5.Bölüm: Bilinmeyen Numaradan Gelen Mesaj

16 6 10
                                    

Ayperi'nin anlatımından:

Başımda yine o inanılmaz ağrı. Sözde bu ağrının sebebi ağrı kesici vermeleri. Aslında etkisini kaynettiği için de olabilir hemen ilaçları suçlamayalım. Gözlerimi yavaş yavaş açmaya çalıştım. Oda sesizdi. Yandaki koltukta, kıvrılıp uyumuş olan Batu'yu görünce kendimi kötü hissettim. Benim yüzümden burda uyuması beni ciddi manada üzdü. Yavaşça yataktan doğruldum. Susadığımı hissedip yatağın başındaki komidinin üstündeki küçük şişeye uzandım. Şişeyi alıp bir kaç yudum su içitim. Kuru boğazımdan suyun aktığını çok rahat bi şekilde hissediyordum. Ne kadar bu canımı yaksada iyi hissetiriyordu. Odanın kapısı çaldı ve Hakan bey içeri girdi. Kapı sesine hemen uyanan Batu olanları idrak etmeye çalışıyordu. Uykulu hali her zaman çok tatlıydı. Telaşla ayağa fırladı. Hakan bey bir şeyler söyledi ama dinleyemeyecek kadar yorgun oldupum için dinleme işinide Batuya bırakıp. Gözlerimi kapattım ve o eşsiz uykunun tadını çıkarmaya çalıştım.

Kimi insanlar ne kadar uyursa uyusun uykusunu alamaz, kimi insanlarda vardır ki 1 saat uyku bile bütün enerjilerini toplamaya yeter. Ne kadar uyuduğumla ilgili pek bi fikrim yok ama kendimi yeterince dinç hisetmiyordum. Zorlanarak gözlerimi açtım. Daha önceki uyanmamda olan kolumdaki serum çıkmış. Kolum serbest bi şekilde ince pikenin altına itinayla konulmuştu. Batu'ya baktığımda etrafta gözükmüyordu. Umarım kötü bir şey olmamıştır yeniden yatakta dikleşip sırtımı yatığa yasladım. Diğer tarafımdaki komidinin üstünde duran telefonumu elime aldım. Son zamanlarda ciddi anlamda ona bakamıyordum. Gelen bir sürü mesaj vardı. Tanımadığım bi numara dikkatimi çekti.

+905 44 *** ** **
Haklıymışsın kalbimi dinlemeyi kesmemeliymişim ve seni hiç bi zaman bırakmamalıymışım. Beni affede bilecek misin Peri?

Yazıyordu. Okuduklarımla şoka uğradım. Bu da kimdi? Sonuna ismimi yazmasa gerçekten bana gelmediğini düşünebilirdim. Numaraya göz atmaya başladım. Numara sanki tanıdık geliyordu. Kapının açılmasıyla telefonu elimden bıraktım. Gelen kişi Batu'ydu. Hızla yanıma gelip sarıldı. "Korkuyorum sana bi şey olmasından."dedi. Sakindi ama bi o kadar yorgun geliyordu sesi. "Özür dilerim"dedim sesizce sanki sesim çıkmıyormuş gibi çıkmıştı sesim. Batu halimin olmadığını anlayınca benim üstüme çok gelmedi. Kapının çalmasıyla gözlerimi Batu'nun denizi andıran ama bi yandan da gökyüzünü andıran mavi gözlerinden çekip kapıdan gelen kişiye çevirdim. Sena telaşlı bi şekilde bana sarıldı. Ama hiç birimiz konuşmuyorduk. Konuşmamıza gerek yoktu biz gözlerimizlede anlaşıyoduk. Benim yeşil ile kahverengi arasındaki garip gözlerim Sena'nın kahverengi olup çok şey anlatan gözleri hatta çok acı çekip tek damla ağlamayan gözleri. Batu'nun bi şekilde hayata tutunmaya çalışam -bunu gerçekten çok iyi yapıyo- gözleri. Hepsi birbirine bir şeyler anlatıyordu. Ben zaten artık konuşmaktan insanlara bi şey anlatmaktan sıkılmıştım. Benim sesim kısılmıştı. Bi adam yüzünden o aramıza duvarlar örmüş bense küçücük bedenimle uğraşıp didinip ona bağırmıştım. Bana sanki duvarları yıkıcakmış gibi konuşup hiç bi şey yapmamıştı. Her zaman işi acı çektirmekti zaten. Sena sesizlikten sıkılmış olmalı ki "Hadi üstünü değiştirelimde hastaneden çıkalım burası beni boğuyor."dedi ikimizde onun konuşmasını bekliyormuş gibi başımızı salladık. Batu yavaşça odadan çıkarken Sena ise benim için getirdiği kıyafetleri giymemde yardımcı oluyordu.

Bu sefer kendi isteğimle arka koltuğa oturduğumda derin bi nefes verdim. Tekrar kendimi güvende hissediyordum. Batu'ya kokan her yer bana huzur veriyordu. Onlarda arbaya binince araba çalıştı ve yola koyulduk. Kafamı cama yasladım. Hızla geçen ağaçlar bana küçüklüğümü hatırlatmıştı. Babamla gezdiğimiz zamanlar geldi aklıma. En azından o zamanlar hiç bi şeyden anlamıyodum. Tek derdim ayın yolda bizi geçip geçemediğiydi. Yine ve yine yorgun düşüyordum. Gözlerimi kapattım. Bir süre sonra vücudumu örten soğuklukla güvenli kollarda kıpırdandım. "Şiiiit uyu Peri Kızı" dedi Batu kulağıma. Yumuşak bi yere yatırıldığımda Batu'nun kolunu tutum ve hafif gözlerimi açıp "Yanımda kal sana ihtiyacım var Batu"dedim. Batu hemen t-shortünü çıkarıp altındaki eşortman altıyla yorganımı kaldırım yanıma yattı. Güvende ve huzurluydum.

Uyandığımda etraf çok karanlıktı. Yavaşça kalkmak istedim ama başarılı olamadım. Karnımın üstünden bana sıkıca sarılan kol benim kalkmama izin vermiyor. Batu'nun kolunu yavaşça ve onu uyandırmamaya özen göstererek kaldırdım. Yataktan sonunda kurtulduğumda lavoboya gidip ihtiyaçlarımı gördüm. Karnımın guruldamasıyla adımlarımı mutfağımıza doğru çevirdim. Mutfakta kendime bi şeyler hazırladım. Yemek masasına oturup yemeye başladım. Yemeğimi yerken hastanede gördüğüm mesaj geldi aklıma. Tahmin ettiğim kişiden mi gelmişti gerçekten? Ama neden ben kendimi toparladığım zaman bana mesaj attıp aklımı karıştırmaya çalışıyor ki? Onunla bi şekilde yüzleşmeliydim. Ya yüzyüze ya da telefonla. Yemeğim bittiğinde düşünmek istemiyordum artık. Odama gşdip leptopumu alıp aşağı salona girdim. Rahat bir koltuğa oturup bilgisayarımdan filim bulmaya başladım. Normalde korku filimlerine bayılırdım ama şuan izlersen kötü şeyler olabilirdi. O yüzden romantik bi filim açtım ve izlemeye başladım.

Ne kadar adama sinir olsamda ağlamamaya çalışıp sinirle bilgisayarı kapatım. Oturduğum yerden kalkıp saate baktım saat 4:39 du. Havanın aydınlanmasına az kalmıştı. Ama benim uykum yok. Ses çıkarmadan kendi çalışma odama gittim. Evde hepimize ait çalışma odaları var. Sandalyemi çekip oturdum kitaplarım masamın üzerindeydi zaten. Birini alıp rasgele bi sayfa açtım ve siyah üzerinde adımın altın renginde çok güzel bi şekilde yazılmış -Batu'nun doğum günüm için aldığı hediye- kalemimi alıp test çözmeye başladım.

Kafamı kaldırdığımda boynumun tutulduğunu anladım. Elimle boynumu ovarak kalktım sandalyeden. Yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Pankek yapmak için malzemeleri çıkardım. Hepsini bir kabın içine koyup gizelce karıştırdım. Kızgın yağın içine döktüm. Pankeklerim hazır olunca once Senanın yanına gittim. Halla uyuyordu. Okulda kim bilir nasıl yoruluyordu. Yanağına öpücük kondurup "Sena. canım hadi uyan. Kahvaltıyıda hazırladım."dedim. Sena mırıldana mırıldana yataktan kalktı lavobosuna doğru giderken bende çıkarmayı unuttuğum kahvaltılıkları çokarmak için mutfağa koştum. Merdivenlerden inerken dengemi kaybedip tam düşeceğim sırada bir çıplak beden beni kendine çekti. Batu'nun beni kendine çekmesiyle ellerim istemeden onun vucuduna koymuştum. Aklımı başıma toplayıp yüzüne baktıpımda suratında müzip bir gülümseme vardı. Ben utanıp hemen kenara çekildim "Özür dilerim"diye mırıldandım bu arada da Batu'ya değil yere bakıyordum. Kızardığımada eminim. Ah şu beyaz tenli olma meselesi! "Kırmızı sana çok yakışıyo güzelim benim"dedi. Ben yine renkten renge girerken fısıltı halinde "Teşekkürler"deyip mutfa doğru gitmeye başladım ama bu şefer yavaş adımlarla. Bir kez daha Batu'yla o şekilde olmak istemiyordum ama içten içe komik geliyordu ve bu durumlara alışmam gerekiyordu. Normalde utangaç bi kız değilim ama ben utanmadığım halde bile yanaklarım kızara biliyor. Her durumda renk değiştirmeye bayılıyorlar.

Masaya son olarak koymam gereken şeyleride koyup ortak olan lavoboya gidip ellimi yüzümü yıkayıp serinlemeye çalıştım. Serinlediğime kanaat getirince lavobodan çıkıp merdivenlerin önüne gittim. "Kahvaltı hazır hadi gelin."diye seslendim. Sena gayet mutlu bi şekilde aşağıya sekerek indi. Bende onun arkasından masaya her zamanki yerime Sena'nın karşısına oturdum.

Bölüm Sonu


Oylayıp yorum yaparsanız çok sevinirim. Diğer bölümde görüşmek üzere.😊

Aydınlığa Kanat ÇırpışWhere stories live. Discover now