4. Bölüm: Calum'ın Hisler Kuramı

945 82 113
                                    

Calum'ı aklımdan çıkaramıyordum. Beni evime bıraktığı günden itibaren –ki bunun üstünden iki gün geçmişti– istikrarlı bir şekilde onu düşünüyor, olmadık zamanlarda aklıma gelmesine engel olamıyordum. Bana olan tavrı ve söyledikleri sürekli kafamda dönüp duruyordu, ama zihnimi asıl meşgul eden şey ikisinden biri de değil; ondan aldığım öpücüktü. Yanağıma kondurduğu bir buse, beni nasıl bu denli etkileyebilmişti, aklım almıyordu. İtiraf etmek istemesem de, o öpücük içimde, daha fazlasını istememe sebep olacak bir etki yaratmıştı. Tüm arzularımın yer aldığı, uzun zamandır kapalı olan odanın kapısını usulca aralamış, bana uzun zaman önce kurmayı bıraktığım düşleri hatırlatmıştı.

"Dudağınla ilgili bir sorun mu var?"

O kadar yoğun bir ciddiyetle düşüncelere dalmıştım ki, abimin bu sorusu ödümü kopartarak oturduğum yerde sıçramama neden oldu. Gözlerim kocaman açılmış bir şekilde bakışlarımı zar zor ona çevirdim. "Ne?"

Kaşlarını çattı. "Sen iyi misin?"

"İyiyim," diye yanıtladım hemen. "Neden iyi olmayayım ki?"

Jamie'nin yüzünde, beni epey geren, endişeli bir ifade belirdi. "Televizyon izlerken sana bakayım dedim ve aşırı tuhaf bir şekilde dudağınla uğraşıyordun. Sonra bir sorun olup olmadığını sordum, sen de kafayı yedin. Şimdi tekrar soruyorum: Bir sorun mu var Jane?"

Sorusunu cevaplamadım, çünkü söylediklerinin içinden çok daha farklı bir noktaya takılmıştım. "Dudağımla mı uğraşıyordum?"

"Evet. Tutup çekiyordun falan. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım."

Parmak ucumla dudağıma dokundum. Ancak o zaman dudağımın hafifçe sızladığını fark edebildim. Aklım gerçekten havadaydı. Ya da belki de Calum, içinde arzularımın yer aldığı odanın kapısını yalnızca usulca aralamamış, sonuna kadar açmıştı, kim bilir?

"Sorun ne?" diye diretti Jamie. "Her neyse benimle konuşabileceğini biliyorsun, değil mi?"

Aslında konuşamazdım. Özellikle Calum'ı hiç konuşamazdım. Yine de böyle bir şey söylemesi güzeldi. "Sadece dalmışım. Endişelenmene gerek yok."

"Peki öyleyse," dedi Jamie, koltukta arkasına yaslanarak. Bakışlarını tekrar televizyona çevirmeden önce birkaç saniye daha yüzüme baktı. Sonunda tamamen televizyona odaklandığında derin bir nefes aldım. Calum'ı bir an önce aklımdan çıkarmalıydım. Yani belli ki aramayacaktı. Bütün boş zamanımı onu düşünerek geçirmek hiç de sağlıklı olmazdı. Ve tam kafamı dağıtmak, özellikle düşüncelerimi Calum'dan uzaklaştırmak için bir şeyler yapmaya karar verdiğim sırada, dizimin üstünde duran telefonum çalmaya başladı.

Tüm vücuduma anında büyük bir heyecan dalgası yayılırken, sakin kalmaya çalışarak telefon ekranıma meraklı bir bakış attım. Arayanın bilmediğim bir numara olduğunu görünce, sanki mümkünmüş gibi daha da heyecanlandım.

"Açmayacak mısın?" diye homurdandı Jamie. "Kapanmasını falan mı bekliyorsun, anlamadım gitti."

Onu umursamadım ve telefonu elime aldım. Numaraya birkaç saniye daha bakıp çağrıyı yanıtladığımda, dilim damağım inanılmaz derecede kurumuştu. Heyecanımla karışmış gerginliğimi minimum seviyeye indirmeye çalışarak telefonu kulağıma dayadım. "Merhaba?"

İlk önce hiçbir şey duymadım. Bu beni biraz korkutup, çokça da hayal kırıklığına uğratsa da, telefonun diğer tarafındaki kişinin konuşmaya karar vermesiyle her şey anında değişti.

"Merhaba, Jane," dedi kime ait olduğundan yüzde yüz emin olduğum ses, yumuşacık bir tonda. "Daha erken arayamadığım için üzgünüm."

Kendime engel olamadan kocaman gülümsedim. "Sorun değil."

I fell in love with the devil ➵ cthWhere stories live. Discover now