O berbat akşamın sonrasında pazartesi günü okula geldiğimde kendimi kapana sıkışmış gibi hissediyordum, yalan söylemiştim ve yalanım açığa çıkmıştı. Bunu toparlayacak bir şey arıyordum ama bulamıyordum. Tuna'yı başımdan savmak istememdeki en büyük etken Gizemli ile olan konuşmamızdı. İnsan kendisini de kıskanmazdı değil mi?
Okulda Sevda ve Alisa ile konuyu güzelce tartıştıktan sonra hiçbir sonuca varamamıştık. Tuna'nın yalan söylediğimi anlamasını göz ardı edebilsem de onu başımdan savmak için yaptığımı düşünebilecek olmasını göz ardı edemiyordum.
Tarih dersinde dersin bitimine kısa bir süre kalmışken çantamı toparlayıp kafamı sıraya koydum. Uykulu gözlerimi kapattım ve biraz kestirmenin problem olmayacağını düşündüm. Tam uykuya dalacakken çalan zille beraber aniden gözlerimi açtım ve bir an nerede olduğumu anlayamadım. Sonrasında çalan zilin çıkış zili olduğunu idrak ettim. Okuldan çıktığımda okulun yan tarafındaki kaldırıma geçip kaldırımdaki taşları saya saya yürümeye başladım.
Yürürken bir yandan da sıçıp sıvadığım işleri nasıl düzene sokacağımı düşünüyordum. Yolun sonuna doğru yaklaştığımda birden önüme biri atladı. Durup kafamı kaldırdığımda karşımda gördüğüm kişi görmek istediğim son kişiydi.
"Tuna..."
Tuna hafif kırılmış bir ifadeyle bana bakarken beynimi çalıştırmak için uğraş vermeye başladım. Yeni bir yalan uydurmak için kendimi zorlarken Tuna konuştu. "Bana neden yalan söyledin?"
Hadi, açıklasana!
Kalbim hızlı hızlı atmaya başladığında içimden beynime yalvarıyordum. Bana bir bahane bulmalıydık yoksa berbat bir insan gibi gözükecektim ve bu istediğim son şeydi. "Şey...ben...aslında yalan söylemedim..."
Cafer acil yetiş kanka!
Etrafa bakınırken birinin çırpınışımı hissedebilmesini umdum. "Sevda'nın da haberi yoktu çünkü yakın bir zamanda sevgilimle çıkmaya başladık." Tuna tek kaşını kaldırıp sorgularcasına baktı. "Neden ilk yazdığımda söylemedin?"
"İlk yazdığında sevgilim yoktu çünkü. Ayrıca sorarsın diye söylüyorum o kalabalığın içerisinde seni öyle reddetmemek için söylemedim."
İyi gidiyorsun.
Ayaklı yalan makinesi gibi hissetmeye başlamıştım kendimi. Göz göre göze çocuğa yalanları sıralamaya başlamıştım.
"Biliyor musun Lina, sana inanmıyorum. İtiraf et, beni başından savmak için bahane uydurduğunu..." Kafamın içinde her yerden başka ses çıkarken cümlesine odaklanmaya çalıştım. Asla böyle bir şey söyleyemezdim.
Etrafa tekrar bakındığımda bize doğru gelen birini gördüm ve bu kişinin maç günü tartıştığım kişi olduğunu görünce asla yapmamam gereken bir salaklık yaptım. Çocuğu durdurup ona doğru samimi gözüktüğünü umduğum bir gülüş gönderip kollarımı sırtına doğru sardım ve ona sarıldım. Ayrıca sırtına uyarırcasına parmaklarımı bastırdığımda o da kollarını sırtımda buluşturdu.
Kalbim. Duracaktı.
İçimde durmak bilmeyen bir fırtına başlamış, bu zamana kadar çizdiğim karakter profilinin olduğu kağıdı uçurmuştu uzak diyarlara. Özenle temelini attığım binayı bir deprem yıkıp geçmişti. Beynimde fırtınanın şimşekleri çakarken ne yaptığımı sorgulamayı akıl edebilmiştim.
Ne yapmıştım? Özgüvensiz ve çekingen Lina Kora, az önce bir yalanı devam ettirmek uğruna bir yabancıya sarılmıştı.
Deli cesareti...
İçimdeki kargaşadan nasibini alan kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibiydi. Titrememeye özen göstererek karşımdaki çocuktan ayrıldım ve yardım dilenir bir bakış attım. "Sevgilim, ben de seni göremeyince önden gittin sanmıştım."
Bu ben değildim. Bunu söyleyen bedenimi istila eden berbat bir cesaretti. Bilinen Lina asla bunları yapmazdı, bilinen Lina birisiyle göz göze geldiğinde 3 saniyeden fazla bakamazdı. Kendime ne yapıyordum ben?
"Sana haber vermeden gitmem güzelim." Karşımdaki kişinin ağzından çıkan son kelime içimdeki fırtınayı hızlandırmış, yanmaya başlayan ateşi harlamıştı. Zaten çocuk çok etkileyiciydi ve gördüğüm yerde düşüyordum. Ağzından çıkan "Güzelim." kelimesi de bana pek yardımcı olmamıştı.
Utançtan ve stresten kızarmamış olmasını umduğum yüzümü Tuna'ya tekrar çevirdiğimde yüzündeki şaşkınlık uzaktan fark edilir derecedeydi. Gözleri büyümüş dudakları hafif aralanmıştı.
"Özgün...siz...Lina'yla çıkıyor musunuz?"
Kelimeleri arasında duraksayarak konuştuğunda kendimi kötü hissettim. Bu yaptığım çok yanlıştı fakat onu başımdan savmaya çalıştığımı söylemek onu daha çok kırardı.
Adının Özgün olduğunu öğrendiğim kişi kolunu belimden geçirip beni kendine çekti. Gergin olduğunu ve aşırı sinirlendiğini anladığımda bunun nedenini sorgulayamayacak kadar utanmış hissediyordum. "Evet, bir sıkıntı mı var?" Özgün'ün az önceki sesinden kat kat daha sert çıkan sesi beni ürkütse de karşımda duran ve Özgün'ün gerginliğinden gram etkilenmeyen Tuna'ya baktım.
Kalbim artık kan değil adrenalin pompalıyordu. Damarlarımda dolaşan adrenalinden başka bir şey değildi. Kış soğuğunda bedenim alev alev yanmaya başlamıştı. Ellerim ve ayaklarımsa her zamanki gibi buz kesmişti.
Tuna "Tebrik ederim o halde..." dedi ve hızlı bir şekilde yanımızdan ayrıldı. O yanımızdan gittiğinde benim için en zor kısım başlamıştı. Özgün'e kafamı çevirdiğim sırada Özgün belimdeki kolunu çekti ve kollarını göğsünde bağladı. Hesap sorar gibiydi. "Bak, biliyorum...Kahretsin, aniden gelişti tamam mı?"
Ne diyeceğimi bile bilemezken ağzımdan çıkan cümleler Özgün'ü tatmin etmiş gibi durmuyordu. Derin bir nefes alıp devam ettim. "Bak, Tuna benle konuşmaya çalışıyordu. Onu kırmadan başımdan savmamın tek yolu sevgilimin olduğunu söylemekti. Yalanımı bir şekilde öğrendi, bana inanmadığını söylediğinde ne yapacağımı bilemedim." Özgün'ün keskin bakışları eşliğinde devam ettim. "Özür dilerim, seni bulaştırmamalıydım."
"Beni bulaştırmamalıydın." dedi Özgün her kelimeye baskı yaparak. Bal renginden biraz daha koyu olan gözlerine bakarken stresten titriyordum. "Ona kısa süre sonra ayrıldığımızı söylerim." dedikten sonra durağa doğru yürümeye başladım. Daha fazla utanca katlanamazdım. "Onun ne düşündüğünü bu kadar umursama. Umursanacak biri değil çünkü." Özgün'ün sesini duyup duraksadım ve arkamı döndüm. Neden Tuna'dan nefret ettiğini sezmiştim? "Onun ne düşündüğü değil bunu başkalarına aktarıp aktarmaması önemli." dedim ve yoluma devam ettim. Tam yürürken bir el kolumu kavradı ve duraksamamı sağladı.
Kolumdan tutulup durdurulmam ile kalbim tekrar vücuduma adrenalin pompalamaya başladı. Yüz ifademden heyecanlandığımın belli olmadığından emin olduğumda ona doğru döndüm. Sorarcasına baktığımda dudaklarında ona çok yakışan sinsi bir gülümseme oluştu.
"Madem ben sana yardım ettim, sen de bana edeceksin."
Haydi buyurun cenaze namazıma...

YOU ARE READING
Güven Bana ~yarı texting~
Short StoryAyaklarımı bağlayan, ruhumu zincirleyen bu duygu; benim lanetimdi. Asla "Ben böyleyim." diyemedim. Hakkımda söylenen her söz tenime sicim gibi yağan buz taneleri gibiydi. Kozama kapandım, kırıldım. Küçük bir umut ışığı bir gün perdemden içeri sızdı...