chapter 13; a tape as painful as her last words |ғιηαℓ|

550 45 19
                                    

Albus Potter kaybetmişti.

Daima kaybediyor, daima yıkılıyordu. Sevmiş olduğu her kadın ölümün kollarında ona gülümseyerek bakarken, o yalnızca izliyordu, yapabileceği bir şey yoktu.

"Kes sesini!" diye bağırdı kafasında acı hikayesinin finalini yazan sinir bozucu sese.

Elini sallayıp düşüncelerinden kurtulmaya çalışmıştı, ama başaramamıştı.

Kapıyı açıp anahtarı eline aldı ve tanıdık eve girdi.

Evine. Evlerine.

Bianca’nın cenazeainden beri buraya gelmemişti, korkmuştu içeri adımını atmaya. Sanki oraya girdiği an anıları karşısına çıkacak, onu acıya boğacaktı.

Zaten boğulmadın mı? dedi kafasındaki ses gıcık bir şekilde kıkırdayarak. Boğazına kadar acıya gömülüsün Potter!

Aklı ona oyun oynuyor olmalıydı, kafasındaki sesle konuşmasının başka bir açıklaması olamazdı yoksa.

Oyunlar, dedi ses. Bianca'ya oynadığın gibi mi?

"Oyun falan oynamadım!" dedi Albus dehşetle ağlamaya başlayıp parmaklarını saçlarına geçirerek. Ama aklı ona tam tersini söylüyordu.

Yatak odasına uzanan koridoru adımlarken zar zor ayakta duruyordu, bedeni de en az ruhu kadar yorulmuştu.

Koridorda duran aynada kendini inceledi, vücudu son bir haftadır incelmişti, yemek yemiyordu. Scorpius ve Rose ona yardımcı olmaya çalışmışlardı ama onu anlamıyorlardı, ne de olsa hala birbirlerine sahiplerdi.

Senin sahip olduğun ne? dedi ses. Koca bir yalan!

Albus aklını karıştırmamaya çalışarak odaya girdi, yatakları, dolapları, kitaplıkları aynıydı. Farklı olan şey Bianca'nın olmamasıydı.

Titreyerek parmaklarını çarşafa değdirdi. Anıları gözünde canlanırken gözçukurları ıslandı, dayanamayacak hale gelmişti.

Bianca'nın burada uzanırken ona sarılması, saçlarını okşayışı, başını göğsüne bastırışı hatrındaydı, unutamazdı ki zaten. Bianca unutulabilecek bir ayrıntı değildi.

Dolabı açıp parmaklarını onun kıyafetlerinde gezdirdi, hırkalarından birini alıp yüzünü bastırdı, kokusundan bir parça bile eksilmemişti.

Vanilyalı şampuanı ve yumuşak kokulu parfüm kokusu Albus'un gözyaşı ve hıçkırık seslerine karıştı.

Rezilsin, dedi ses. Onu yalan söyleyip kaybettikten sonra kıyafetlerine sarılıp ağlayacak kadar rezilsin.

"Kapa çeneni!" dedi Albus neredeyse çığlık atarak. "Ona  yalan söylemedim ben!"

Sen de çok iyi biliyorsun Potter, dedi ses sinsi bir şekilde. Seninle çıkmayı nasıl kabul etti sence?

Albus konuşmadı. Konuşacak bir şeyi de yoktu zaten, tüm kelimelerini kaybetmişti.

Ağlamaktan başı dönmeye başladığı zaman zorla ayağa kalkıp şigonyerin üzerindeki kitaplara baktı, Bianca'nın en sevdikleri.

Sefiller'e dokunup sayfalarını okşadı, bu evde olan her eşya aşık olunasıydı, her biri ondan birer parça taşıyordu.

Daha sonra dikkatini bir paket çekti, o da şifonyerin üzerindeydi, onun varlığını daha önce hiç fark etmemişti. Albus yaklaşıp onu eline aldığında üzerindeki neon-sarı renkli yapışkanlı kağıdı ve onda yazan notu gördü.

'Cause I Loved || Albus Severus Potter ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin