chapter 9; drown in dark

434 29 11
                                    

"Ne?"

"Emin değilim," dedi doktor. Beyaz önlüğü ve griye yaklaşmış kahve tonlarında saçlarıyla sevimli bir ifadesi vardı ama söylediği şeyler çok da sevimli değildi.

"Nasıl olabilir ki?" dedi Bianca kaşlarını kaldırarak. "Temmuz ayındayız, akciğer sıkıntısı da ne demek?"

"Bilmiyorum, Bayan Black," dedi doktor başını iki yana sallayarak. "Tek bildiğim bir süre burada, gözetim altında tutulmanız gerekiyor. Bir hastalığın taşıyıcı bireyi olmanızı göze alamayız."

"Peki," dedi Bianca yorgun bir tavırla ellerini saçlatından geçirerek. Doktor çıktığında sıkıntıyla kafasını yastığa vurdu.

Neden böyle oluyordu?

Albus ile mutlu olmak... Tüm hayatı boyunca bu bir hayalmiş gibi yaşamıştı, evlendiklerinden beri yalnızca biraz sakin, huzurlu bir hayat istemişti. Çok büyük bir istek olmamalıydı.

Bedeni ağırlaşmış, külçe gibi olmuştu iki gündür. Yataktan kalkamıyor, feci bitkin oluyordu, tüm bunların bir açıklaması olmalıydı.

Açıklamayı biliyorsun, diye fısıldadi kafasının içindeki küçük, nahoş bir ses. Sen vazgeçtin.

Bianca başını iki yana salladı.

"Birkaç güne kalmaz buradan çıkacağım," dedi kendi kendini teselli ederek. "Geri döneceğiz. Evimize. Aşkımıza."

Başını yastığa bastırarak huzyrlu olması gereken, ancak gereğini bir türlü yerine getiremeyen bir uykuya daldı.

○●

Bianca duyduğu nazik, mükemmel sesle uykusundan uyandı. Parmaklarına dokunan Albus'un elini hissetti ve gözlerini kapalı tuttu.

Rüya gibi, diye düşündü.

Kabusa dönüşecek, dedi kafa sesi sinsi sinsi kıkırdayarak. Karanlıkta boğulacaksın.

Yüzüne ufak bir gülümseme kondurarak gözlerini açmadı, uzun zamandır -birkaç gündür- bu kadar mükemmel hissetmemişti.

"Bianca," dedi Albus'un sesi. Bianca hala neden bu sesi duyunca kalbinin teklediğini düşündü. İsmi ona garip bir his vermişti.

Sanki... Sanki Albus ismini bu tonda bir defa daha söylemişti.

Son birkaç yıldır -Albus ile çıkmaya başladığından beri-hafızasında bir boşluk vardı zaten, açıklayamadığu gibi, aklını karıştıran bir şeyler. Sanki anılarının bir kısmı olduğu gibi aklından silinmişti ve yerine bazı garip şeyler doldurulmuştu.

"Bianca," dedi Albus aynı güzel sesle. "Kalkıp bir şeyler yemelisin, ha?"

Bianca zorla doğrularak gözlerini ovuşturdu ve gözünün ışığa alışması için hazırladı kendini, ama oda karanlıktı. Hatta Albus'u göremeyeceği kadar karanlıktı.

"Al," dedi etrafına bakarak. "Işığı yakamayacak mısın?"

"Aa, Ancs," dedi Albus neredeyse şaşkın bir ses tonunda. "Işık zaten açık. Sen iyi misin,"

Bianca etrafına baktı ve dehşetle gerçeğin farkına vardı.

Gözleri işlevini yitirmişti.

"Albus!" diye çığlık attı Bianca korkuyla. "Göremiyorum!"

"Belki de yalnızca uyanamamışsındır," dedi Albus, ama  kadının gözleri bariz bir şekilde açıktı.

O korkuyorsa, sen sakin olmalısın, dedi kendi kendine. Daha fazla tekaşlanmasına izin verme.

Korkuyla ağlamaya başlamış olan Bianca'yı kolları arasına aldı.

"A-Albus," diye inledi Bianca korkudan titreyerek. "Göremiyorum!"

"Sakin ol," dedi Albus nazikçe kızın saçlarını öperek. "Sakin ol."

Bianca titreyip burnunu çekerek ona sarıldı ama  zangır zangır titremesine engel olamıyordu.

Bianca zorlukla nefes aldı. Neler oluyordu? Gözlerinin önüne örtülen kapkara bir kumaş gibi, önünü görmesini engelleyen bir perde vardı sanki.

Sen vazgeçtin, dedi o sinsi, nahoş ses fısıltılı bir hırıltıyla. Karanlıkta boğulacaksın.

○●

Vaay bu kadar hızlı bölüm yazmışım aferin bana.

Ödül olarak yorum yapabilirsiniz bence..

Sizi seviyorum.

Kendinize iyi bakın!


'Cause I Loved || Albus Severus Potter ✔Where stories live. Discover now