2. Bölüm: Dünyanın En Çirkin Dönme Dolabının Altında

870 85 58
                                    

"Jane, hadi ama," diye bağırdı Heather. "Kaldır şu kıçını."

Onu duymazlıktan gelerek telefonumla uğraşmaya devam ettim. Yaklaşık on dakikadır, kasabaya bugün açılmış panayıra gitmemiz için bana dil döküyordu. Şimdiye kadar onunla gitmeye gönüllü olmadıysam, bundan sonra da olmayacağımı bilmesi lazımdı; sonuçta en yakın arkadaşımdı.

Pes etmeyerek uzandığım yatağın köşesine oturup zıplamaya başladığında huysuz bir şekilde konuştum. "Neden Arthur'la gitmiyorsun ki?"

"Ancak sen gelirsen geleceğini söyledi." Zıplamayı bıraktı. "Şimdi düşünüyorum da, sanırım seni ikna edemeyeceğimi biliyordu. Pislik."

Gülerek bakışlarımı telefonumdan, somurtarak yere bakan Heather'a çevirdim. "Böylece iki en yakın arkadaşımdan hangisinin beni daha iyi tanıdığını anlamış oluyoruz."

"Ve dünyanın en berbat sevgilisinin kim olduğunu," diye ekledi. "Hemen ondan ayrılmalıyım."

Kahkaha attım. "Saçmalama. Birlikte harikasınız."

Gerçekten de öylelerdi. Lisede en yakın üç arkadaş olarak başladığımız ilişkide, ikisi birbirlerine âşık olmuş, lise ikide Arthur'un Heather'a açılmasıyla çıkmaya başlamışlardı. O günden beri ne kadar kavga etseler de hiç ayrılmamışlardı. Şimdi üçümüzün de üniversite ikiye geçtiğimizi düşünürsek, neredeyse beş yıldır birlikteydiler. Bana kalırsa, sevgilerini bu kadar uzun süre koruyabilmiş olmaları bir mucizeden farksızdı.

"Birlikte harika olsak da, benimle birlikte panayıra gelmeyen bir sevgili işime yaramaz," dedi Heather, yüzünü buruşturarak. "Aynı benimle panayıra gelmeyen bir arkadaşın işime yaramayacağı gibi. Kendime acilen yeni bir en yakın arkadaş ve sevgili bulmam gerek."

"Abartıyorsun Heather." Bakışlarımı tekrar telefonuma çevirdim. "Hem istesem bile gelemeyeceğimi biliyorsun."

"Yo, bilmiyorum. Neden istesen bile gelemiyormuşsun?"

İç geçirdim. "Jared'ı evde tek başına bırakamam."

"İyi de evde tek başına olmayacak ki. Jamie burada."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Jamie onunla ilgilenmez."

"O küçük çocukla zaten sürekli sen ilgileniyorsun. Eminim Jamie bir akşam idare edebilirdi." Heather yüksek sesle ofladı. "Hem senden büyük bir şey istemiyorum ki Jane. Eğer sen bir yere gitmek istersen ben koşarak gelirdim."

Telefonumu elimden bırakıp dikkatle Heather'ın yüzüne baktım. "Gitmeyi bu kadar çok mu istiyorsun cidden?"

"Bu da soru mu şimdi?" diye haykırdı. "Tabii ki de çok istiyorum."

Düşününce, Heather harika bir arkadaştı ve ondan hangi ricada bulunursam bulunayım, bunun ne olduğuna önem vermeksizin ricamı gerçekleştirmek için elinden geleni yapardı. Lisede benim yüzümden birçok dersi tereddütsüzce ekmiş, benimle birçok kez cezaya kalmıştı. Yine de bundan hiçbir zaman şikâyetçi olmamıştı. Şimdi benden istediği tek şey onunla birlikte panayıra gitmemken neden direniyordum, hiç bilmiyordum.

Yataktan yavaşça doğruldum. Bu panayır meselesi konusunda ne yapmam gerektiğine sonunda kesin bir karar vermiştim. "Gidip Jamie ile konuşacağım."

Cümle ağzımdan dökülür dökülmez, Heather kocaman bir gülümsemeyle ellerini çırptı. "Harika! Hemen Arthur'u arayıp haber vereyim."

Onun bu haline gülerek ayağa kalktım ve odamdan çıkıp salona gittim. Abim her zamanki gibi salonda, televizyonun karşısındaki koltuğa yayılmış, elindeki birayı yudumlayarak maç izliyordu.

I fell in love with the devil ➵ cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin