Albay Alparslan Kara yanında İstihbarat Daire Başkanı Ahmet Can ve Kurt Avı Projesi İstihbarat Şefi Yakup Kadri ile merkez binanın üç numaralı salonuna doğru yürüyorlardı. Alparslan her ne kadar kendini hazırlasa da içeride bekleyen çocuklar için üzülüyor, mahkum oldukları kaderden tiksiniyordu. Bekleyen her bir çocuğun seçilme nedenleri aşağı yukarı benzerdi. Ama kızların her biri benzersiz yetenekteydi.Alparslan onları geçmişlerinden arındırmak ve önlerine zorlu da olsa yeni bir hayat sunmak istiyordu. Tek temennisi biraz sonra başlayacak toplantıdan sonra kızların teklifi kabul etmeleriydi. Gerçi Yakup çocuklara durumdan bahsetmiş olsa da bugün alınacak son kararla kabul edenler nüfusta ölü sayılacaktı.
Üç numaralı salona yaklaştıklarında kapı önünde bekleyen iki sivil görevli, kapıyı onlar için açmış, hazırola geçmişlerdi. Kapıda ki görevlileri selamlayıp içeri geçen üç adam yuvarlak masa etrafında oturmuş on tane çelimsiz kıza baktılar. Kiminin yüzü çürük içinde, kiminin bilekleri sargılı, kimi ruhunu kaybetmişçesine boş bakışlı... Çoğunun üzerinde onların verdiği eşofman takımı vardı.
Ahmet Beyin de bir kızı vardı. Karşısındaki kızlardan yaşça küçüktü. Şimdi bu çocukların halini gördükçe kendi kızı gözlerinin önüne geliyordu. Ve bu olanlar sanki kendi evladına yapılmış gibi onu delirtiyordu. Yine de Ahmet Bey kızları ürkütmemek adına öfkesini gizlemeye çalıştı. Kadına, çocuğa uzanan eli, adam diye gezen şeref yoksunu insanların kemiklerini tek tek kırıp, etlerini yakası vardı.
Yüzüne kondurduğu gülümsemeyle kızların karşısına dikildi. İlk kez konuşmaya nasıl gireceğini kestiremedi. Bu yüzden sessiz kalıp, Alparslan'ın söze girmesini bekledi.
Alparslan, Ahmet ve Yakup'u yönlendirerek çocukları rahatlıkla görebilecekleri yere oturdular. Masanın ortasında çeşit çeşit pasta, kurabiye, börek olmasına karşın birine bile dokunulmamış, yenilmemişti. Adamlar çocukların gerginliğini atmaları için önlerinde ki tabaklara yiyeceklerden doldurdular. Kızların hala bir şeye uzanmadığını gördüklerinde Alparslan hafifçe boğazını temizleyip, hemen soluna denk gelen yeğenine seslendi.
"Kızım hadi! Arkadaşlarına tabakları uzat da karnımızı doyuralım."
Alaz önce amcasına boş boş baktı, sonra da yanında oturan kıza poğaça dolu tabağı uzattı. Kızın kolu alçıya alınmış, suratı yer yer mora çalmıştı. Kız sağlam koluyla tabağı almış, kendi tabağına iki tane dereotlu poğaça koymuş ve yanındakine uzatmıştı. Bu sayede elden ele dolanan tabaklarla kalan kızlarda tabaklarına bir kaç bir şey doldurmuş, sonrasında da sessizlik içinde yemişlerdi. Kızlardan yükselen gerginlik nedeniyle Alparslan daha fazla oyalanmak istemedi. Yakup'a kafayla işaret verdikten sonra sandalyesinden kalkan adam yanında getirdiği on dosyayı karışık halde kızların önüne birer birer bıraktı.
Kızlar tabaklarının yanına bırakılan dosyalara baksalar da içlerini açmadılar. Yıllar her birine itaat etmeyi ve sorgulamamayı zor yollarla kabullendirmişti. Alparslan kollarını kavuşturup masanın kenarına yasladı. Rahat bir görüntü çizmeyi planlıyordu. Sohbet ettiklerini onlara hissettirebilirse, kızlarında konuşacağına inanıyordu.
"Önce size kendimi tanıtayım. Ben Albay Alparslan Kara. Buraya sizleri çok özel bir nedenle getirdik. Acımasız koşullardan geldiğinizi biliyorum. Hepiniz farklı zorluklarla sınandınız. İşte bundan ötürü önce önünüzde ki dosyalara bakmanızı istiyorum, birbirinizi tanıyın çocuklar. Sonra da sizi dinleyelim, konuşalım."
Her bir kız önündeki dosyaya uzandı ve içinde yazanları okudu. Her birinin önünde bir diğerinin hayatı vardı. Her şeyi ile, yaşadıkları her anı, hayatlarında olan herkesi anlatan yazılardı. Acımasızlıklarla dolu dosyalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ AVI
General Fiction"Kış güneşi deyip geçmeyin. Aşık olduğum adamın yüzüne vurduğunda benim kalbimi parçalardı." Onun için hissettiğim şey tam da buydu. Bir bardak suyla başlayan hikaye kan dolu bir yatakla son buldu. Ben Alaz. Hayatı tek bir günde ikiye ayrılan kadın...