Geçmişin Şarkısı Bölüm 15

717 29 11
                                    

Yeni bir bölümle daha geldim.. Kurgu biraz ağır işliyor gibi görüne bilir ama işler biraz kızışmak üzree..Sezen aksu parçalarıyla okuyabilirsiniz.. Yorumlarınızı bekliyorum.. Sizi seviyore..:)

Çok güçlüsün, her şeye göğüs geriyorsun dediler. Elimi sol yanıma götürüp burda neler oluyor bilmiyorsunuz diyemedim. Kalbin kemiği yok diye kırılmaz sandılar, göğsümden söküp gösteremedim. Vuramadım dillerine prangalar, konuşanları susturamadım hiç, belki de asıl konuşanı sustursam susacaktı hepsi. Soğudum, üşüdüm, hissizleştim zamanla lakin unutmak başka bir şeydi her zaman. Bir ibadet unutulabilir miydi hiç? Kapasan gözlerini yok olabilir mi yaşam dediğin. Olmuyordu işte, korkuların üstüne gitsen de, ondan kaçsan da birdi. Zira ordaydı o, kuytusundaydı her zaman seni bekliyordu usulca. Zayıf anını. Kurtuldum mu sandın sen, yendim mi sandın onu? Değil. Senin olan bir şeyi, sen olan bir şeyi yenemezsin. Sadece onunla yaşamayı öğrenirsin.

Öğrendin mi Umut? Bu gece burada anılarınla yüzleşirken aramadı mı gözlerin saklı kalan bir şeyi?

"Hoş geldin oğlum. Kocaman adam olmuşsun sen." Dedi sol taraftan gelen tanıdık bir ses. Başını çevirdiğinde gördü onu. Ak düşen bıyıkları ve saçlarıyla gülümseyen orta boylu bir adamdı bu. Ragıp amca. Yıllar gençliğini almıştı ama belli ki gülüşlerine dokunamamıştı.

"Hoş buldum amcam." Derken elini öptü.

"Hay maşşallah, yıllar oldu görmedim seni de, anneni de. Birden geldiniz, birden göçüp gittiniz oğlum. Ama bak, insan nereye giderse gitsin, sonunda evine dönüyor işte."

"Öyle." Derken gözlerini kaçırdı Umut. "Dönüyor. Hem değişiyo, Hem hiç değişmiyor insan. Bak bıyıklarına ak düşmüş Ragıp amca." Derken ikisi de gülümsedi. "Ama gülüşlerini çalamamış."

"Hay yaşa benim tatlı dilli Umut'um. Hadi geç senle hasret giderelim biraz. Bende geliyorum şimdi." Diyerek uzaklaşırken, Oğuz gülümseyen yüzüyle hala Umut'a bakıyordu.

"Ne bakıyorsun yavru kurt. Boş boş dikilmeye mi geldin? Tut bir işin ucundan da hayrın dokunsun."

Üzerine bir anda yığılan süslere bakıp gülümserken Umut  Güner'in yanına gitti. Kutlu ve Gökçen sanki her sabah buradaymış, hiç bir şey değişmemiş gibi davranırlarken kendisine kısa sürede çocukluğuna döndüğünü hissetti. Sanki saklambaç oynuyorlarmış da bir süre sonra Umut saklandığı yerden çıkmış  hayata kaldığı yerden devam ediyormuş gibiydiler. Hiç bir şey olmamış gibi ama eksik.

O eksik olan şey daima aralarında olacaktı. Gülerken, ağlarken, yaşarken o hep burada olacaktı. Şerif. Başlamadan biten bir çınar. Başka şehre, başka ülkeye yada bu mahalleye, evine gelse ne değişecekti? Neyi değiştirecekti? Zira Ondan kurtulamazdı, nasıl yapacaktı ki o hep kafasındaydı. Nereye gittiğinin önemi yoktu. On yıl sonra bu gece bunu bir kez daha anlamıştı Umut.

"Valla boncuk, bu gece de gelmeseydin külahları değişecektik." Dedi yarı azarlarken Gökçen. Masada oturmuş yemek yerken yüzüne baktı Umut.

"Bende korktum geldim prenses. Hem Yiğit'in asker eğlencesini kaçırsam çok üzülürdüm." Derken yanında ki esmer delikanlıya baktığında gülümsedi.

"Gördün mü Gökçen. Yıllar ne  çabuk geçiyor. Armudun sapı, üzümün çöpü derken evde kaldın iyice."

"Bana bak Kutlu, elimde çatal varken hayati şakalar yapma bana." Diye hayıflanarak kızların yanına yöneldiğinde Gökçen, Kutlu da Güner'e hafifçe eğilerek:

"Şaka yapmadım ki ya..." Dediğinde masadakiler gülmeye başladı. Soldan gelirken Oğuz atıldı lafa.

"Sanane la şaşkın, belki bir beklediği vardır kızın olamaz mı?" Diyerek  arkasından baktığında, onunda çatık kaşlarla kendisine baktığını gördü ve hızla kendini düzeltip masaya eğildi. "Valla bir kara listeye alırsa seni görürsün anyayı konyayı. Kimse kurtaramaz sonra elinden ben karışmam. Hadi kalk da Nuri amcanın bastonunu getir. Kahvede unutmuş adamcağız. "

SAKLI Kalan (+18)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang