Bölüm 9 - SON

694 28 44
                                    

"Emin misin?"

Emin miydi? Hayır. Gidecek miydi? Evet. Gitmeliydi. Gitmesi gerekiyordu. Burada ona yer yoktu. Floranın hayatında ona yer yoktu. Kalmasının anlamı var mıydı? Hayır. Florayı bir başkası ile görmek sadece acı veriyordu.

"Eminim." Dedi Helia Brandona bakıp ve kızların kapısını çaldılar. Kapıyı Miusa açtı. "Merhaba beyler." Dedi Miusa ve devam etti. "Kızlar erkekler geldi!" Diye seslendi. Şimdi tüm kızlar kapıya toplanmıştı. Helianın gözleri hemen Floranın gözleri ile buluşmuştu. Bu onu son görüşü müydü? Son bakışı mıydı? Hayat neden onlara bu kadar acımasız davranmıştı? "Neden kapıda duruyorsunuz? Gelsenize." Dedi Tecna. "Şey biz... İçeri girmeye gelmedik Tecna." Dedi Timmy. "O zaman neden geldiniz?" Diye sordu Stella sabırsızca.

"Vedalaşmaya geldim." Dedi Helia ve herkesle tek tek vedalaştıktan sonra Floraya döndü. Floranın yüzüne hem bakamıyor hemde son kez doya doya bakmak istiyordu. Flora ise kendini kötü hissediyordu. Neden kendini kötü hissediyordu? Helia neden gidiyordu?

"Neden bu kadar çabuk gidiyorsun?"

"Dünyaya ayak uyduramadım Flora."

Yalandı. 'Üzgünüm sevgilim ama sana yalan söyledim. Ayak uyduramadığım tek şey tam böyle karşımdayken senden uzak durmak.'

"Kızılçeşmeye mi geri dönüyorsun?"

"Evet."

Bu da yalandı. 'Kızılçeşmeye gitmiyorum sevgilim. Çok uzağa gidiyorum, tekrar senin hayatını mahvedemeyeceğim bir yere gidiyorum.'

"Hoşçakal Helia."

"Hoşçakal Flora."

Ve arkasını döndü Helia. Gözünden akan yaşa engel olamamıştı. Geçen sefer giderken ona veda etmemesinin sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Ona veda etmek... Zordu. Ondan uzağa gitmek çok zordu. Onsuzluk çok zordu. Sanki attığı her adımda güzel olan her şey yok oluyordu. Bir çocuğun pamuk şekere olan sevgisi, bulutun yağmura olan aşkı. Her şey yok oluyordu. Tüm güzellikler yok oluyordu. Güneş, gökkuşağı,çiçekler... Evet evet, çiçekler... Floranın en sevdiği çiçekler soluyordu. 'Keşke böyle bitmeseydi...'

Flora ise neden ağladığını bile anlamıyordu sadece öylece Helianın gidişini izliyordu. Neden kalbi bu denli acıyordu? Heliayı daha çok kısa bir zamanda tanımıştı. Helia onun için kimdi ki? Neden bunları sorguluyordu? Onun gitmesini istemiyordu işte. Bunun için bir nedene ihtiyacı yoktu. Sadece istemiyordu. 'Gitme...'

Helia duraksadı ve yavaş adımlarla Floraya döndü. Derin nefes alıp verdi genç adam ve Floraya doğru hızlı adımlar atmaya başladı. Bunu yapmadan gidemezdi. Floranın karşısına geçtiğinde hiç vakit kaybetmeden dudaklarını dudaklarına değdirdi ve öylece kaldı. Yapamazdı. Onu öpemezdi! Bu bencillikti. O başkasına aitti. Bunu yaparsa... Flora kötü hissederdi. Flora üzülürdü. Nasıl Floraya bunu yapabilirdi? Ama gidiyordu... Gitmeden önce son bir kez bencillik etse ne olurdu sanki? Olmazdı! Bunca zaman çokca bencillik etmişti. Helia geri çekilmeden dudakları ile Floranın dudaklarından yanağına doğru bir yol çizdi ve yanağına masum bir öpücük kondurdu. Bu kadarı bencillik olamazdı. Bir süre geri çekilmeyip Floranın kokusunu içine çekti. "Seni seviyorum Flora." Diye fısıldadı Helia ve hızla geri çekilip oradan uzaklaştı.

"Helia!"
Helia duyduğu sese rağmen duraksamayıp ilerlemeye devam etti. Kolundan tutulup çekilmesi ile duraksayıp kolunu tutan kişiye baktı. Flora. Helia bir an afalladı. "Flora?" Diyebildi sadece genç adam.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

"Sana demiştim Flora, Kızılçesmeye dönsem iyi olur."

"Beni bırakıp... Nereye gittiğini sanıyorsun Helia?"

Anemon #FloraHeliaWhere stories live. Discover now