4.Bölüm : Artık Uyu.

438K 18.9K 25K
                                    

Selammm^^

Öncelikle yukarıdaki müziği açalım, ışıkları kapalı bir odaya geçelim ve öyle okuyalım...

İyi okumalar dilerim :')

---

Şövalye ve küçük kız günlerce süren bir yolculuğa çıkmışlar. Hava öyle soğuk öyle sisliymiş ki küçük kız hem yorulur hem üşür hem de korkarmış... Sık sık durmak zorunda kalmışlar. Sık sık köylülerin evlerinde konaklamışlar... Küçük kız önceleri hiç sormamış biz nereye gideriz neden yoldayız diye... Sonra bir gün yolda yürürlerken başını kaldırmış, "Şövalye..." demiş, "Biz nereye gidiyoruz?" Şövalye içi acıya acıya cevap vermiş, "Seni evine götürüyoruz..." Küçük kız hiçbir şeyin farkında değilmiş, "Ama orada kimse yok ki..." demiş, "Orası çok soğuk..." demiş. Şövalye elleriyle önlerindeki köyü göstermiş, gerçek olmayan bir mutlulukla cevap vermiş, "Artık o ev boş olmayacak. Çünkü babanı buldum..." Küçük kız şaşkınmış, duydukları karşısında ne diyeceğini bilememiş. O kadar sevinmiş, o kadar şaşırmış, o kadar heyecanlanmış ki nutku tutulmuş. "Bu gerçek mi!" demiş şaşkınlıkla. Şövalye başını sallamış. "Yaşasın!" demiş küçük kız, "Artık ikinizle birlikte yaşayabileceğim! Artık iki babam var!" Kız şövalyenin boynuna sarılmış... Mutluluktan şövalyenin etrafında dönmeye, dans etmeye başlamış. Fakat küçük kızın bilmediği bir şey varmış. Bu onun şövalyeyi son görüşü olabilirmiş... Kimsenin iki evi, iki ailesi olamazmış... Kimse iki farklı dünyaya ait olamazmış. Kimse aynı anda iki evde olamaz, aynı anda iki farklı yerdeki iki kişinin boynuna sarılamazmış. Bu mutluluk kızdan şövalyeyi, şövalyeden kızı alacakmış. Olsun, şövalye buna razıymış. Kendisine bir aile veren, bir hayat veren bu kızı evine götürmek onun tek isteğiymiş...


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


4.Bölüm : Artık Uyu.
*Artık o ışıklar yanıyordu, artık bu ev de ruhum da karanlıkta kalmayacaktı...


O kadar yorgundum ki Paris'ten İzmir'e giden tüm uçak boyunca uyudum... Ege ise sanki beni bir şeylerden ve birilerinden korumak ister gibi sürekli uyanık ve tetik halindeydi. Saatler sonra nihayet İzmir'e ulaştığımızda ikimiz de o kadar gergindik ki konuşamıyorduk. Sadece uçağın camından dışarıyı izliyor ve hayatın bu sefer bizi nereye sürüklediğini ve nereye sürükleyeceğini anlamaya çalışıyorduk. Buz gibi karlı bir Paris havasından daha sakin daha durgun yağmurlu bir İzmir havasına gelmiştik... Bir elimde çantasında uyuyan kedimiz Uçak, bir elimde Ege'nin eli öylece ağır ağır çıktık havalimanından. Havalimanının önünde durduk ve aynı anda derin bir nefes aldık.

"Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu Ege sabahın durgun gökyüzünü izlerken.

"Evimize gideceğiz..."

Benim evim onun eviydi. Benim sokaklarım onun sokakları, benim şehrim onun şehriydi. Onu evimize götürüyordum. Ve inanıyordum ki bir gün annemi ve babamı da tekrar o eve götürecektim...

Sıfır KilometreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin