3. Bölüm: Mantıklı Sebeplere Dayandırılan Birtakım Kötülükler

997 80 97
                                    

Calum Hood ile buluşacak olmamın verdiğim en mantıklı karar olmadığının farkındaydım. Hatta düşününce, bu hayatım boyunca verdiğim en mantıksız karar bile olabilirdi. Sonuçta onu neredeyse hiç tanımıyor, şimdiye kadar şahit olduklarıma benzer uygunsuz davranışlar sergilemeye devam edip etmeyeceğini bilmiyordum. Endişelerim o kadar yoğundu ki, uzun bir süre buluşmaya gitmemeyi bile düşünmüştüm. İşte beni panayırda tam vaktinde olmaktan alıkoyan da bu kararsızlık, ne yapacağımı bilememe durumu olmuştu.

Kocaman, renkli ışıklarla gözümü kamaştıran dönme dolaba doğru yürürken kolumdaki saate kısa bir bakış attım.

20:13.

Harika, düşündüğümden de geç kalmıştım. Şansıma, panayır dünkü kadar kalabalık değildi ve bu, herhangi biri tarafından yavaşlatılmadan yoluma devam edebilmemi sağlıyordu. Daha fazla geç kalmak istemediğimden adımlarımı hızlandırdım.

Yaklaşık iki dakika sonra, dönme dolaba ulaşmıştım. Sarf ettiğim efor yüzünden yanaklarım yanıyordu ve biraz da terlemiştim, ama umursamadım. Hiç vakit kaybetmeden, Calum'ı bulma umuduyla etrafı incelemeye koyuldum. Beni beklememiş olma ihtimali birden zihnimde beliriverse de, bunu görmezden geldim. Ve bakışlarım çok geçmeden onu, neredeyse bir ödül gibi, dönme dolabı çevreleyen, en az dönme dolabın ışıkları kadar renkli korkuluklara yaslanmış halde, ayakta dikilirken yakaladı. O an, geç kalmamdan dolayı hissettiğim tüm tedirginlik, yerini dizginlenemez bir heyecana bıraktı.

Usulca ona doğru yürüdüm. Henüz beni görmemişti ve bunu fırsat bilerek onu dikkatle inceledim. Üstünde koyu kırmızı, düz bir tişört, altında ise en az saçları kadar siyah bir pantolon vardı. Bakışlarını önünde bir noktaya sabitlemiş, boş bir ifadeyle oraya bakıyordu. Her şeye ve herkese ne kadar kayıtsız olduğu gözlerinden okunur cinsteydi. Bakışlarım yüzüne o kadar odaklanmıştı ki, sigara içiyor olduğunu ancak elini kaldırdığında fark ettim. Baş ve işaretparmağı arasında tuttuğu sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi ve derin bir nefes çekip başını gökyüzüne kaldırarak dumanı yukarı doğru üfledi. Âdemelmasını gözler önüne sererek bir süre öyle durduktan sonra, başını tekrar aşağı indirdi. Tam o sırada da, ona ulaşmama iki adımlık bir mesafe kalmışken benimle göz göze geldi. Neden bilmiyorum, ama bana gülümsemesini bekledim. Tabii ne yazık ki işler beklediğim gibi gitmedi; Calum Hood az önce etrafa ne kadar ifadesiz bakıyorsa, bana da aynı ifadesizlikle bakmayı sürdürdü.

Sonunda ona ulaşıp tam önünde durduğumda, ağzımdan çıkan ilk cümle "Özür dilerim," oldu. "Seni bu kadar bekletmek istemezdim. Çok üzgünüm."

Tek kaşını kaldırdı, bir şey demedi. Sigarasından son bir nefes daha alıp umursamaz bir şekilde izmariti yere attı. Belki herhangi bir şey söyler diye bekledim, ama tek kelime bile etmedi. Sanırım onu bekletmiş olmamdan hoşlanmamıştı. Eğer konuşmamasının sebebi buysa, onu anlayışla karşılardım, çünkü kim beklemekten hoşlanırdı ki, değil mi?

"Normalde bir yerlere geç kalan biri değilimdir," diye kurtarmaya çalıştım kendimi. "Sadece fark etmeden evde biraz fazla oyalanmışım."

Söylediğim her şeyi dikkatle dinledi, ardından derin bir nefes alıp verdi. Birkaç saniyeyi daha sessizlikle geçirdikten sonra, "Sigarayı bırakmaya çalışıyorum," dedi. Ben neden böyle bir konuya değindiğini anlamayarak ona bakarken devam etti. "Neredeyse bir gündür de bırakmıştım, ama gelmeyeceğini düşünerek beklediğim dakikalarda tekrar başladım."

Şaşkınlıkla ona bakakaldım. Başta ne diyeceğimi bilemesem de, en sonunda iki kelimelik bir cümle söylemeyi başardım. "Özür dilerim."

"Sorun değil." Omuz silkti. "Bırakmaya pek niyetim yoktu zaten."

I fell in love with the devil ➵ cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin