Bölüm 15

2.2K 172 179
                                    

"Buraya oturabilir miyim?"

Tarih öğretmeni Bay Dawson'ın sınıfa gelmesini beklerken, edebiyat dersliğinde haftalık olarak okumamız için verilen kitabı okuyordum. Okula geldiğimden beri kıyıda köşede duymayı beklediğim, hafızamın derinlikleriyle uyum sağlayan sesin kaynağına baktığımda Calum'la göz göze geldim.

Sağ dizimi dibimde olan masanın ayrıtına, okuduğum kitabın sırtını da bacağıma yaslamıştım. Sınıfa giren hiç kimseyle ilgilenmiyordum. Ta ki Calum gelip, yanıma oturup oturamayacağını sorana kadar kafamı kaldırıp etrafımdaki hiçbir şeye ve hiç kimseye bakmamıştım.

"Ah..." yavaşça genzimi temizledim, "t-tabii. İstersen."

Çarpık ama kısa bir şekilde gülümseyip, tek kayışlı olan spor çantasını -bu aynı zamanda Calum'un okul çantasıydı da- yere bırakıp en arkadaki sırada yanıma oturdu. Ben gruptaki herkesin yanında küçücüktüm, Nora'nın yanında bile. Ama Calum yanıma oturduğu andan itibaren sıraya sığabilmek için kendi sandalyesinde yayılarak, siyah kotunun sardığı bacaklarını öne uzattığından beri kendimi daha da küçülmüş hissetmeye başladım.

Yanıma oturmak istemesine şaşırmıştım. Tamam, artık arkadaş olduğumuzu biliyordum. En azından... o beni düşmanıymış gibi görmüyordu, bundan son derece emindim. Sene başından beri sayabildiğim kadarıyla toplamda üç defa kıçımı kurtarmıştı. Sanırım bunu düşman bellediğiniz birine yapmazdınız.

Yine de, okulun ilk günü Chase'in peşime takılmasını engellemek için Nora'nın tembihlemesiyle yanıma oturarak benden uzak kalmasını sağlaması haricinde; hiçbir ortak dersliğimizde yan yana oturmamıştık. Sıralarımız yakın bile sayılmazdı. Ben genelde orta sıranın, ortalarına doğru bir yer seçerdim. Calum ise pencere tarafının en arka sırasına otururdu. Hep.

Bugün de canım nedensizce en arka sırada oturmak istemişti. Duvar kenarının en arka sırasının boş olduğunu görünce içim rahatlayarak gidip oraya oturmuştum. Kafama takılan şeyleri düşünerek kendime işkence edebilmek için oldukça rahat bir konum bulmuştum. Aklımı kurcalayan bir şeyler varmış gibi hissediyordum, ama olmayabilirdi de. Bu kadar şüpheci yaklaşmamın nedeni benim paranoyak olmam olabilirdi.

Ama olmayabilirdi de.

Calum yanıma oturduğundan beri dikkatim inanılmaz derecede dağılmıştı. Okuduğum sayfanın kaldığım yerindeki aynı cümleyi yaklaşık beş kere yeniden okumak zorunda kalmıştım. Buna rağmen de ne okuduğumu anlayamadım. Hep yan yana otururmuşuz gibi davranıyordum ama söylediğim gibi, bir seferliğinin haricinde onunla hiç yan yana oturmamıştık.

Sınıfa öğrenciler gelmeye devam ediyordu. Yerlerine oturanların bazıları da arkadaşlarıyla konuşup sohbet ediyor, içlerinden birisi tek başına müzik dinliyor, diğerleri de sessizliğe bürünmüş bir vaziyette Bay Dawson'ın gelmesini bekliyordu. Başımı kitabımdan kaldırmışken göz ucuyla Calum'u da süzdüm. Bana değil, cep telefonuna bakıyor olmasının verdiği rahatlıkla onu incelemeye başladım.

Üzerinde kolları ve bisiklet yakasının şeridi siyah, gövdesi beyaz olan bir tişört vardı. Kollarını dirseklerine kadar sıvadığı için pürüzsüz kavruk teninin üzerine mühürlediği mürekkepleri ortadaydı. Boşta kalan eliyle kuzguni karası saçlarını dağıttıktan sonra dizine koydu, diğer eli ise cep telefonunu tutuyordu. Baş parmağı sürekli anasayfayı aşağı kaydırıyordu. Ellerinin eklem yerlerindeki hareketlerini ve damarlarının belirginliğini seyrederken hipnotize olmuş gibiydim. Alt dudağı birazcık dışarıya doğru kıvrılmıştı, normal halinden daha dolgun görünüyordu ve bunu yaptığının farkında olmadığına öyle emindim ki...

Santa Cruz || hoodWhere stories live. Discover now