5.BÖLÜM

1 0 0
                                    

‘’Tam karşımda duruyordu.’’

‘’Peki ne yaptı?’’

‘’Bana elini uzatmış gülümsüyordu ve sonra…’’

‘’Sonra uyandın.’’ dedi Tutku tüm yılmışlığıyla.

‘’Evet. Senin yüzünden.’’ diyerek onu onayladıktan sonra ona kötü bakışlarımdan atıp dün geceki rüyamı tekrardan gözlerimin önünde canlandırdım.

Dün gece ilk aşkım Ömer’i rüyamda görmüştüm.

‘Anca rüyanda görürsün’ kelimesinin beynimde yankılanıp benimle alay etse de ben rüyamı gözlerimi kapatarak gözümün önünde gerçekten yaşanmış gibi canlandırdım.

Yeşil güzel bir ormanda ilerlerken ayağım dümdüz bir yolu olmasına rağmen bir şeye takılıyor ve yere düşüyorum. Düşerken bileğimi incitmiş olduğum için sızlanıyorken bana doğru bir gölge geliyor ve tam önümde duruyor.  Kafamı kaldırıp gelen kişiye bakıyorum ve onu görüyorum. Ömer…

Evet Ömer tam karşımda durmuş gülümseyerek bana elini uzatmıştı. Gülümsemesi beni hipnotize etmişken uzattığı eli tutmak için hareketlenirken Tutku üstüme dün akşam içmek için başucuma koyduğum su dolu bardağı almış ve üzerime boca ederek beni uyandırmıştı.

Neden hep rüyaların en güzel yerinde biri gelip uyuyan insanı uyandırır ki? Hayır zaten uyuyan insanı uyandırmak başlı başına bir saçmalıkken neden en güzel yerde fragman verilen veya bölüm sonu getirilerek bitirilen diziler gibi insanı boşluğa düşürürsünüz ki? Neden? Neden? Ned-

‘’Ah’’ Kendi içimde sebebini sorguladığım soruyu Tutku’nun kafama vurmasıyla cevapsız bırakıp acıyan kafamı sıvazlamaya başlıyorum. Tabi bir de isyana.

‘’Neden kafama vuruyorsun ya? Kafama sürekli vurduğun için aptallaşacağım sonunda.’’

Tutku gözlerini devirerek ‘’Sen zaten aptalsın.’’ dediğinde gözlerimi kötü bakarak ona dikiyorum.

‘’Sensin aptal.’’

‘’Ben senin gibi gerçekte olmayan şeyler için arkadaşıma bağırmıyorum.’’

Evet beni uyandırdığında ona bir miktar bağırmış olabilirim ama bunu benim durumumda olan herkes yapardı.

Her ne kadar beni uyandırmış olsa da ona bağırmamalıydım bu yüzden birazcık mahcup hissederek ona sarılıp özür diliyorum. Yüzümdeki masumiyete dayanamıyor ve bana dönüp muhtemel beni affettiğini söyleyeceği kelimle-

‘’Şu salak sırıtışını siler misin?’’ Evet tahmin ettiğim gibi olmadı ama olsun  bu onun seni affettim deme şekli.
Yüzümdeki sırıtışı silmeden boynuna boğa yılanı gibi sarılıp ‘’Benim canım arkadaşım.’’ diyorum.

‘’Eğer biraz daha beni böyle sıkmaya devam edersen nefes alamayıp öleceğim ve sen de arkadaşsız kalacaksın.’’

‘’Tamam o zaman hadi kahvaltıya gidelim.’’ diyerek onu bırakıyorum. Beni onaylarken ona bir teklifte bulunuyorum.

‘’Dışarıda kahvaltı yapmaya ne dersin?’’

‘’Beklenmedik ve şaşırılacak bir şey derim malum sen evde bilgisayarının başında pineklemeyi daha çok seviyorsun.’’

‘’Evet haklısın ama bugün benim izin günüm ve o kadar çalışmadan sonra dışarıda kahvaltı etmek bana çok iyi gelecek.’’ Evet hafta sonundayız ve izinliyim. İki gün boyunca…

‘’Pe-ka-laaa…’’ Şüpheci ve şaşkın bakışlarla beni izleyen Tutku’ya ‘harika’ diyerek üzerimi değiştirmek için dolabıma sportif kıyafetler seçmek için yöneliyorum. Elime ilk gelen arkasında ‘love myself’ yazılı en sevdiğim tişörtüm oluyor. Evet en sevdiğim diye bir kategorim var. Hadi ama herkesin vardır.

Mutlulukta elime gelen tişörtüme ek olarak en sevdiğim siyah dar paça pantolonumuda alıp hazırlanmak suretiyle banyoya hızlıca giriş yapıp kıyafetlerimi değiştirdikten iki dakika sonra oradan çıkıp hafif bir makyaj yapmak için makyaj masama yöneliyorum.

Son aşama olarak saçlarımı yapma kısmına geliyorum ve saçlarımı hoş bir görüntü oluşturacak şekilde maşamla kıvırıp ellerimi karıştırmak için saçlarıma geçiriyorum. Evet hafif dağılmış ve ayrılmış şekilde daha güzel durdu.

Yerimden kalkıp Tutku’ya döndüğümde saatine bakıp ‘’Otuz bir dakika yirmi sekiz saniye.’’ dediğinde ona anlamsız bakışlar atmaya başlıyorum.

‘’Vay be.’’ diyerek kafasını saatten kaldırıp bana bakıyor.

‘’Ne oldu? Neye vay be dedin?’’

‘’Çok uzun bir sürede hazırlandın ona şaşırdım.’’

‘’Ne saçmalıyorsun sen?’’ Anlamsız bakışlar atmaya devam ediyorum.

‘’Bu seferki hazırlanma süren daha çok uzadı. Sen normalde on dakikada hazırlanırdın şimdi daha uzun sürünce şaşırdım. Üstünü değiştirmen iki dakika yirmi sekiz saniye, makyajını yapman on sekiz dakika veeee saçlarını yapan on dakika sürdü.’’

Tutku tuttuğu dakikaları ve saniyeleri sayarken ona şaşkınlıkla açılmış ağzımla bakıyorum.

‘’Hazırlanırken baya bir özendin.’’

‘’Cidden tüm bunları saniyesine kadar tuttun mu yani?’’

‘’Evet. İnanmıyorsan saatimin durdurdum kronometrisine bak.’’diyerek kolundaki saati göstermek için kolunu göz hizama getiriyor.

‘’Cidden sana inanamıyorum.’’

‘’Ah tatlım ben sana daha çok inanamadım.’’ Sağ elini gözlerindeki yaşları siliyormuş gibi yaptığında üfleyerek çıkmak için çantama yöneldim. Bu sırada söylenmeyi de ihmal etmiyordum.

‘’Bir de bana sayılarla kafayı bozmuşsun dersin, seninde benden aşağı kalır yanın yok.’’

‘’Tatlım bu tarihi ana şahitlik ederken saliseleri bile çok önem arz ediyordu.’’

‘’Sana da yaranmak amma zor ha. Özensem suç özenmesem ayrı bir suç.’’

‘’Suç değil de şaşırtıcı.’’ Sözünü bitirip arkasına dönüp elini çantasına uzatacakken aklına bir şey gelmiş olacak ki bana kuşkucu bir şekilde baktı.

‘’Yoksa…’’

‘’Yoksa ne?’’

‘’Gördüğün rüyandan etkilenip hazırlanmış olmayasın?’’ NE?

‘’Ne?!’’ Evet tekrar ve tekrar bunu sorabilirim hem içimden hem dışımdan.

‘’Uyandığından beri Leyla gibi sırıtıyorsun üstüne kendine senden beklenmeyecek şekilde özendin.’’

‘’Hayır bunun rüyamla hiçbir ilgisi yok. Ben sadece...sadece…’’

‘’Sadece?’’

‘’Sadece uzun zamandan sonra bir iş buldum ve bu da ilk izin günüm. Hafta içleri oradan oraya dosya hazırlayıp, getir götür işi yapıyorum. Bu kadar koşuşturmacadan sonra kendim için bir şeyler yapmak istedim o kadar.’’

Tutku kuşku dolu bakışlarla beni baştan ayağa süzdükten sonra söylediğimi kafasında evirip çevirip mantıklı olduğuna karar vermiş olarak normal yüz şekline geri dönüyor.

O kafasındaki soruya cevap almış olarak mutlu olsa da bu soru benim hem suratımı düşürdü hem de kendi içimde bir ‘acaba’ gibi sorulara takılmama sebep oldu.

Tutku yüz ifademi görüp kendini affettirmek için bana sarılıp yanağımdan ufak bir buse alıyor.

‘’Tamam hadi asma yüzünü. Üzgünümmm…’’ diyerek  bana yavru köpek bakışları atıyor ve ben de anında onu affediyorum. Yavru köpekleri severim ben. Tamam tamam Tutku’yu sevdiğimden affettim ama yavru köpekler kısmında da ciddiydim.

‘’Tamam seni affediyorum ama bir daha bu konu hakkında böyle saçma sapan sorular sorma.’’

‘’Peki tamam hadi kahvaltıya gidelim hesaplar benden.’’ Tutku’yu onayladıktan sonra ikimizde çantalarımızı elimize alıp önce odamdan sonrada anneme haber verdikten sonra dışarıya çıkıyoruz.

Normalde çalışan birisi olarak çok sevgili öğrenci arkadaşıma hesap ödetmemem gerekiyor ama Tutku maddiyat açısından şanslı biri olduğu ve de henüz ilk maaşımı almadığım için yapılan teklifi kabul ettim. Tutku ağzında gümüş kaşıkla doğan birisidir fakat bunu asla göstermeyen ve hiçbir zaman insanların gözüne sokmayan çok mütevazi biridir. Şu an oturduğu evi ailesi onun için kiralamış olsa da –ki ailesi direk almaya kalkışmış fakat Tutku bunu reddetmişti-ailesinden para almak yerine part-time işlere girip kendi geçimini kendisi sağlıyordu. Tutku zengin bir aileden geldiğini okulda kimseye söylemeyen birisi. İnsanların zengin olduğunu öğrendikten sonra değişen bakışlarına liseye kadar şahit olmuş ve bundan hiç hoşlanmayıp altında ezildiği için şimdi kendini normal standartlarda biri olarak göstermeye başlamıştı. Kendini sürekli övüp dışarıdan bazen egolu gibi görünse de aslında o kimsenin görmediğinden daha alçakgönüllü birisidir. Benim güzel dostum.

Tüm bu düşünceleri kahvaltı yapacağımız kafeye varıp siparişimizi verdikten sonra Tutku’nun çalan telefona cevap vermek için ayağa kalkıp ileride görüşmesine devam ettiği anda aklıma üşüşmüş olmasından dolayı ona dalıp gitmiştim.

Kendime gelmek suretiyle kafamı sallayıp etrafa bakınmaya başlarken ileriden geldiğine inanmadığım kişiyi görünce gözlerime inanamıyorum.
Bu gerçek olamazdı.

Ben şu anda onunla aynı mekanda buluşuyor olamazdım.

Mümkün değil.

İmkansız.

Aklımda bu tür düşünceler geçerken ‘imkansızım’ yanımdan geçip hemen arkamdaki masaya kuruluyor.

Arkamdaki masa olduğunu nasıl anladığımı merak ederseniz hemen dibimde çekilen sandalyenin sesi cevabını size verebilirim.

Ömer şu an arkamdaki masada ve ben de sırtım dönük bir önündeki masadayım.

Şu an şarampole yuvarlanan arabanın içindeki biri gibiyim.
Karışık zihin ve tepetaklak olmuş duygular.

Ben düşüncelerimde boğulurken ne zaman geldiğini bilmediğim Tutku’nun gözümün önünde sallanan elini sonradan fark ediyorum.

‘’Tutku’dan Özgür’e, Tutku’dan Özgür’e. Orada mısın kaptan? Kendine gel.’’

Tutku’nun kulaklarıma ulaşan soru işaretleriyle dolu sesiyle kendime geldikten sonra onun ağzını kapatıyorum.

Fısıltı şeklinde çıkan sesimle susmasını söylüyorum. Ne olduğuna anlam veremeyen arkadaşım elimi ağzından indirip bana sitem dolu sorulara devam ediyor.

‘’Ne yapıyorsun Allah aşkına? Kafayı mı yedin?’’

‘’Sus anlatacağım ama yeter ki sus.’’

‘’Özgür sen iyi misin?’’ İşaret parmağımı dudaklarıma koyarak sus işareti yapıyorum.

‘’Anlatacağım ama önce sessiz ol lütfen.’’

Tutku yalvaran bakışlarımdan sonra susarken ben kafamda böyle bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini düşünüp duruyorum.

‘’Buyurun efendim siparişleriniz.’’

Garsonun sesini duyduğumda kafamı hızla yukarı kaldırıp tebessümle teşekkür ediyorum.

Hala sesini çıkarmayan Tutku garson siparişleri bırakıp gittikten sonra kollarını önünde bağlamış şekilde bana gözlerine dikerek bakıyordu.
Evet az önceki hareketim aptalcaydı ki hala aptalca bir şekilde susmuş şekilde duruyorum ama şok etkisindeydim. İlk şoku kafamda atlattıktan sonra artık Tutku’ya meseleyi anlatmak için masanın üzerinden eğilip ona fısıltıyla ‘’Ömer’’ diyorum.

Tutku’nun tepkisi ne mi oldu?

“Hadi kalk gidiyoruz.”

Düz ve sakin bir sesle söylediği şeye şaşırıyorum.

“Nereye?”

“Hastaneye. Sen cidden iyi değilsin. Sabah uyandığından beri Ömer de Ömer.”

Ömer’in ismini zikretmesiyle ağzını kapatma girişimim tekrar başlıyor ama bu sefer başaramıyorum.

“Sen iyi değilsin. Hadi kalk gidiyoruz. Bıktım bu Ömer lafından .” diye bağırdığındaysa gözlerimi kapatıp olduğum yerde öylece donakalıyorum.

Birazdan Ömer kalkacaktı ve bana kim olduğumu soracaktı. Daha da fenası beni onu takip eden bir sapık sanacaktı.

Arkadan gelen sandalye itme sesiyle irkilip son duamı etmeye başlıyordum. Birazdan işim bitecekti.

Blogger GirlWhere stories live. Discover now