Multimedia: Yeni Çocuklar, Hakan Dayı ve Burcu Hala / Bölüm Şarkısı
Gölge'nin Ağzından:
-2 Ay Sonra-
Elimdeki 2 tane 6'lı çikolatalı sütü düşürmemeye çalışarak sınıf kapısını çaldım. "Geç kaldığım için özür dilerim hocam. Derse girebilir miyim? Yani yoklama alınmadıysa gireyim. Alındıysa girmeyeyim. Çünkü ne kadar az ders o kadar çok huzur. Hem ben çok konuşurum. Muhtemelen dersten atarsınız. Ben sizi de kendimi de yormayayım hocam. Kendinize çok çok çok iyi bakın. Haydin selametle!" dedikten sonra el sallayıp sırıtarak sınıftan çıktım. Yakamoz'un çikolatalı sütleri de ele geçirildiğine ve derse girilmediğine göre sıradaki hedefim Viyana'yı sefere çıkmak.
Ben sırıtarak arkamı döndüğümde çok sevgili az merhametli Hakan dayım kızgın kızgın bana bakıyordu. Tam nutuk çekmeye başlayacaktı ki sınıfın kapısı açıldı ve "Ya çikolatalı sütlerimi ya da canını almadan savaşmaktan vazgeçmeyeceğim hain!" diye beni sarsan Yakamoz çıkageldi.
Etrafım piranalarla çevriliyken ben bir japon balığı gibi hak ettiğim sonu bekliyordum. O sırada kahramanım geldi. Umut "Bırakın, onu ben ikna ederim." dediğinde iki pirana da Umut'un bunu yapamayacağını sayıklamaya başladı. Umut "Çikolatalı sütlerin yarısını Yakamoz'a verip hemen derse girersen okuldan sonra ne yapmak istersen yapar, ne yemek istersen yer, nereye gitmek istersen gideriz ama eğer olmaz dersen abilerinin bunu bilmesi gerekir Papatya. " diyen Umut'a yalvararak baktığımda "Lütfen meleğim." dedi. "İyi, tamam." dedikten sonra emirlere itaat ederek çikolatalı sütlerin yarısını Yakamoz'a verdim. Sınıfa gireceğim sırada Umut omzumdan tutup piranalara "Siz gidin." dedi. Yakamoz zaten çikolatalı sütleri alır almaz kaçmıştı. Hakan dayım da göz devirip yok oldu.
Umut'a döndüğümde gülümsüyordu. "Bana teşekkür etmeden mi gideceksin?" dediğinde sesli güldüm ve "Ah nasıl böyle bir hata yapabildim. Size minnettarım prensim." dedim. Ben reverans yaptığımda o da sesli güldü ve benim beklemediğim bir anda bana sarıldı. Ayrıldığında "Akşam ne yapalım istersiniz prensesim?" dedi. Gülümsedim ve "Hm... bilmem. Sizin aklınızda bir şey var mı prensim?" dedim. "Barınağa gitmeye ne dersiniz prensesim?" dediğinde sırtarak "Onur duyarım prensim." dedim. O sırada çıkan Burcu Hala "Vay vay vay! Çok sevgili kraliyet ailem! Sizi baş başa görmek hoşuma gitse de kocam Kral 2. Hakan'ın derste olmadığınızı bilmek hoşuna gitmeyecektir. O yüzden yiğenlerim, hemen sınıflarınıza girmezseniz giyotinle idama mahkum edileceksiniz." dedikten sonra reverans yapıp Hakan dayımın odasına çıktı. Umut eğilip yanağımdan öptü ve gözden kayboldu. Bir prenses olmak bu kadar zor olmamalıydı.
Şöyle izah edeyim. Annemin kardeşi Hakan dayım ve Melih abinin kardeşi Burcu halam evliydiler. Son zamanlarda yaşanan kazalardan dolayı fazlasıyla yakınlaşmıştık. Melih abi zaten depresyonda olduğundan hiç birimizle ilgilenecek durumda değildi. Emir abim bizim vasimiz olmuştu. Ancak tahmin edersiniz ki zaten abimizden çok ebeveynimiz gibiydi. Düzenimiz pek değişmedi. Aynı evlerde, aynı rutinlerde hayatımıza devam ediyoruz. Hiçbir şey değişmemiş gibi. Zaten ebeveynlerimizi neredeyse günlerce görmeyebiliyorduk. Bu yüzden canımız daha az acıyordu. Tabii bu yetim ve öksüz kaldığımız gerçeğini değiştirmiyordu. Abim bize karşı daha kibardı. Yani. Artık boş sebeplerle bize kızmıyordu. Bu kaza sebebiyle herkes sevdiğine yaklaşmıştı, acılarını unutmaya çalışıyordu. Bir şekilde atlatacaktık. Acısının bitmeyeceğini bildiğimiz bu yaranın hafiflemesini umuyorduk.
Sınıfa girip yerime oturdum. Hoca beni gözüyle dövmeye çalışıyordu ama ben ona bakmayarak onu nakavt ettim. Bugün de pek bir modumdayım. Birkaç dakika geçti ve hoca tepemde dikilip "Kalk bakalım Gölge Hanım. Tahtadaki soruyu çöz." dediğinde sırıtarak kalkıp "Tabii Güler Hanım." diyerek kalemi elinden aldım. Pek sevgili sınıf arkadaşlarımın gülüşüyle iyice gaza gelip tahtaya doğru ilerledim ama ders ingilizceydi. Ve açıkçası benim ingilizceden yüksek almam çölde kutup ayılarıyla satranç oynamam gibi imkansız. Çünkü ben ne ingilizce ne satranç biliyorum ehe.
