sette

5.8K 571 331
                                    

Her yıl, aynı gün ve aynı acılar. Babamın ölmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen içimde biriktirdiğim bu derin acı hiç azalmadı. Özlüyordum, onu gerçekten çok özlüyordum ve ömrümün sonuna dek babasız bir kız olarak yaşamak zorunda olduğum gerçeğinden nefret ediyordum. Ben daha küçük bir çocukken vefat ettiği için çok anımız yoktu belki ama yine de aramızda güçlü bir bağ vardı, bunu iliklerime değin hissedebiliyordum.

Sabah onun mezarını, her yıl olduğu gibi, yine tek başıma ziyaret etmiştim. Ufak bir buket bırakmıştım mezarının başına ve beni duyduğunu düşünerek hayatıma dair bir şeyler anlatmıştım ona. Annem beni yeniden şaşırtmamış, bugün bile yanıma uğramamıştı veya arayıp nasıl hissettiğimi sormamıştı. Babamın ölüm yıldönümünü hatırlıyor muydu, ondan bile emin değildim.

"Hey," dedi Taehyung koluma yavaşça dokunurken. Bir saat kadar önce özel dersimiz için kütüphanede buluşmuştuk ancak ben ne geldiğimiz andan beri ne anlattıklarını dinleyebilmiş ne de dikkatimi toplayabilmiştim. "İyi misin, ne zamandır sana sesleniyorum ama beni duymuyorsun."

Boş bakışlarımı ona çevirdiğimde yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Sto bene."  (İyiyim.)

Gözleri bütün yüzümde dolaşırken sandalyesini bana doğru biraz daha yaklaştırdı. "Lisa, istersen bana anlatabilirsin." Yumuşacık sesi ve anlayış dolu bakışları tüylerimi diken diken ederken, gözlerimin yanmaya başladığını hissettim. Ben Lalisa Manoban, insanların önünde ağlamaktan nefret eden, bunu bir zayıflık olarak gören ben sadece kısa bir süredir tanıdığım çocuğun karşısında ağlamak üzereydim.

"Bugün," dedim titrek çıkan sesimle. "Babamın ölüm yıldönümü." Titrek bir nefesi içine çekerken, koluma dokunan parmakları oldukları yeri yavaşça okşadı. "Çok üzgünüm, bilmiyordum."

Kolumun üzerindeki nazik eli, gerçekten üzüldüğünü belli eden gözleri ve şefkatli ses tonu. Kalbimin ritmi saniyelik değişirken, gözlerimden akan birkaç damla yaşa engel olamadım. Taehyung bana biraz daha sokulduğunda, yüzlerimiz arasındaki mesafenin azalması nefesimi tutmama sebep oldu. Parmakları ağır ağır gözlerimden akan yaşları silerken, hissettiğim vicdan azabını nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum. O bana karşı böylesine kibar ve iyiyken, benim onun üzerinden iddiaya girmiş olmam, onunla tam anlamıyla alay etmem öylesine yanlış hissettiriyordu ki.

Ah, ben kesinlikle bir sürtüktüm.

"Merak etme," dedim gülümsemeye çalışırken. "Ben iyiyim." Elini saçlarımdan çektiğinde küçük bir tebessümle yüzümü inceledi kısa bir süre daha ve ardından benden uzaklaşarak aramızdaki mesafeyi açtı.

Masanın üzerinde duran telefonumu elime alarak ekrandan kendime baktığımda, ortamdaki garip havayı biraz da olsa dağıtmak adına şakayla konuştum. "Ah, rimelim akmış. Neden söylemiyorsun hiç, çok çirkin görünüyorum." Parmaklarımla göz altıma bulaşan siyahlıkları temizlemeyi denemiş, ardından ona doğru dönmüştüm. Benim alaylı konuşmalarımın aksine onun ifadesi oldukça ciddi görünüyordu.

"Sei ancora bellissima per me." (Benim için hala çok güzelsin.)

Boş boş gözlerine bakmıştım hiçbir şey anlamadan ve sonra benim için söylediklerini tercüme etmişti. "Evet, gerçekten çok çirkinsin."

Göz devirirken söylediklerini umursamadım, şaka yaptığının elbette farkındaydım. "Taehyung, hadi başka bir yere gidelim. Bugün bu İtalyanca saçmalığıyla uğraşmak istemiyorum hiç."

Kaşları havaya kalktığında dudaklarında bilmiş bir gülümseme belirdi. "Saçmalık? İtalyanca öğrenmek için yanıp tutuştuğundan bahsetmiştin oysaki."

bittersweetWhere stories live. Discover now