşlanıyor, ölüme biraz daha yaklaşıyordu.

Sigara tabakasından bir tane sigara çıkattı ve şık çakmağıyla yaktı. İçerideki duman bunun ilk sigarası olmadığını avaz avaz bağırıyordu. Oysaki ilk kez onu sigara içerken görüyordum. Derin bir nefes çekti, sonra sigarayı kültablasına bırakıp ayağa kalktı. Dışarıya dumanını üflerken yavaş adımlarla, biraz da ayaklarını sürüyerek, ürkek bir çocuk gibi yanıma geldi. "Eylül’üm. Seni çok seviyorum, bunu çok iyi biliyorsun. Hiç mutsuz olmanı istemem."

Hiç düşünmeden cevapladım. "Ama, mutsuz olacağım bir şey isteyeceksin?"

O da aynı şekilde, hiç bekletmedi beni. "Rüzgar’dan ayrılmak zorundasın."

Yarama basmasının verdiği sinirle ayağa fırladım. "AL İŞTE! Mutsuz olmamı istemiyorsun ama, inatla mutsuz ol diyorsun bana! Neden baba? Neden Rüzgar’a olan bu düşmanlığın?"

O benim sinirle kalkmamın aksine, rahatlıkla ayağa kalktı. Hiç acelesi yok gibiydi. Masasının üzerinden eğilerek kültablasına bıraktığı sigarasını aldı, yine oldukça derin bir nefesle zehrini içine doldurdu ve geri bırakmadan pencereye doğru yürüdü. Başını geriye atıp dumanını üfledikten sonra "Hatırlıyor musun, bir sabah Rüzgar bize kahvaltıya gelmişti?" dedi. "Orada senin ne dediğini hatırlıyor musun peki? Daha doğrusu ne ima etmeye çalıştığını. Rüzgar’ın şirketi ele geçirmek istediğini açık açık ima etmiştin."

"Başka şeyler daha hatırlıyorum ben baba. Senin böyle şeyler düşünmediğin gibi."

"Artık, seninle hem fikirim." derken yüzünü bana döndü. "Hiç mi aklına gelmiyor, neden seni sevdiği?"

Nefes Bile AlmadanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin