Bölüm 24- Gidelim Bakalım Neler Olacak

134 42 7
                                    

Bu bölümü @kaos2030 a yani kendime ithaf ediyorum iyi okumalar...


Derin bir nefes aldıktan sonra “evet onlarla kalacaksınız çünkü ben yarın buradan ayrılacak “dediğimde ise Ment “niye ayrılacak sın? “diye ağlamaklı bir sesle sormuştu.

“çünkü benim bir arkadaşımı da aynı benim gibi kaçırdılar ve onu bulmağa gidiyorum “dedim üzüntülü bir şekilde.

Sözlerimden sonra hiç kimseden çıt çıkmıyordu takı ağlayarak üzerime doğru koşan Şidegin gelmesiyle.

Şideg koşarak yanıma geldikten sonra bacağıma sımsıkı sarıldıktan sonra ağlayarak “bizde senle gelelim, ne olur? “ diye söylerken kalbimi bir hüzün dalgası sarmıştı, ağlamak istiyordum ama ağlayamazdım onlara güçlü birisi olduğumu göstermeli idim , onların beni ağlarken görmelerini istemiyordum.

Dilimi hafif b ir şekilde ısırarak kalbimdeki hüznün dinmedi için beynime baskı yaptım, az da olsa işe yaradıktan sonra güçlü bir kız gibi görünmeye çalıştım ve Şidegin bacağımı saran kollarını açarak onunla aynı boy hizasına kadar eğildikten sonra dolmuş olan gözlerimin görünmesini es geçerek yüzüme buruk bir şekilde gülümseme kondurdum və “merak etmeyin temelli gitmiyorum, geleceğim ama arkadaşımı bulduktan sonra “ dedim ve Şidege sımsıkı sarıldığım sırada tutmuş olduğum göz yaşlarıma hakim olamadım. Gözümden dam damla düşerken göz yaşlarım bize sarılan başka birisini de his ettim, bize kimin sarıldığına baktığımda o kişinin Ment olduğunu gördüm. Oda ağlıyordu.

Bir kaç dakikalık ağlama fastı bittikten sonra onlardan ayrıldım ve sağ elim ile göz yaşlarımı sildikten sonra “hoşça kalın “ dedim ve hızlı bir şekilde kapıya doğru hareket etmeye başladım. Eğer bir kez daha ağlama fastına girseydik onlardan ayrılmak daha zor olacaktı.

Revirden dışarıya çıktıktan sonra temiz havayı bir kaç kere içime derin derin çekerek hızla çarpan kalbimin ritmini düzene sokmak istedim.

Kalbimin ritmi düzene girdikten sonra hızlı adımlarla buradan uzaklaşmaya başladım.

Askeri üstten çıktıktan sonra Ukrayna’nın yolunu tuttum.

Sabahın ilk ışıklarını parkta banka oturmuş bir şekilde karşıladım.

Dün  akşama kadar biraz dolaştıktan sonra yer altı sığınağına uyumak için gittim ama  uyuyamamıştım, her uyumak istediğimde o çocukların üzüntülü halleri aklıma geliyordu aklıma. Bir kaç saat orada kaldıktan sonra sanki birisi boğazımı sıkıyormuş gibi his etmeye başladım, orada nefes alamıyorum o yüzden kendimi dışarıya attım ve bu parka gelip sabaha kadar boş boş sol tarafımdaki kalın gövdeli yüksekliği beş katlı bina boyda olan çınar ağacına bakmıştım.

Gün ışıkları gözüme düştü vakit Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırdım ve aklımdaki düşüncelerden sıyrılmak istermişçesine kafa iki yana salladığım sırada boynumdan gel kütleme sesiyle, kasılıp kalan boynum rahatladı.

Ayağa kalkarak belimizde kütlettikten sonra askeri üstün yolunu tutmaya başladım.

Sadece bir gömlek ve taytla gidemezdim üstelik Amerika’ya nasıl gideceğimi de biliyordum bunları Taron dan istemek için  onun yanına gidiyordum ve belgide sonuncu defa görüşeceğimiz için vedalaşmaya, hayat buydu bile mezdik bir dakika sonra ne olacağını.

Taronun odasının karşısında durup bir kaç kere derin nefes aldım ve nasıl bir konuşma yapacağımı kafamda toparladıktan sonra kapıyı iki kere tıklattım.

Bir kaç saniyedir bekliyordum ama içerden hiç bir ses gelmiyordu.

Bir kere daha kapıyı tıklattıktan sonra arkamdan gelen “bu saatte orada olacağımı düşünmüş olamazsın” diyen Taronun sesiyle korkudan yerimde zıpladım, arkamı döndükten sonra sağ elimi kalbimin üzerine koyarak” ödümü kopardınız” dedim.

Taronun yüzündeki gülümseme ile “ne için gelmiştin? Dur ben tahmin edeyim, nasıl gideceğimi bilmiyorsun öyle değilmi? “dediğinde kalbimin ritmi düzelmeye başlamıştı. Elimi kalbimin üzerinden çektikten sonra “evet “dedim düz bir şekilde.

Taron “tamam girelim içeriye” dedikten sonra pantolonunun sağ   cebine sağ elini soktu ve oradan beyaz üzerinde yeşil ve sarı renkte şerit şeklinde olan bir kart çıkartarak kapıya doğru hareket etti ve kapının sol tarafındaki düz duvara kartı yaklaştıktan sonra kapı kapandı sol tarafa doğru açılmağa başladı.

Kapı açıldıktan sonra Taron kartı sağ cebine koydu ve odaya doğru hareket etmeye başladı,  arkasındansa ben içeriye girdim ve benim içeri girmemle de kapı kapandı ve oda otomatik ışıklanmaya başladı.

Taron yerine geçip oturduğu sırada ben ayakta bekliyordum.

Benim ayakta gören Taron sağ taraftaki sandalyeyi göstererek “geç otur “dedikten sonra sandalyeye doğru hareket ettim ve oturdum.

Oturduktan bir kaç saniye sonra Taron masanın kendi tarafında olan yerinin sağ tarafındaki en Yukarda olan çekmeceyi açarak “ buraya geleceğini biliyordum o yüzden senin için bir kaç parça eşya buldurmuştum buradan “dediği sırada çekmeceden bir tane siyah demirden yapılmış bir santim kalınlığında, eninde ve uzunluğunda olan ortasında yeşil renkte bir cam eşyasını masanın ortasına koydu arkasınca ise on şeffaf , yeşil renkte, üzerinde bir tane gri renkte çip ve etrafında dökümler olan bir santim uzunluğunda ve genişliğinde eşyaları koyduktan sonra yine çekmeceyi elini soktu ve oradan yeşil renkte  beş santim uzunluğunda ve genişliğinde, kulpu olan, elastik bir çanta çıkararak masayı koydu ve çekmeceyi kapatarak ilk masaya koyduğu eşyayı eline aldı ve ortasındaki yeşil cama bastı.

Yeşil cama bastıktan sonra dünyanın yuvarlak şeklindeki bir haritası yükseldi, haritanın üstünde ise pusula vardı.

Taron “bu bir haritadır “ dedikten sonra kırmızı ışık yanan bir yeri gösterdi ve “Biz buradayız, bu harita ile kolayca Amerika’ya gide bilirsin “ dedikten sonra yeşil cama bir kez daha parmağını bastı ve dünya var olduğu gibi yok oldu.

İkinci masaya koyduğu cihazlardan birini eline aldı ve “Bunlar ise şekil değiştirmen yarayan cihazlar ”dedi ve boynunun sağ tarafına doğru cihazı yapıştırdıktan bir kaç saniye sonra kafasının bir kaç millim önünden şeffaf bir barikat çıktıktan sonra barikat beyaz ten  rengini aldıktan  daha sonra siyah gözleri, ağzı, burnu ve siyah örgülü saçları çıktı.

Yüzündeki değişim tamamlandıktan sonra “Bunlar tek kullanımlık “dedi ve çipi yapıştırdı yerden çıkarıp sol tarafa doğru fırlattı.

Geriye kalan son eşyayı da eline aldıktan sonra sağ cebinden kapıyı açmak için kullandığı kartı çıkardı ve eşyanın üzerine koyduktan sonra “klik” diye bir ses geldi ve eşyanın yukarı kısmı açıldı.

Taron “bu da bir çanta içine on kiloya yakın eşya koya bilirsin, içinde on kilo olsa bile sanki hiç bir şey yokmuş gibi taşıyacaksın ama fazla koyarsan nanaroidler işlevlerini yitirecek ve içindekilere uygulanan feza sistemi yok olacak “dedi.

Anladım anlamında kafa salladıktan sonra “çok teşekkür ederim bu iyiliğiniz için “dedim.

Taron “lafı bile olmaz “diyerek masada olan eşyaları  çantanın içine doldurdu və yine çantanın üzerine kartı koyduktan sonra çantanın açılan kısmı tekrar kapandı.

Çantayı bana uzatırken ayağa kalktı ve “hadi git ne kadar erken o kadar iyi “ dedikten sonra “her şey için teşekkür ederim “dedim ve arkamı dönerek odadan dışarıya hızlı adımlarla çıkmaya başladım.

Hızlı girmiştim çünkü gözlerim yine dolmaya başlamıştı, ayrılığı sevmiyordum, sanki bir daha görüşemeyecekmişiz gibi geliyordu.

Askeri üstten hızlı bir şekilde çıktıktan sonra ormana gittim.

Ormana vardıktan sonra haritayı açtım ve olduğum yerden on kilometre uzaklıktaki Aleksandır Lor isimli yeri pusula sayesinde hangi tarafta olduğunu öğrendikten sonra haritayı kapattım ve “gidelim bakalım neler olacak “dedim ve hareket etmeye başladım.








Yeni Dünya Düzeni Where stories live. Discover now