Bölüm 32

1.9K 171 86
                                    

Hızlıca duş alıp giyindikten ve saçlarımı en azından neminden kurtulmasını sağlayacak şekilde kuruttuktan sonra, annemle kahvaltı için çok büyük bir savaş vermiştim. Daha doğrusunu söylemek gerekirse ben kahvaltı etmemek için annemle, annem de kahvaltı etmem için benimle savaşmıştı. Ben her ne kadar hiç aç olmadığımı, bir an önce okula gitmem gerektiğini yoksa ilk derse yetişemeyeceğimi söylememe rağmen annem artık endişemin ya da canımı sıkan şeyin -siz ne demek isterseniz artık- bu olmadığını biliyordu. Ona göre kızını birazcık tanıyorduysa, iştahımın kapanmasına neden olan şey okul değil, babamla ilgili birkaç saat önce öğrendiğim birtakım gerçeklerdi.

Haksız olduğunu söyleyemezdim.

Annem zorla ağzıma birkaç lokma tıkıştırdıktan sonra, sanki hiç kötü şeyler yaşamıyormuşuz gibi bir heyecanla yanağıma kocaman, sulu bir öpücük bıraktı. Kapıya kadar beni yolculamıştı. Tüm bunları moralimi yerine getirmek, her şeye rağmen hala bir aile olduğumuzu unutmamamı sağlamak için yaptığını biliyordum ve gerçek şu ki; anneme minnettardım. Yalnızca kendimle ilgili açıklığa kavuşturamadığım, kötü hissetmeme neden olan başka şeyler de vardı.

Uzun zamandır okula bisikletimle gitmediğimden, bugün onu zincirlediğim köşeden çıkartma kararı almıştım. Ön bahçeden çıkıp yola koyulana dek annem kapı eşiğinde beklemiş, gidişimi izlemişti. Ara sıra omuzumun üzerinden dönüp ona baktığımda bana el salladığını görüyordum.

Okula yetişmek için hala fazladan kırk dakikam olduğundan biraz rahatlamıştım. En azından gecikmek gibi bir endişem yoktu. Evimizin bulunduğu sokaktan döndükten sonra bisikleti bir kenara çektim ve kulaklıklarımı takıp, Spotify'dan bulabileceğim en öfkeli, en nefret dolu şarkıları seçmeye çalıştım. Yol boyunca hayata, eski sevgililerine, ailelerine ya da tüm bu siktiğimin sistemine küfürler savuşturan hızlı ritimli şarkılar dinlemiştim. Pedallara köklediğim her seferinde iki yanımdan sokaklarıyla akıp giden Santa Cruz'un silikleşmesi o anda hoşuma gitmişti.

Fakat silikleşen tek şeyin çevrem olmadığını da biliyordum. Babam hakkında öğrendiklerim ve çocukluğumdan bu yana kendi hakkımda düşündüğüm şeyler bir anda o kadar çok baskın gelmeye başlamışlardı ki kendi kafamın içinde ben de silikleşiyordum. Görüntüm, yüzüm, sesim, yaşadığıma dair kanıt olarak sunulabilecek her şey kafamın içinden tek tek silinmeye başlamıştı. Şu anda hala var olduğumu kafamın içinde değil de bedenimde hissetmemi sağlayan tek şey, iliklerimde hissettiğim acıydı.

Annem gibi güçlü değildim. Hayatını istediği noktaya getirene kadar hiç durmadan çabalayan Ashton'a baktığımda da kendimi güçlü bulduğum söylenemezdi. Ben zayıftım. Kafamın içindeki günahkâra, göğsümün altında tırnaklarını etime batırıp cildimde derin yarıklar oluşturan şeytana kendimi kolaylıkla teslim edebiliyordum. Sonucunda ise sadece bu dünyada biraz daha küçülüyordum, acılarımın boyutu büyüdüğü için yaşamdan böyle bir geri dönüt alıyordum işte. Ve bu hisler şu anda karşı koyamayacağım kadar baskın geliyorlardı bana.

Tüm bu düşüncelerin arasında okula vardığımda, hiç kimseye görünmemek istiyordum. İnsanlara nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum çünkü, sanki herkes dün gece en yakın arkadaşım ve abimle yaşadığım tartışmadan haberdarmış gibi bana baktıklarını hissediyordum. Oysaki herkes kendi hayatındaydı. İki kanatlı demir giriş kapısında da, bahçede de, merdivenlerde ve koridorda da göz göze geldiğim hiç kimse dönüp ikinci kez bana bakmıyordu. Zaten... normal olan da buydu. Dün gece yaşananları bilmelerinin imkanı olmamasına rağmen, sanki hepsi benim hakkımda birbirleriyle bir şeyler fısıldaşıyorlarmış gibiydi.

Calum'un şu anda burada olmasına o kadar çok ihtiyacım vardı ki... o beni anlıyordu. Ne hissettiğimi anlatmaya çalışırken yanlış anlaşılma kaygısına düşmüyordum. Bu arkadaşlarım için de geçerliydi. Ama şu anda sadece onun yanımda olmasını istiyordum. Belki Santa Cruz sahiline gider, geleceğimiz hakkında hayal kurardık. Belki de dersi asıp, okulda kimsenin bizi bulamayacağı kuytu bir köşede öpüşürdük. Belki de çapraz sıramda oturuyorken telefondan ona kirli mesajlar gönderirdim ve bu mesele bir telefon seksine dönüşürdü. Pekala. Biraz abartmış olabilirim, ama onun için hissettiklerimi bir kenara alırsak -sadece şimdilik- yanımda olmasını çok isterdim.

Santa Cruz || hoodWo Geschichten leben. Entdecke jetzt