quattro

6K 616 235
                                    

Taehyung ile kütüphanede buluştuğumuzda, en azından kısa bir sohbet ederiz diye düşünmüştüm ancak o elbette yine benim düşüncelerime ters düşmüş, hemen masaya oturarak dersimizi işlemeye başlamıştı. Dinliyormuş, dediklerini anlıyormuş gibi davranıyordum fakat aslında anlattığı hiçbir şey zerre umrumda değildi. Benim İtalyancaya ilgim bile yoktu ki.

"Of, çok sıkıldım."

Geçen dakikaların ardından daha fazla kendimi tutamadığımda, sözünü kesmiştim ve onun kitabın üzerinde gezinen bakışlarının bana dönmesine sebep olmuştum.

"Tamam o zaman, bugünlük bu kadar yeter. Peki bir şeyler anladın mı?"

Gözlerimi devirdim. "Sì."

Gülümsediğini yakalamıştım eşyalarını toplamaya başladığında. İtalyanca kitabını kolunun altına sıkıştırıp birkaç adım atmış, "Görüşürüz," demişti ardından.

"Nereye?" diyerek hızlıca kolunu tuttum gitmesine engel olmak adına. Önce tuttuğum koluna kısa bir bakış attı, sonra bakışları yeniden gözlerimi buldu.

"Eve?" diye sordu, sanki ona sorduğum soru dünya üzerinde duyduğu en saçma şeymiş gibi bana bakarken.

"Hayır gitme, en azından bir kahve içelim." dedim dudaklarıma küçük bir tebessüm yerleştirip umut dolu gözlerle ona bakarken. Derin bir iç çektiğinde isteksiz olduğu her halinden belliydi ama neyse ki, bu kez beni reddetmemiş ve onaylarcasına kafasını sallamıştı.

Kütüphaneden çıkıp koridorda yürümeye başladığımızda tüm bakışların üzerimizde gezindiğini hissedebiliyordum. Taehyung'da bunu fark etmiş olacak ki, memnuniyetsiz bir tavırla suratını buruşturdu.

"Sinir bozucu..." Bir fısıltıdan öteye gitmeyen kelimeleri onun ne denli rahatsız hissettiğini kanıtlar nitelikteydi. Duyulmayacak kadar kısık bir sesle söylemişti, muhtemelen duyacağımı da düşünmemişti ancak ben dikkatim tamamen onda olduğundan işitmiştim sözlerini.

"Ne oldu?"

"Bu bakışlar," dedi sıkıntıyla nefesini dışarıya verirken. "Rahatsız edici. Büyük ihtimalle şu an senin gibi birinin benimle ne işi olduğuna dair tartışıyorlardır."

Kaşlarım çatılırken, bana daha önce de söylemiş olduğu kelimeler bir kez daha aklıma kazınmıştı.

Senin gibi biri.


Kampüsün yakınlarındaki bir mekana geldiğimizde bile aklım, hala az önce söylediği şeylerde takılıydı ve sürekli kafamın içinde dönüp duruyordu. Bu konuyu uzatmak istemesem de içimdeki merak duygusunu zapt edemiyordum.

"Sürekli bana 'senin gibi biri' diyorsun. Ben senin gözünde nasıl biriyim ki?"

Bakışlarını incelediği menüden kaldırıp gözlerime diktiğinde bir süre sessizce bakıştık. Dudaklarını birkaç kez aralayıp kapatmış, ardından yutkunmama sebep olan sorusunu fısıldamıştı.

"Gerçekten benden ne istiyorsun Lisa?"

Dudaklarım sahte bir tebessümle süslenirken, rahatsızca kıpırdandım oturduğum yerde. "Ne isteyebilirim ki?"

Kafasını bilmiyorum dercesine sağa sola salladı. "Nedense benimle dalga geçtiğine dair bir hisse kapılıyorum."

Söyledikleriyle panik duygusu bütün vücudumu ele geçirirken, suratımdaki yapmacık gülümsemeyi korumaya çalıştım. "İnsanlara karşı bu kadar güvensiz olmamalısın. Seninle bir çıkarım olduğu için takılmıyorum. Sadece seni tanımak ve İtalyanca öğrenmek istiyorum. Hepsi bu."

bittersweetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin