6th rose

721 81 60
                                    




"Dünyaya atılan ilk adımlar ve gökyüzüne yükselen ilk bakışlardan itibaren biz, insanlar keşfediyoruz. İlk önce somutluk, maddiyat ; ardından maneviyat ve soyutluk arayışına çıktık. Bir topluluk ertesi gün hangi hayvanı avlayacağını düşünürken yüzyıllar sonra başka bir topluluk ertesi gün hangi konu hakkında yazı yazacağını düşündü. Sürekli geliştik, bilgi topladık, keşfettik. Hala keşfediyoruz ve hala edindiğimiz bilgileri gelecek için saklıyor ve pratikleşmeye çalışıyoruz... Aranızdan biri çıkıp insanların kendileri hakkında açıklayamadığı, en ufak bilgi sahibi bile olamadığı bir şey söyleyebilir mi? İnsanlar dünyaya ilk adım attıkları günden itibaren çevre hakkında, kendileri hakkında ne var ne yok keşfettiler. Günümüz teknolojisinde ve birikiminde bilinmeyen bir şey yok. İnsanla alakalı, bizimle alakalı her şey apaçık ve tüm çıplaklığıyla ortada; bize göre. Ancak bize katılmayan biriyle tanıştıracağım sizi bugün. Susan Sontag, birçoğunuzun yaşamının son dönemlerinde çektiği fotoğraflarla tanıdığı kadın. İnsanla bağı olan hiçbir şey gizemli değildir diyor, aşk dışında. Her insan canı yanınca ağlar, mutlu olunca güler, sıcakta terler, soğukta üşür; ama her insan aşık olduğunda farklıdır. Bazıları kanaya kanaya yaşar aşkını, kendini tükete tükete. Bazılarıysa aşkıyla yeniden doğar, adeta yeni bir insan olur. Aşk bazılarını eğitir, bazılarını güçlendirir; bazılarını ise çaresiz bırakır. İşte dünya üzerinde olduğu bunca süre boyunca insanoğlunun açıklayamadığı, hakkında sayfalar boyunca yazıp en ufak bir kalp atışında o sayfaları ateşe verdiği aşk, aslında bu kadar basit ve basit olduğu kadar da karmaşıktır."

Chaeyoung, Jisoo onu okula gitmeye zorladığı için mutluydu. Belki de dönemin başından beri en çok ilgisini çeken ve onu merakla araştırmaya iten konu üzerinde duran Bay Lee'nin söyledikleri onu cidden etkilemiş ve bu konu üzerinde düşünmeyi bırakamamıştı. Yağmurlu havada saçlarını elindeki kalın kitapla koruyup Jennie'nin evinden Jisoo'yu almaya gittiğinde, beraber Lalisa'nın evinde akşam yemeği yediklerinde ve uyumak üzere Jisoo'yu eve çıkardığında bile aklında bu konu vardı. Bu konu onu o kadar meşgul etmişti ki normal halinden biraz daha tedirgin davranan Jisoo'nun davranışlarını fark etmemiş, onunla derin bir sohbete girişmişti.

"Derslerin nasıl geçti Chaeyoung-ah," dedi Jisoo bileğini sıkan tokayı çıkarıp akvaryumun yanına koyarken. Akvaryumun içindeki Joohwang ağzını kocaman açarak yüzüyor ve Jisoo o tarafa doğru elini salladıkça yukarı doğru hareket ediyordu. "Sosyolojinin cidden baş şişirdiğini duymuştum, bölümünü severek seçtiğin için şanslısın." Kumandayı eline alıp televizyonun sesini kısan Chaeyoung'a gülümsedi.

"Aslında sadece iki dersim vardı, proje ödevimiz için Sooyoung unnie ile fazladan kütüphanede kalmak zorunda kaldık. Lalisa da bizimleydi ama tüm işi bana bırakarak erken ayrıldı, inanabiliyor musun?" Çenesinin düştüğünü fark edemeden devam etti. Bu hareketleri Jisoo'yu gülümsetiyordu ancak yerini henüz bulmamış taşların ağırlığı Jisoo'nun gülümsemelerini bastırmak için yeterliydi. "Ve.. Bugün işlenen dersler cidden ilgimi çekti. Hocamız Bay Lee, biraz sıkıcı bir adamdır, ama bugün öyle akıcı konuştu ki dikkatimi onun üzerinden çekemedim. Konumuz aşktı ve o, insanların en gizemli olayının aşk olduğunu söyleyen bir alıntı yaptı.." dedi Chaeyoung yuvarlanmış dudaklarıyla saçlarını düzeltirken. Nefes alıp devam etti. "Söylediğine göre insanlar ilk günden itibaren her şey hakkında bilgi toplamışlar, tüm özelliklerimiz aynıymış hatta karakter tiplerini bile birkaç sınıfa ayırabilmişler ama konu aşk olduğunda, herkes cahilmiş. Herkes aşkını farklı yaşarmış ve aşk hakkında kesin söylenebilecek hiçbir şey yokmuş."

Jisoo onu ilgiyle dinledi. Chaeyoung bazen öyle güzel konuşurdu ki kendini onu dinlemekten alıkoyamaz ve ilgisini çekmeyen bir konu olsa bile söyleyecek bir sürü şey üretirdi. Yine öyle zamanlardan birindelerdi ve aralarındaki sohbet cidden sürükleyiciydi. "Gizemini bugüne kadar koruyabilen tek şey aşk mı, bunu bilemiyorum ama aşkın çeşitliliğinin herkesi şaşırttığı doğru. Yirmi üç yaşındayım ve bugüne kadar o kadar farklı insanla tanıştım ki.. Hepsinin de sevgisi, bunu gösteriş biçimi farklıydı. Annem beni çok sevdiğinden okumam için beni bu şehre yolladı, kendimi geliştirmemi ve ışıldamamı istedi. Babam ise beni çok sevdiğinden sürekli yanında tutmak isterdi; ne kadar onun yanında kendimi geliştiremeyecek olsam da, iyi bir hayata sahip olamayacaksam da o beni sevdiği için ondan ayrılmamamı isterdi. Sevgi böyledir, bazı insanlar cidden kendileri için sever, hala insancıl bir noktalarının kaldığını kendilerine ispatlamak ve daha iyi olmak için. Bazılarıysa kendilerini sevdiklerine adar, kendini yıpratıp sevdiğine ekler; ekledikçe eksilir ama eksildikçe mutlu olur. Yok olduğunda da mutlu mudur bilemem ama her gün öldüğünü fark etmeden gömülmek nasıl bir his, hep merak etmişimdir."

İşte yine Jisoo konuşuyordu ve yine Chaeyoung ona vuruluyordu. Düşünce yapısı, ağzından çıkan her kelime ve dudaklarının her hareketi sanat değeri taşıyordu, en değerli eserlerle beraber sonsuza dek saklanmayı hak ediyorlardı ve Chaeyoung düşündü.

"Bence sevgi karşılıklı bir duygu değil. Sevgi bir duygu bile değil, bir içgüdü. Bir vergi. Tanrı -eğer varsa- birini bize gösteriyor ve baam, birdenbire elimiz ayağımıza dolaşıyor ve onun için yaşıyor oluyoruz," duraksadı ve Jisoo'nun gözlerine baktı. "Onun için ölmeye başladığımız ansa bunun adı aşk oluyor."

Kaşlarını çattı Jisoo. "Sana katılmıyorum, aşk dediğin iki kişiyi birbirine bağlamalı. İkisine de güç vermeli, devam etmeleri ve yaşamaları için onları itmeli. Eğer bir tarafın haberi olmadan diğerini öldürüyorsa aşk ölümcüldür ve sanmıyorum ki bu kadar ölümcül bir şey yüzyıllardır insanları cezbetsin."

Evet, diye düşündü Chaeyoung. Aşk ölümcül. Ancak ben ciğerlerimi senin kokunla, dünya üzerindeki en tatlı zehirle doldurduğum zaman seni bir peri olarak görüyorum, ölüm meleğim olsan bile o an muhteşem bir peri olarak beliriyorsun önümde. Evet, aşk ölümcül ve ben öldüğüm her saniyede kendimi kaybediyorum, seni bulduğumda sen de beni bulur musun, zamanda geri dönebilir miyiz diye düşünürken son nefeslerimi farkında olmadan veriyorum. Aşk ölümcülse Kim Jisoo, sen bunun farkındasın ve bir katil olduğunu biliyorsun. Ancak unutma ki eğer beş yaşamım olsaydı ve Tanrı -eğer varsa- beni beşinde de seninle karşılaştırsaydı, hiç düşünmeden yine sana kapılırdım.

Senin için yaşayan birini seçerken senin için ölen birini umursar mıydın bilmem ama, yine de bunu yapardım.





özür dilerim, özür dilerim, tüm kötü sözlerinizi hak ediyorum ve pek de iyi bir bölümle dönemedim ama,, sadece ilham gelmedi

bu satıra aşk hakkında sizin düşündüklerinizi bırakmaya ne dersiniz, tartışmak için harika bir konu bence

zaman ayırdığınız için teşekkür ederim, umarım bir sonraki bölümde de burada olursunuz

white roses ; chaesooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin