Freedom

11.7K 891 388
                                    

Boy Epic - Dear World

20 yaşındaydı Taehyung. Serserilik yapması gereken, kanının çağladığı yaşlarda yazarlık yapıyordu. Oluşturduğu karakterlere ruhundan bir parça üflüyor, onları kendisinden bir parça haline getiriyordu. Her karakterine ayrı ayrı aşıktı Taehyung. Oluşturduğu her karakter onun aynasıydı. Taslaklarını her okuduğunda kendisiyle yüzleşiyor, cesareti kırık aynadan yüzüne yansıyordu.

Küçükken ilk yazdığı kitap ise, ilk aşkıydı. 16 yaşında yazdığı kitap onun dönüm noktasıydı. Onu hiçbir zaman yayınlayacak cesareti bulamamıştı. Her gün o kitabına uğramadan, taslaklarına dokunup, o soğuk kağıt hissini alıp ruhu ürpermeden diğer taslaklarını yazmıyordu. Tüm kitaplarının oluşmasını sağlayan o şey, bu kitaptı işte. 6 kitap yazmış, ilk yazdığı ve şu an sonuncusu olan yedinci kitabı buydu işte.

Son günlerde çok meşguldü, bunun nedenini yayınlamaya hazırladığı kitabına bağlıyordu. Fakat bu beden meşguluyeti değil beyin meşguluyetiydi. Toparlayamadığı düşünceleri bir çığ oluşturuyormuş ve ciğerlerine inip onu nefessiz bırakıyormuş gibi hissediyordu.

O günün kendisinde bıraktığı enkazı unutmaya çalışıyordu. Bir insana ilk görüşte nasıl aşık olabilirdi? Aklı almıyordu. Üstelik ilk görüşte aşka inanmayıp bunu her kitabına incelikle işleyen biri olarak bunu yaşaması ve şu an onu görmemesi, bu içine kızgın demirler sokuluyormuş gibi hissettiriyordu.

Düşlerinin kırbaç etkisi yaptığı cehennemin kızgın kumları gibi hissettiren yatağında düşüncelerine hapsolmuş olduğunu fark ederek ayağa kalktı. Neydi, ne yapması gerekiyordu? Cevap bulması gereken sorulardı fakat bugün daha önemli şeyler vardı önünde. Kitabının son kontrollerini yapıp yayınevine göndermek gibi.

Başından beri atlatamadığı bir alışkanlığı vardı. Kitabının hepsini çıkarttırır ve yayınevine kendisi götürürdü. Böylelikle daha çok güvende olduğunu hissediyordu. Ardından gidip kakaolu milkshake alır ve tüm kitabının kendisine verdiği ayların yorgunluğunu atlatırdı.

Ayaklarını sürüyerek mutfağa gitti. Dolaptan 5 tane kakaolu süt aldı. Hepsini mutfak tezgahına bıraktıktan sonra bir tanesini tekrar eline alarak açtı. Yanına birkaç meyve daha alarak hepsini çalışma odasına götürdü. Kitabının kontrollerini yapmadan kahvaltı yapamazdı. Geç kalmışlık hissi açlık hissinden daha yorucu bir histi ve hiç geç kalmış gibi hissetmek istemiyordu.

Çalışma masasına oturduğunda saat 10.28'di. Aralıksız çalışmasının sonucunda nihayet saat 14.55'i gösterdiğinde bitirmişti son düzenlemesini. Gerinerek ayağa kalktı. Masasının üzerindeki süt kutularını temizleyerek mutfağa gitti. Bir şeyler yemesi gerektiğinin bilincindeydi artık. Fakat buzdolabını açtığında dolabını doldurması gerektiğinin bilincinde olmadığını fark etmişti.

Çaresizce eli yine telefonuna giderek pizzacının numarasını tuşladı. Telefonunda olan iki numaranın biriydi. Diğeri de zaten yayınevinin numarasıydı.

Pizzasını yediğinde saat 16.28'i gösteriyordu. Hazırlanıp Yayınevi binasına gitmesi gerekiyordu. Kapanmasına sadece bir buçuk saat kalmıştı.

Beyaz gömlek üzerine bordo bluz geçirerek gömlek yakalarını dışarı çıkarmış, altına ise siyah kumaş pantolon giymişti. Siyah bir ressam şapkası ve dizlerine kadar uzanan paltosuyla kendisine aynadan beğenerek baktı. Tamamen yazar olarak doğmuş gibi hissediyordu.

Aceleyle evden çıktı. Şansı yaver gitmiş olacak ki evinin önünden geçen boş taksiye atladı direkt. Şoföre adresi söyledikten sonra arkasına yaslandı.

Yetişmesi gerektiğini sürekli vurguluyordu kendine. Önünde o kadar uzun bir yolculuk olmamasına rağmen yetişememe telaşı kendine yapışmış gibi hissediyordu. Cama doğru çevirdi başını. Seoul sokaklarında akan trafik, insanların sesleri, sokaklar, caddeler... Bunların hepsi kendisini huzurlu hissettiriyordu. Her zaman insan kalabalığında yaşayan yalnız olmayı tercih etmişti. Bu kendisini daha mutlu kılıyordu.

Petrichor// TaeKook ☑Where stories live. Discover now