More, please.

5.7K 442 1.4K
                                    

Harry, burnuna değen hafif şeyle huylanarak, uykusunda burnunu kırıştırıp kolları arasındaki Louis'sine sarıldı. Aynı şey bu kez göz kapaklarına gelince genzinden bir horultu sesi çıkardı ve yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovdu. Yine de uykusu devam ederken bir bacağını, kolları arasındaki Louis'nin bedeninin üzerine attı. Öyle yumuşaktı ki ona sarıldıkça daha çok uyuyası geliyordu.

Tam uykunun en güzel yerine dalmışken bu kez aynı dokunuşu yine burnunda hissetti. Kafasını silkeledi ve burnunu kaşıyıp homurdandı. Duyduğu kıkırtılarla kaşlarını çatarak gözlerini açtığında hızla başını sesin geldiği tarafa çevirerek Louis ve Flair'le karşılaştı. Ellerindeki kuş tüyleriyle kıkırdamış, Harry'nin haline dayanamayıp kahkaha atmaya başlamışlardı.

Louis buradaysa-

Kolları arasındaki şeye baktığında onun aslında Louis değil de yastık olduğunu anlayıp sinirle homurdandı.

"Çok komik," dedi yerinden kalkmaya çalışırken. Sinirli bakışlarını Louis'ye diktiğinde, elindeki kuş tüyünü arkasına saklayıp, masum bir çocukmuş gibi dudaklarını birbirine bastırarak topukları üzerinde gidip gelmeye başladı.

"Günaydın!"

Küçük kızı görmezden gelerek saçlarını geriye yatırdı ve oradan ayrıldı. Flair'in gülüşü düşmeden Louis onun elini tutup mutfağa doğru çekiştirdi.

"Hadii, daha çok işimiz var. Kahvaltı tabaklarını yerleştirmedik."

Ya da, belki de kahvaltı hazırlamak bu kadar zor olmamalıydı.

Flair babasının yanına gittiğinde, Harry sevgilisinin beline sarılıp omzunu ve boynunu öpücüklere gömmeye başladı. Louis'nin pas veriyor gibi bir hali yoktu -ki bu, elbette heyecanlanmıyor anlamına falan gelmiyordu.

"Seni özledim, Louis.," diyerek melodik şekilde söylemeye başladı. "Hadi artık ya, baaak bana. Sevgilin seni çook özledii. Dudakları susuz kaldı, süt desen işe yaramadıı."

Louis omuz silkerek onu üzerinden atmaya çalışsa da başarısız olmuş, huffluyordu.

"Mini mini parmaklarını alırım öperim, o güzel dudaklarını alıp yerim. Bak bana meleğim be, hadi."

Louis sessizliğini koruduğunda hızla onu kendine çevirip tezgaha yasladı. Oğlanın dudaklarından ilahi bir inilti koparken, küçük parmakları genç adamın hırka yakasına tutunmuştu. İri mavi gözleri şaşkınlıkla yeşilleri bulunca, Harry kollarını kıvrımlı bele dolayıp onu sıkıca kendine bastırdı. Burunları birbirine değerken Louis'nin kendinden geçmiş gibi kapanan gözleri, parlayan dudakları ve sadece parmak uçları yere değen ayakları tamamen ona teslimdi.

"Beni asla cevapsız bırakma."

Louis'nin kolları yavaşça onun boynuna dolanırken, neredeyse dudaklarına değmek üzere olan dudaklardan bakışlarını alıp ona baktı. "Beni dün gece cevapsız bıraktığın gibi mi? Ya da dur, sanırım cevapsız kalmamıştım. Kovulmuştum."

Parmak uçları ensesindeki terli saçlarda gezinirken, Harry sertçe tezgaha bastırdı onu. Louis'nin dudaklarından şaşkınlık iniltisi dökülmüş ve ellerini arkasındaki tezgaha yaslamak zorunda kalmıştı.

"Sinirliydim. Seni kırmamak için uyarıda bile bulunmuştum."

Adamın bedeni kendine yaslandıkça kaçış yerinin sıfıra indiğini fark edebiliyordu. "Ama beni cevapsız bıraktın, sinirli olduğun için bir şey demiyorum sana. Ben de şu an sinirli olduğum için sessiz kalıyorum. Aynı şey."

Gözlerini kıstı. "İntikam mı alıyorsun?"

"Çok da önemli değil," diye omuz silktiğinde, Harry o yanık tenli parlak omzu görmek için Louis'sine yalvarmak istiyordu.

Runaway | Larry ✔Where stories live. Discover now