KA3

365 13 20
                                    

Multimedya bölüm şarkısı: Ellie Goulding ft. Diplo ve Swae Lee - Close To Me

-

Dudakları kıvrıldı."Nefes alabileceğimiz bir yere."

Her ne kadar neyi kastettiğini anlamasam da ayaklandım. Ben ayaklanınca Boran hesap ödeme yerine doğru yürümeye başladı. Peşinden gitmek yerine gözlerimi ondan alıp Kerem'e çevirdim. "Teşekkürler."

Kaşları merakla kalktıktan sonra gözlerini üzerime dikti. "Ne için?"

Hafifçe gülümsedim. "Geçenki yerde İrem'e yardım etmiştin. Onun için birkaç kişiyi yumruklamıştın yani." Söylediklerime karşılık olarak o da gülümsemeye başladı. "Kim olsa aynı şeyi ya.."

"Yapmazdı." diyerek böldüm lafını. Çünkü kimse aynı şeyi yapmazdı özelikle de öyle bir yerde. Boran "Hadi!" diye bağırınca Kerem'e "Görüşürüz." dedikten sonra Boran'ın peşinden, kapıdan çıktım. Motoruna doğru ilerlerken "Ne konuştunuz?" diye sorduğunda "Öylesine." diye geçiştirdim. Hiç Boran'a ne konuştuğumuzu anlatacak havamda değildim. Üşeniyordum. Gerçekten de nefes alabileceğimiz bir yere götürse iyi olurdu. Gerçi Boran'a da bu konuda pek güvenmiyordum çünkü bunu ilk dediğinde aklıma kerhane gibi bir yere götüreceği geldiğinden ciddiye almamıştım. Boran gibi muzhip tipli birinden bahsediyoruz burada. Tabiki aklıma ilk kerhane falan gelecekti.

Motoruna bindikten sonra bende arkasına bindim ve kollarımı beline doladım. Vücudunun kasıldığını hissettiğimde sırıttım. Ben de çok kasılmıştım aslında. Bundan dolayı onu çok sıkı tutuyordum. Gaza bastığında saçlarım havada uçuşmaya başladı. Yine kask takmamıştı. Ben de takmamıştım. Umarım polisler bizi görünce durdurup hakkımızda müebbet hapis kararı çıkartmazlardı. Biraz cesaretlenip o kıyafetlerinin arkasından bile biçimli duran sırtına başımı yasladım. Sırtı olması gerektiği gibi sertti. Ama şu anki keyfi The Originals izlerken bile yapmıyordum.

Motoru kenara çekip durdurdu. Başımı sırtından ayırıp ellerimi omuzlarına bastırarak motordan indim. O da inince gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Masmavi deniz ve mavilik konusunda denizle yarışan bir gökyüzü... Denizin etrafını saran altın renginden kumlar ve kumları ziyadesiyle ısıtan havadaki parlak Güneş... Kumsala gelmiştik. İstanbul'un bu kısmına ilk defa geliyordum. Denizin mükemmel kokusu burnumu, dalga sesleri de kulaklarımı doldurmaya yetmişti. Havadaki temiz oksijen bütün vücudumu uyuşturuyordu. Birbirine karışan dalga ve yeşilin en güzel tonundaki ağacın yaprak sesleri burayı daha da güzelleştiriyordu. Gerçekten de nefes alabileceğimiz bir yere gelmiştik. İstemsizce gülümsedim. Kumsala doğru ilerlemeye başladık. "Burası çok güzel."

Önden ilerlerken kısa süreliğine bana döndü ve gözlerini üzerimde gezdirdi. Tekrar önüne dönüp "Sen de çok güzelsin." dediğinde kalbimin ağzımda attığını hissettim. Bütün kan hücrelerim yanaklarıma hücum ederken gülümsedim. "Arada ağzından güzel şeyler çıkabiliyormuş demek."

"Abartmayalım istersen Bücür." Bu lafıyla gülümsemem silindi ve gözlerimi devirdim. "Bana Bücür deme."

"Ne diyeyim küçük hanım?"

"Küçük hanım da deme."

"Gerizekalı dememi istiyorsan direkt söyleyebilirsin. Dolaylı anlatım yapmana gerek yok."

Ayağımı yere vurup sinirle inledim. Bu halime sırıtmaya başladı. "Benim bir adım var koçum." diyerek Barış'ın geçen ki lafına değinmiştim. Sırf Boran'ı sinir etmek için yapmıştım bunu. Barış ona koçum dedikten sonra kavgaya tutuşmuşlardı. Umarım Boran şimdi beni de dövmeye kalkmazdı.

Kirli AnıWhere stories live. Discover now