Ketchup

6K 600 2.3K
                                    

Louis acıyan kirpiklerini araladığında doğu yönünden vuran güneş yüzünden gözlerini yeniden kapatırken, sızlanarak başını sol tarafına çevirdi. Arabanın rahatsız edici koltuğu geremediği sırtının iyice ağrımasına sebebiyet verirken bu kez gözlerini yavaşça aralamayı başarmıştı.

Gözüne çarpan ilk şey, Harry'nin çatık kaşları ve düzgün yan profiliydi. Yeşil gözleri önden vuran güneş sayesinde açık bal rengine dönüşmüştü ve buna rağmen bakışları keskinliğini hiç kaybetmemişti. Hafif çıkmış bıyıkları açık karamel rengi gibi görünüyordu.

Yavaşça yerinde doğrularak etrafına bakındı. Şehir merkezini geçtiklerini fark etmesi uzun birkaç saniyeyi aldığında yüreğine oturan sıkıntıyla yutkundu. Kapının kolunu sıktı korkuyla.

"N-nereye gidiyoruz?"

Harry ansızın onun sesiyle irkildi. Öyle ki aslında yola bakarken bile düşünceli olduğı fark edilebiliyordu. Louis'ye baktıktan sonra yeniden döndü önüne.

"Şehir merkezinin birkaç kilometre dışındayız. Arkadaşımın cafe&bar'ı var. Acıkmış olmalısın."

Louis bir şey demedi, elbette acıkmıştı ve bu fırsatı daha fazla geri plana atamazdı. Zira yirmi dört saatten fazladır ağzına tek bir lokma bile girmemişti. Her ne kadar canı pek istemese de -tamam, çok istiyordu- vücudunun buna ihtiyacı vardı.

Harry tüm gece Louis'nin titreyerek uyuyuşuna şahit olmuştu. Bazen irkilmiş, bazense ağlamak için çenesini büzmüş veya sayıklamıştı. Harry rehinini bu derece psikolojik olarak etkilemek istemezdi. Alt tarafı birkaç gün kalıp defolmayı bekliyordu ama planı umduğu gibi gitmemişti. -ki bunu da normal bir şeymiş gibi düşündüğünden alnına falan vurmak istedi çünkü bilirsiniz, Louis onun ilk rehiniydi ve ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu.

Hem ilk rehini olarak hırçın ve bir o kadar da masum birini seçeceğini nasıl bilebilirdi? Birçok kez onun merhametine tanıklık etmişti. Ayrıca kimse bir katilin yarasını sarmak ve onun canını yakmamaya çalışmak istemezdi. Louis tüm samimiyetiyle kendisine bunu yapmıştı işte. Merhameti göz yaşartıcı falan olabilirdi ama Styles'ın kalbini kırgın bir ferahlığa kavuşturmuştu sadece.

Mavi gözlü oğlan kendi doğasına aykırı ve yaşantısı için fazla iyiydi.

Yaklaşık on dakika sonunda bir kafenin önüne gelmişlerdi. Harry, Louis'nin bileğinden yakalayıp peşinden çekiştirirken çaresizce onu izledi. Üstelik dün gece anlattıklarına bakılırsa şu an için Harry'nin yanından ayrılmamak iyiydi, elbette onun tarafından bir zarara uğramadığı müddetçe iyiydi ve bunun garantisini ona, Harry'den başka kimse vermemişti. Ürkütücü olan da buydu.

İçeriye girdiklerinde çok kalabalık yoktu. Tır şoförleri, motorcular ve birkaç iyi giyimli insan yemeklerini yiyor, gazete okuyor veya yüksek sesle konuşuyorlardı. Harry'nin çekiştirmesiyle cam kenarındaki bir masaya geçtiler. Louis koltuğa oturup yerine sinerken, Harry de karşısına geçip genci izlemeye başlamıştı. Louis onun yerine ellerine bakmayı tercih ediyordu.

Tamam, adamın yeşil gözleri falan çok güzeldi ama kim, gözünün önünde üç kişiyi alnından vurmuş birinin tam gözlerinin içine bakmayı isterdi ki?

"Harold, sen buralara uğrar mıydın?"

Louis sesin sahibine baktı. Kalçasının birkaç parmak altında biten eteği, dövmelerle kaplanmış bedeni ve kırmızı dudaklarındaki sinsi gülüşüyle başlarında dikilen kadın, Harry'nin tam gözlerinin içine bakmaya çalışıyordu. Fakat sorun şuydu ki, Harry onun gözleri haricinde her yere bakıyordu. Mesela Louis'nin kadına bakmak için kaldırdığı iri gözlerine, çam dikenini andıran sivri kirpiklerine ve ıslattığı parlak dudaklarına.

Runaway | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin