3.BÖLÜM

3 1 0
                                    

Merhabalar... Zamanın akışı beni ancak şu an buraya getirdi. Hayat fazlaca koşuşturmalı geçiyor benim için. Cedric'in 'sekiz yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok zor' dediği kısmı 'yirmilerinizdeyseniz ve bir işte çalışıyor evde de yeterince sorumluluğunuz varsa hayat gerçekten çok zor ' olarak kendime uyarlamak istiyorum. Evet her zaman başıma bir iş çıkma durumu mevcut bu yüzden beni maruz görün. Bundan sonra elimden geldiğince bölüm yazıp atacağım ki bu hikaye yarım kalmasın ve hemen bitsin. Yarım kalmakta yarım bırakmakta kötü bir şey. Siz de bu hikayeyi yarım bırakmayın ve okuyun lütfen. Ben eminimki kendinizden, hayatınızdan bir parça bulacaksınız.

Sevgilerimi sunar esenlikler dilerim.
🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂
"Bak şurada."

"Hani nerede?"

"Şurada işte."

"Anne! Allah aşkına şurada demek yerine tuzun tam olarak hangi dolapta ve dolabın kaçıncı rafında olduğunu söyler misin?! Şurada diyip duruyorsun sadece ve ben dediğin yerin neresi olduğunu bilmiyorum, anlamıyorum. "

Annemle mutfakta yemek yapıyoruz ve son on dakikadır bana 'şurada' dediği tuzu arıyorum. Parmağını ve gözlerini nereyi gösterdiğini anlamadığım şekilde işaretler yaparak benimle anlaşmaya çalışıyor fakat bu pekte işe yaramıyor.

"Sol taraftaki dolabın, en üst rafında." Bunu şu şekilde söyleseydi o on dakikada mükemmel yemekler hazırlayabilirdik. Tamam kabul biraz abarttım.

"Şunu aynen bu şekilde söyleseydin daha çabuk bulurdum tuzu. Hem anlamıyorum tuzun o kadar yukarıda ne işi var? Tuz dediğin alttaki ilk çekmecede ya da rafta olur." Bir yandan söylenirken öbür yandan tuzu almak için sandalyenin tepesine çıkıyordum.

"Kızım amma söylendin sen de aaa. Hem o tuzu kardeşin koymuş oraya." Kardeşin sıfatındaki o kişinin Savaş olduğundan fazlasıyla emin olarak kim olduğunu sormuyorum.

"Tamam anneciğim tamam da sen de bari şurası demek yerine direk yerini söylesen ne olacak? 'Şu' anlamsız bir kelime. Gerçekten beni uğraşırıp sinir etmekten başka bir işe yaramıyor. Dilimizde neden böyle bir kelime var onu da anlamış değilim." Annemin üfleyerek yandan bakış atması 'sus artık' demenin sözsüz haliydi. Bak mesela bunu söylemeden anlayabiliyorum.

Sandalyeden inip tuzu anneme uzatıyorum.

"Neyse tuzuda verdiğime göre artık gidebilirim." Üstümdeki mutfak önlüğünü çıkaracağım sırada annem beni durduruyor. "Kızım dur çıkarma şimdi daha işimiz var."

"Daha ne işimiz var acaba?" Kollarımı önümde bağlarak muhtemelen benim beğenmeyeceğim cevabını vermesini bekliyorum.

"Kek yapılacak, salata yapılacak, sofra hazırlanacak...Daha bir sürü işimiz var görmüyor musun?" Evet kesinlikle cevabı beğenmedim ve tatmin olmadım.

"Annem benim gidip iş başvurusu için CV hazırlamam lazım." Bak işte bu beni yemek hazırlıklarından kurtarır.
Ev işi yapmayı sevmediğimden değil ama geçen sene işten çıkarıldığımdan beri sürekli evde aynı şeyleri yapmak beni fazlasıyla bunaltmış durumda. İşsizlik yeterince canımı sıkıyorken evde durmak bana ıstırap gibi geliyor artık.

"Tamam kızım tamam git hadi." Annemin seni anlıyorum ve salıyorum bakışlarını yüzünde görünce mutlu oluyorum. Içinde bulunduğum durumu anladığını çok iyi biliyorum.

Annemin o güzel al yanaklarına öpücükler konduruyor bir yandan da yanaklarını sıkıyorum.

"Kızım bırak. Özgür bıraksana. Yanaklarımın sıkılmasından hoşlanmıyorum diyorum size kaç kere."

Blogger GirlWhere stories live. Discover now