Tahtaya vardığımda içimden dua ediyordum. Birden sınıf kapısı açıldı ve sınıfa Hakan Dayım ile iki daş çocuk girdi. Hakan Dayım sınıfa bakıp "Gölge! Nerde bu kız? Kesin yine kantinde. Ah ah. Ben bu kızın 2. dereceden akrabası olmak için nasıl bir hata yapmış olabilirim." derken tam arkasına geçip öksürdüm. Bana dönüp "Geç yerine." dediğinde "Allah Allah! Bir soru bile çözemiyoruz. Eğitim öğretim hakkım engelleniyor benim bu okulda!" diyerek yerime geçtim. Beni umursadı mı bir sorun? Neyse. Sormasanız da olur. Cevabı hepimiz biliyoruz.
Dayım öksürüp "Evet çocuklar. Bugün sınıfınıza Arda ve Oğuz katılacak. Açıkcası ikisi de yurtdışından gelmiş, çok başarılı çocuklar. Çok daha başarılı öğrencilerle okumayı hak ediyorlar ama okuldaki bütün yaşıtlarınız Gölge ve Yakamoz'dan olabildiğince uzak durduğundan diğer sınıflar tamamen dolu... Her neyse." dedi. Daşlara dönüp "Çocuklar siz kendinizi tanıtıp dilediğiniz yere geçin." dedikten sonra Güler Hocaya dönüp "Dersinizi böldüğüm için kusura bakmayın hocam." dedikten sonra kapıya yöneldi. "Gölge sus. Yakamoz makyaj yapma. İyi dersler." diyerek çıktı.
Müdür mü Zuhal Topal'ın yarışmasındaki sürekli laf sokmaya çalışan teyzelerden mi olduğunu asla anlayamadığım dayım gittiğinde hepimiz çocuklara döndük. Kıvırcık saçlı olan öne çıkıp "Ben Arda Karahan. Açıkcası tam bir yavşak gibi göründüğümü söylerler ama siz onlara inanmayın. Tek eşliliğe inanırım ve sadaket bence çok önemlidir. Önemli olan karakter ve uzun sohbetlerdir. Cinselliğe bağlı ve aptalca ilişkiler hiç bana göre değil. İzninizle hocam." dedikten sonra bizim sıranın yanına kadar geldi. Ben "Şimdi yavşamamış mı oldu yani." diye düşünürken o elini Yakamoz'un omzuna koyup "Rica etsem arka sıraya oturabilir misin?" dedi. Yakamoz birkaç saniye mal mal çocuğun yüzüne baktıktan sonra "Hiç çemkirecek cırlayacak havamda değilim. Geç şuraya. Beni ve çikolatalı sütlerimi sal." diyip ayağa kalktı ve arka sıraya doğru serbest atlayış yaptı. Kimse kusura bakmasın ama ben buna oturmak diyemem. Yeryüzü sallandı bir sakin Yakamoz.
O sırada sarışın çocuk konuşmaya başladı. "Ben Oğuz Karahan. Sevimsiz kardeşimle New York'dan yeni geldik. Açıkcası 2 yaşından beri buralara gelmediğimizden unuttuğumuz kelimeler olursa kusura bakmayın." dedi ve kibar kibar yürüyerek Yakamoz'un yanına oturup elini sıktı. Yakamoz çikolatalı sütünden kafasını kaldırmadan elini sıkmıştı. Yavşamak için yanlış zaman çocuk. Çok yanlış zaman.
Geriye kalan ders boyunca dördümüz muhabbet ettik. Arada çok sevdiğim Güler Hocamıza laf sokup kişnedik. Mutluyduk. Arada bununla salga geçiyorduk ama çocukların yavşadığını sanmıyordum. İnsanlar arkadaş da olabilirdi sonuçta. Bu kadar ilkel olmamak gerekti. O sırada zil çaldı ve Güler Hocacım yok oldu. Muhtemelen ülkeden kaçtı ya neyse. Yakamoz ve çocuklar Yakamoz'un daha önce 9373946294629 kere duyduğum esprisine kahkaha atarken ben "ayıp olmasın güleyim bari" sırıtışımla saate bakmak için telefonumu elime aldığımda gözüm kırmızı bir şeye takıldı. Karşı cinslerden arkadaş da olabileceğini bir boğaya benzeyen Batu'ya bunu anlatmak zor olacaktı.
Y.N.
-Ciğerlerim napaysunuz? Walla ne zaman bölüm sırası Karam'da olsa bölüm yazmak istiyorum ama sıra bende olunca yazamıyorum. Affedin beni. Bu arada mizah kitabının medyasına zırlamalık şarkı koymamı da içimdeki dinmek bilmeyen efkar ve beynimdeki susmayan Müslüm Baba'ya verin. Sizi seviyoruuuum. Görüşülatikibonikatecuhak! (MİLKA)
-Evet yeni bölüm yıllar sonra sizinle. Yalvardım yakardın yazdırdım bölümü. Sıra benim bölümümde bakalım neler olucak. Artık ben ne zaman yazar paylaşırım Allah bilir NDKSNSKNSJSBS. Şaka şaka bu haftaya yetiştiricem inanıyorum kendime. Öptüm sizi baaayyyyy. (KARAM)
-Zaman ayırdığınız için teşekkürler...
UYARI: 2 bölüm aynı anda yayınlanmıştır. Aşağıda sizi bekleyen bir bölüm daha var.