Bölüm 8 "Hey rahat ol. Çok sevimli görünüyorsun"

12.8K 982 259
                                    

Size kim söylüyor şu güneş ışığıyla uyanmayı. Hep kandırıyorlar sizi. Kore'de şuan hava kapalıydı ve meteoroloji barın barın bağırıyordu 'yağmur yağacak ' diye. Her neyse. Bu sabah alarmın sesiyle değil dünden kalmış olmanın verdiği baş ağrısı ve büzülmüş olduğum koltuktan düşerek  uyandım. Zaten 3 şekilde uyanabilirdim.

1- Siktiğimin alarmı

2- Abimin borazan sesi + tehditleri

3- Yataktan düşmek

3. Seçenek diğer 2 seçeneğe göre daha acısız buna emin olabilirsiniz.

Kafamı kaldırdığımda koltukta sere serpe yatmış abimi gördüm. Anlaşılan bende sızıp kalmıştım. Tekli koltuktan   düşen vücudumu yerden kaldırıp  ağzımı kocaman açarak esnedim.

Ne bekliyordunuz mıy mıy ağzımı açıp sessizce esneyeceğimi falan mı? Gerçekten çok yanlış tanıyorsunuz beni.

Erkeğim ulan ben!

Ihm neyse.

Saate baktığımda daha işe gitmeme çok vardı o yüzden bende sehpanın üstündekiler toparladım. Mutfağı olduğu gibi bırakıp dolaptan kahvaltılıkları masaya dizdim.  Sıra abimi uyandırmaya geldiğinde sinsice sırıttım.
Abimi her zaman uyandırmak bana nasip olmuyordu bu yüzden cin fikirler beynimi kemiriyordu.

Önce insan olmayı deneyelim.

"Abi. Kalk hadi"

Kıçını  sallayıp beni siklemedi bile. Pekala.

Dürtükleyelim.

"Abi. Hadi" hem dürtükledim hem seslendim ama sadece homurdanma aldım.

Madem böyle uyanmıyorsunuz prens hazretleri siz bilirsiniz.

Öyle suyu başından aşağı dökmek falan çocuk işi onlar.

Artık büyüdük değil mi?

Geriye doğru abandım.

1

Derin nefes aldım.

2

Kollarımı salladım.

3

Hadi bakalım!

Kıçına uçan bir tekme atmıştım. abimi acıyla bağırarak kalktığında yerde yatarak gülüyordum. 

"Seni küçük geyik! Gel buraya!" evin içinde kısa bir koşuşturmadan sonra abim vazgeçmişti. Nasıl sert vurduysam artık topallıyordu

"İntikamım acı olacak Luhan!"

Bir yandan yemek yiyor bir yandan da beni tehdit ediyordu. Bense sadece *hıı ok* bakışı atıyordum.

Kahvaltı faslından sonra giyinip evden çıktık. Abimi durağa bıraktıktan sonra bende işime yürüdüm.

Ofise girdiğimde herkesle kısaca selamlaştıktan sonra masamda biriken dosyalara baktım.

Tanrım sadece 1 gün ya 1 gün!

Derin nefes alıp kırmızı dosyayı açtım. Koreceden İngilizceye çevrilecekti. Hemen elime sözlüğümü alıp başladım.

Artık beynim bulunmaya başladığında -merak etmeyin bu sefer herkes yerli yerindeydi- kahve içmem gerektiğini hissetmiştim. Yeşil dosyayı yarıda bırakarak tam ayağa kalkacağım sırada önümde  dumanı tüten kahveyi gördüğümde şaşkınlıkla gülümsemiştim. Kafamı kaldırdığında şaşkınlığım daha da artmıştı.

Sehun, hani şu doktor olan şuan buradaydı.

"Kahve istediğini düşündüm ve getirdim."

Aptal gibi sırıttığımın farkındaydım.

"Teşekkürler..Gerçekten ihtiyacım vardı."

Oda bana tebessüm ettiğinde ayakta dikiliyordu.
Hemen saate baktığımda öğle molasına girmiş olduğumuzu gördüm.

"Yemek yiyelim mi?" dedim. Oda bunu bekliyormuş gibi hızla kafasını salladı.

Şirketin karşısındaki restoranta girdik. Siparişlerimizi verdikten sonra konuşmaya başladı.

"Rahatsız etmedim değil mi oldukça yoğun görünüyordun."
"Yo, hayır rahatsız etmedin. Ama eğer gelmiş olmasaydın muhtemelen öğle yemeğini atlayacaktım."
"Bu kadar zayıf olmanın sebebi bu demek."

Ne yani beni incelemiş miydi?

Gülümsedim.

Yemeğimizi yerken -en azından ben sanki kırk yıldır yemek yemiyormusum gibi yiyordum- bana baktığını gördüğümde yavaşlamıştım.

"Hey rahat ol. Çok sevimli görünüyorsun."

Donup kalmıştım. Gözlerimi kırpıştırdım. Kalbim redbull içmiş kartal gibi hızla kanatlanırken yanlış birşeyler olduğunu hissediyordum.

Hızla suyumdan yudum aldıktan sonra gülümsemeye çalıştım.

"Bu arada... Dün için teşekkür ederim."

Kaşlarım çatılırken ne demek istediğini anlamamıştım. Yani yaptığım yemek için teşekkür ediyor olamazdı çünkü dün yeterince etmişti.

"Yani.. Eğer dün sen beni aramasaydın hiç istemediğim şeyler olacaktı."
"Daha açık konuşur musun?" Gerçekten aptalmıydım yoksa anlamak mı istemiyordum emin değilim ancak meraktan şurada ölecektim.

"Dün beni aradığında beni 'sevgilimden' kurtardığın için sağol. Gerçekten dün onu çekemezdim."

'Sevgilimi' bastırarak söylediğinde  yanlış şeyin ne olduğunu anlamıştım. Ve neden benim için endişelendiğini de.

Kafamı sallamak ile yetindim. Lavobaya gidip sakinleşmek için biraz yüzüme su çarpıp çıktım. Masada görmediğim de dışarıda olduğunu düşündüm ve hesabı ödemek üzere kasaya gittim. Ancak ödendiğini gördüğümde sinirlenmiştim.

Yine yapıyordu.

Kapının önünde duran Sehun'un yanına gittiğimde bana öylece bakıyordu.

"Lütfen... Lütfen bir daha yapma!" sinirle cırladığımda Sehun gözlerini açarak bana baktı.

"Geçen seferde sen ödemiştin şimdide."
"Ah, o mu. Ben sadece-"
"Sen sadece ne Sehun! Lütfen bir dahaki sefere dikkatli ol!"

Haddimden fazla sinirlendiğimin farkındayım. Ama o da durmalı! Garip hissediyordum ve bu hissini adını koyamamak beni öldürüyordu.

Arkamı dönüp gidecekken kolumdan tuttu. Vücudum kasılırken Sehun beni kendine doğru çevirdi.

"Ani sinirlenmelerinin sebebini bilmiyorum ancak bunu sonra konuşacağız Luhan. "Diyip kolumu bıraktı. Sinirle uzaklaşırken derin nefes alıp şirkete döndüm.

Herkes bana merakla bakarken -yani o sarışın bombanın kim olduğunu merak ediyorlardı. Hah kaltaklar o benim tamam mı?!- yerime oturup çevirime devam ettim.

Gözlerim o tuzlu suyla - gözyaşı demek tarzım değil-  dolarken ne kadar aptal olduğumu birkez daha anlamıştım.

Sevgilisi vardı, o düzdü ve mutluydu.

Evet erkek adam olduğumu hiçbir şeyden korkmadığımı söylemiştim.

Ve evet kız gibi ağlıyorum.

Çünkü aptalım!

Çünkü sanırım ona aşık olmuştum!

#Merabaaaaa :D Geçen hafta bölümü olması gerekenden erken paylaştığım için tekrar cuma günü paylaşmadım ^^ :D neyse :D İşte Yeni bölüm. gülmeniz dileğiyle ve rica etsem yorum yapabilir misiniz ? 

Sizi Seveorom :D 

Can We Start With KISSING?Where stories live. Discover now